Abbas Sayar adını belki de ilk kez, 1955 yılında, Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan röportajlarından birinde Yaşar Kemal müjdeliyor: Bozkırın ıssızlığından, yalnızlığından, kurağından çıkıp bozkırın bahçesine, Yozgat’a gelen Yaşar Kemal: “Yozgat’ta Cumhuriyet’in muhabirini buldum. Genç, kültürlü bir arkadaş. Yozgat’ını da seviyor. Adı Abbas Sayar. Yakında bu isim altında çok güzel hikâyeler okuyacağız.” diye yazıyor.
1923 doğumlu Abbas Sayar. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde başladığı öğrenimini yarıda bırakıp memleketine, Yozgat’a dönüyor. Gazetecilik, matbaacılık, çiftçilik yapıyor; Bozok adlı günlük bir gazete çıkarıyor. Sayar’ın edebiyatla ilk buluşması şiirle oluyor. Kaynaklarda, ya tarihsiz ya da tarihleri birbirini tutmayan Gönül Sandalı, Sereserpe, Necoya Mektuplar, Şey, Gibi Şiirler adlarında şiir kitaplarından söz ediliyor. Ancak bu kitaplar çok dar bir çevrenin dışına çıkamadığından olsa gerek bugün bilinmiyor. Ta ki 1992 yılında Şükrü Erbaş’ın çabasıyla daha önce kitaplarına giren ve girmemiş şiirlerinden özenle derlenerek hazırlanan Boşluğa Takılan Ses kitabına kadar onun şiirlerini görmemiştim.
Abbas Sayar şiir gibi roman yazan bir yazar. Şairliği bu yüzden önemli.
“Ecel otursa baş ucumda / Aşkını saklarım avcumda” mısralarının başlığı: “Sözüm Söz”. Başlık dahil toplam üç satırda bir hayat görüşünün, koskoca bir aşkın özeti. “Çoban Armağanı”nda da bu aşkın izdüşümlerine rastlamak mümkün: “Soğuk havalarda / Geliverince aklıma / Üşürsün diye / Seni düşünmüyorum.”
Hiçbir düşünüşe dur diyemiyorum
Ben benim olmaktan çoktan çıkmışım
Kapalı bir kapı sanıyordum kendimi
Meğer ardına kadar açıkmışım
...
Üşüyorum
Hasret ağır bastı üstüme
Oynuyor yerinden köşe taşlarım
Öyle bir gariplik sardı ki yüreğimi
Dokunsalar boşanacak gözyaşlarım
( Devam edecek )