ÇALINAN DEMİRYOLU (3)

Yaşar Kemal de Yozgat’a gelmek için Yerköy’e uğramıştır.  Yıl 1955. Aylardan ağustos. Anadolu’yu dolaşarak röportajlar yapıyor. Kırşehir’den otobüse biniyor:

“Çiçekdağı’nı geçtik. Şirince bir kasaba. Sonra bir köyde durduk. Hani sığırcıklar vardır ya… Ak benekli, yeşile çalan karanlıkta bir kuş. Tarlalarda olur her zaman. Sürülürken tarlalar güren güren iner kalkar sığırcıklar. Yuvaları tarlalardadır. Köye inmezler. İşte ben bu durduğumuz köyün damlarında sığırcık gördüm. Yüzlercesi inip, yüzlercesi kalkıyordu. Yuvaları saçakların altı. Yerköy’e geldik.”

Bu Diyar Baştan Başa’da Yerköy’e gelişini anlatan Yaşar Kemal’in birkaç gün orada kalsaydı Neşet Ertaş’a rastlayacağını hayal ederim. O yıllarda henüz bir delikanlı olan Neşet Ertaş, babasının askerden gelmesiyle birlikte Yerköy’e yerleşmiş, düğünlerde “çalgıcılık” yapmaktadır çünkü. Dört beş yıl Yerköy’de oturduktan sonra babası onları alıp Kırıkkale’ye götürür. Herhangi bir kayıt yok ama Kırıkkale’ye, Yerköy istasyonundan bindikleri trenle gitmişlerdir diye düşünürüm hep. Neşet Ertaş’ın genç gölgesi istasyon duvarlarında ve tren raylarında az gezinmemiştir herhalde.

“Yozgat’ta Cumhuriyet’in genç muhabirini buldum,” diye devam eder Yaşar Kemal. “Genç, kültürlü bir arkadaş. Yozgatını da seviyor. Adı Abbas Sayar. Yakında bu isim altında çok güzel hikâyeler okuyacağız.”

Benim genç kahramanım çok daha sonra düştü Yerköy yollarına:

“Kasaba  uzaktan Toprak Mahsulleri Ofisi’nin güneşte parlayan gümüş renkli silosuyla gösterdi kendini.

Cihangir dikkat kesildi.

Birdenbire çıktı karşılarına demiryolu. Bir ucu kavakların arasında kayboluyor, bir ucu önlerindeki kara yolunu kestikten sonra kasabanın eskimiş, ufak tefek yapılarının arasından içerlere doğru uzanıyordu. İstasyon o tarafta olmalıydı. Cihangir hiçbir ayrıntıyı kaçırmamak için gözünü dört açmış dört bir yana bakıyordu.

Hemzemin geçitten sarsıntılarla geçtiler. Cihangir dönüp bir kez daha baktı demiryoluna.

Minibüsten inene kadar onu buraya getiren işi hiç düşünmemişti (…) Kendilerininkine benzeyen küçük bir matbaaydı. (…) Selâm verip girdi. Onu bekliyorlardı, nerde kalmıştı? Araba beklediğini söyledi, elindeki örnek kâğıdı uzattı. Akşama ancak biterdi; isterse oturup bekleyebilirdi.

‘Yok, ben bir dolaşıp geleyim,’ dedi; çıktı.

Geldiği yoldan gerisin geri giderek demiryolunu buldu. Rayların parlaklığı ve traverslerin yağlı kara renkleri şaşırttı onu. İstasyonun bulunduğunu tahmin ettiği yöne doğru yürüdü. Arada bir geriye dönüp ilerde iki ucu birleşen raylara bakıyordu.

Rayların kenarından, otları eze eze istasyona geldi.

İstasyon binasının arkasında çitle çevrilmiş küçük bir bahçe vardı; soğan, maydanoz, domates, boylarını çitten yukarı uzatmış bir bölük ay çiçeği ve mısır... İki ağaç arasına gerili ipe asılmış çamaşırlar...

Güneşin altında suskun, sinmiş, yorgun bekleyen istasyon binası.”

Yıllar önce yazdığım bu satırların arasında bunca zaman sonra yeniden dolaşmaya başlayınca, Şükrü Erbaş’ın Kimliksiz Değişim’de yer alan “Yalnızca Çocuk”u beni alıp tekrar o istasyona götürüyor. Yerköy’e yalnızca on beş dakika mesafede bulunan köyünden Yerköy tren istasyonuna kim bilir kaç kez gitmiştir Şükrü Abi. Kulaklarında bozlakların uğultusu, dilinde Neşet ağamızın türküsü. Belki de şiirindeki çocuk gibi bir tek o bakıyordu dağlara, kim bilir!

Anne taş merdivenlere düşmüş bir akşam alacası

Pencere demirlerine dizdiği biberleri topluyor

İstasyon Şefi Ramazan, bozkırın tek üniforması

Dilinde rayların sesinden bir kırık ıslık

İçindeki kuyulara taşlar atıyor...

Tutmuş güneşi saçlarından, elleri mut, gözleri nar

İçlerinde yalnızca çocuk dağlara bakıyor...

Bugün de geçti yalnızlıklar bırakarak

Bu sürekli güz resminden Anadolu katarı... 

Benim küçük kahramanım görebilecek miydi Anadolu katarını?

“Yabanî güvercinler dolaşıyordu peronda -aralarında haddini bilmez serçeler-; hangarın çatısına inip kalkıyordu yüzlercesi.

Arpa ve buğday depolanan serin, karanlık hangarlar.

Bir kenara yığılmış yağlı, kararmış traversler.

Terk edilmiş bir vagon.

İstasyona tepeden, beton ayaklar üzerinden bakan su deposu.

Birbirinin üzerinden geçen, kesişen, kıvrılan raylar.

Her gördüğü nesneyi, görüntüyü belleğine çizdi, orada çoğalttı, başka görüntülerle birleştirdi. (…) Bir saat kadar ileri-geri, istasyonun her yerini gezdi. Üniformalı birkaç demiryolcu gördü; onların çay içmelerini, yemek yemelerini izledi. Bekleme salonu ürperticiydi; sanki buralara daha önceden hiç insan ayağı değmemiş, insan sıcaklığı sinmemiş, duvarlarında insan sesi yankılanmamış gibiydi. (…) Akşama kadar matbaayla istasyon arasında gitti geldi.

(…)  Devam edecek

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ