ÇALINAN DEMİRYOLU (2)

Tren görmemiş bir bozkır çocuğu olarak en yakın tren istasyonunun bulunduğu Yerköy’e gidebilmek için yanıp tutuşuyordum elbette.

Yozgat’ın çarşısında, ana caddesinde zayıf bedeniyle bir gölge gibi geçip giden, hemşehrisi olmakla gurur duyduğumuz ama kimsenin tek bir kitabını bile okumadığı Abbas Sayar’ın şiirlerinden birinde de geçiyordu benim hayalini kurduğum istasyon. Adını vermiyordu ama muhtemelen Yerköy istasyonuydu. Çiftçilik yaptığı yıllarda, Yerköy’e çok yakın bir yer olan Sekili civarında çok dolaşmıştı Abbas Sayar. Memedini götürmüştü benden önce oraya:

Dağ yolu, / Mazısı, yolcusu / İnim inim inleyen / Bir kağnı. / Hasta delikanlı, / Ciğeri tutuşmuş ana. / Dağ yolu, / Rüzgâr esiyor yaman. / İnce, yırtık bir yorgan altından / Bir feryat yükseliyor; / Amaaannn,amannn.. /…/ Yorganı tutmaktadır / Ananın nasır bağlamış elleri, / Atar yemenisini başından rüzgâr, / Uçuşur saçının ak telleri... / İstasyona gidiyor kağnı, / Doktora götürülüyor Memed, / Göz çukurlarında hayat yanıyor / Tekerler oynaşırken taşlarla / Memed uyanıyor: / Ölüyoommm anam ölüyomm. / O ne biçim laf yavruumm? / Sen ölme anan ölsün.. /…/ Ve / Gözlerde yaş /  Buram buram tüterken / Yollar sona eriyor, / Doktoru bekleyecek / Memedin yatağı / İstasyon rampasına seriliyor. /…/ Tren geledursun, / Gökler kan ağlasın / Rüzgâr kudursun. / Ecel gülmüştür, / İstasyon rampasındaki Memed / Teslim etmiştir emanetini rabbine / Ölmüştür.

Aynı topraklara öykü kahramanlarını da götürmüştür Abbas Sayar. Öyküde söylenmez ama adı geçen istasyon muhtemelen Sekili istasyonudur. Ama sıra Yerköy istasyonuna da gelecektir. Yorganımı Sıkı Sar’daki “Bulut Ekip Yel Biçen” adlı o iç burkan öykü. Belli ki Sekili’de, ovanın ortasında bir çadırda kalmaktadır anlatıcı. Yağmurlu bir hava, ova pus bağlamış. Çiftçiler tarlada çalışıyor, traktörler gidip geliyor. Sayar, bunu, yaz yorgunluğunu üstünden atmaya çalışan toprağın sırtını çizgi çizgi kaşımak olarak betimliyor. Derken sırtında traktör lastiği ile bir genç geliyor yanına; oturuyorlar tezek ateşinin karşısına, yakıyorlar sigaraları, başlıyor oğlan anlatmaya:

“Tez anlatırsam geç kalmam. Lastiği istasyona yetiştireceğim. Akşam marşandizi ile Yerköy’e götürecekmiş İrfan Efendi. Ben de birlik gidip bir iki gün şeher yüzü göreceğim. Anam dinim ağladı şu çöl yazıda. Tuzlu sudan, kuru, yavan ekmekten damaklarım yara oldu. Olur helbetim helbet. Ben bu yazıyı kendime kendim hazırladım.”

Bu öyküde de, romanlarının bazılarında olduğu gibi anlatıcı Abbas Sayar’ın kendisidir. Oğlanın trajikomik hikâyesini dinler. Öykünün sonunda, “Ben gideyim abi, ben gideyim,” der delikanlı. “Lastik marşandizin gelişine istasyonda bulunsun. Elin uşağı bu. Heç bir yanı yönü belli olmaz. ‘Lafımı it parasına saymadın, vaktinde getirmedin lastiği, senin de canın cehenneme’ derse, tüm ortalarda kalırım. Bir çoban yamaklığı vermezler buralarda adama. Oysa ki ben, çok şükür bugüne bugün bir traktörde şoför muaviniyim.”

Abbas Sayar’ın öykü kahramanı Ali’nin, traktör lastiğini Sekili istasyonundan Yerköy istasyonuna götürmek için kullandığı demiryoluna en çok I. Dünya Savaşı sırasında ihtiyaç duyulmuştu. Ankara’dan Sivas ve Erzurum yönüne demiryolu bağlantısının bulunmaması büyük kayıplara neden olmuş, olumsuz askerî sonuçlar bu güzergâhta bir demiryolu inşasını zorunlu kılmıştı. Savaştan sonra Türkiye’de demiryolları konusunda yeni bir dönem başladı. Cumhuriyetle birlikte demiryollarının millileştirilmesi ve devletleştirilmesi için çalışmalar hızlandı. 1923 yılından itibaren ülke kalkınmasının demiryollarının geliştirilmesine bağlı olduğu dikkate alınarak demiryolu ağının genişletilmesi amaçlandı. Ülkenin her yeri demir ağlarla örülüyordu. 1923-1928 döneminde Ankara-Kayseri ve Samsun-Sivas demiryollarının inşasına ağırlık verildi. “10 Aralık 1924’te Ankara’yı doğuya bağlayacak yolun başlangıcı olan Ankara-Yahşihan dar hattını normal hatta dönüştürecek inşaatın temeli Mustafa Kemal Paşa tarafından atıldı. 1928’e gelindiğinde Ankara-Kayseri arası birleşmişti.” Suavi Aydın’ın “Tren Bir Hayattır” (Derleyen: Tanıl Bora) adlı kitapta yer alan bu yazısından anlaşıldığı kadarıyla bizim Yerköy’den geçen demiryolu ta en başından beri bu şekilde planlanmıştı. Demiryolumuzu çaldılar diye suçladığımız Kayserililerin bunda herhangi bir suçu ve günahı yokmuş meğer. Ancak kafaları karıştıran önemli bir ayrıntıya dikkat çekmekte fayda var. 1948 yılında Uzmanlar Kurulu tarafından tespit edilmiş “yurdumuzun yakın bir gelecek için muhtaç bulunduğu milli demiryolları” projesine göre 40 kilometrelik Yerköy-Yozgat hattı planlanmış ve fakat gerçekleştirilememiştir. 1927 yılında yapımına başlanıp 1930 tarihinde öğretime açılan Atatürk dönemi Mimar Kemal üslubundaki sevgili ilkokulum da kendisine atfedilen gar binası yakıştırmasından kurtulmuş oldu böylece.

Atatürk’ü, Yozgat’ta, Saat Kulesi’nin önünde (daha geri planda, çoktan yıkılıp yerine işhanı dikilen o güzelim Çamlık Palas), karlı bir günde kalabalığın arasında gösteren o tabloyu, tablonun aslını nerede gördüğümü hatırlayamıyorum bugün. İlkokulumda mıydı, lisede mi, yoksa Hükümet Konağı’nda mı?

Zorlu bir kış günü Atatürk, “Bu kışta kıyamette memleketin ne halde olduğunu görmek istiyorum,” diyerek yola çıkar. O yıl kış öylesine şiddetlidir ki, yollardan değil otomobiller, kurtların bile geçmesi zordur. Atatürk güç bela Kırşehir üzerinden Yerköy’e gelir. 2 Şubat 1934 günü Yerköy istasyonunda geceyi geçirdikten sonra ertesi gün Yozgat’a hareket eder.  Bu, Yozgat’ı ikinci ziyaretidir. Nerede gördüğümü hatırlayamadığım o tablo Atatürk’ün Yozgat’a geldiği o günü resmediyormuş demek ki.

( Devam edecek )

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ