Esra GAYRETLİ

MEMLEKET HİKÂYELERİ

YOLUN HÜKMÜ

Bizi birleştiren yollardan konuşmaya geldim. Yol… Etimolojik kaynaklara göre; eski Türkçedeki “yorı” yani “yürümek” fiili ile eş kökenli… Gördüğünüz gibi yollar öylece durmak için değil; geçip gitmek içindir. Mecbur yürüyeceğiz. Yollar seni gide gide usandım diye türküler söyleyerek, ayağımıza batan gül sandığımız dikenler canımızı yaksa da durmayacak, yürüyeceğiz. Yol, yürümek demekse; bunun hakkını vereceğiz.

Ayak bastığım ilk ve en eski yol, memleketimin yolları. Yazın tozlu, kışın çamurlu ama bizim yolumuz… Dünyalara değişmem. İlk adım, ilk koşma, ilk düşme ve yeniden ayağa kalkmalarımın şahidi… Babamı eve getiren, beni okula götüren yollar. Dünyanın herhangi bir yerinde yolun “ortasından” yürüdüğünüz için “Bu, kesin Yozgatlı” diye işaret edilmenize sebep olan ve evet, her türlü kuralı ayaklarımızın altına alarak aheste aheste tam ortasından yürüdüğümüz yollar…

Taşranın, her yere yürüyerek giden eski zaman çocukları için, yolun kendisi bizzat arkadaştır fakat yolun kıymetini artıran da elbette yoldaştır. Atatürk İlk Okulu’na giden gri nato yolunu bana yurt kılan; Nilgün’dü. Lisede, o meşhur yokuşu bize bir nefeste aştıran, dostlarımızdı. Bugün de yürüdüğümüz hayat yolunda yükümüzü paylaşanlar ve yükünü paylaştıklarımız var. Var olalım, var olsunlar… Ama ki vefa edenin cefa ile mukabele gördüğü bu çağda; yola çıktığını yolda bulduğuna değişmek cazibeli ve süslü yeni bir kıyafet giymeye benzese de, bu yanılgıya düşenlerin saltanatı üç gün; yoluna ve yol arkadaşlarına sadakat gösterenlerin ise hükmü bâkidir. Yollar da işte o vefakâr kalp sahiplerinden razıdır. Hayatı ve insanı okumayı bilenler için bu, çokça seyredilmiş ibretlik bir yol hikâyesidir.

Yol, medeniyettir. Bir siyasi partinin ilk vaadi, seçmenin ilk umduğu ve biz Yerköylülerin çukursuz, çamursuz olanıyla çok uzun yıllar sonra kısmen tanıştığımız medeniyete giriş kapısıdır. Aslanın yattığı yerden belli olduğu dünyamızda, bir yerleşim yerinin “en temel” gelişmişlik göstergesidir. Bir şehri ilk kez ziyaret eden insanoğlunun zihnindeki ve dilindeki iki değerlendirme ifadesinden biri ya “adamlar yol yapmış”tır ya da “memlekette yol yok abi”dir. Yol, medeniyettir ve mühimdir. Sadece taşıtları ve insanları değil; kültürleri, türküleri, hatıraları ve gönülleri de birbirine bağlar. Kırşehir ile Yozgat’ı, Gönül Dağı ile Sürmeli’yi birbirine bağlayan Yerköy’ümüz de esasında bir “gönül yolu”dur. İstikameti muhabbet olup o gönül yolundan geçmemiş olan yoktur. İddiam büyük… Zira kadrini bilene Yerköy tam olarak budur.

İnsan, yolda büyüyor, yolda terbiye oluyor, yolda öğreniyor. Bu, sarsıcı ve değişmez bir kanun. Zira insanın talihini de huyunu da yürüdüğü yollar şekillendirir. Hangi yokuşlardan geçtiysen, hangi taşa takıldıysan, hangi gölgeye sığındıysan; yolun, senden kalan izleri toplar, sana geri verir. Yol, insanı kimi zaman sertleştirir kimi zaman yumuşatır ama mutlaka değiştirir, dönüştürür ve ehlîleştirir. Yolda değişmiş olmak hata değildir. Mühim olan neye evrildiğimizdir.  Yolda kazandığı cesareti, gücü, itibarı; ezmek, yıkmak ve kırmak için kullanmak da bir dönüşümdür. İyi olanı büyüterek, zayıf taraflarımızı güçlendirerek, kusurlarımızı törpüleyerek yürümek de… İlkini tercih edenin bir zaman sonra üzücü bir yıkım yaşaması kaçınılmazdır. Ama ikincisini başarabilmek, bizi yeryüzündeki en ideal versiyonumuza kavuşturabilir. Bu çerçevede iyi yürünmüş bir yol, terapidir; sağaltır, onarır. 

Yol deyince benim hafızamda çok eski bir gelenek de canlanıyor. Zarif bir âdetimiz vardı eskiden. Bir çift yuva kuracağı zaman; düğün sahipleri kendilerine yakın hissettikleri kimselere davetiye yerine elbiselik kumaş gönderirlerdi. Bu âdetin adı “yol gönderme” idi. Babaannemden şu cümleyi çokça duyardım; filancanın yolu geldi… İyi terziydi Babaannem. İnsanın kumaşından da elbiselik kumaştan da iyi anlardı. Gözleri iyi gördüğü müddetçe kendi elbisesini kendisi kesti, biçti, dikti. Bir zaman sonra gelen kumaşların kimini sandığa koyardı kimini de vakit kaybetmeden -asla kendisi kadar becerikli olmadığına tüm kalbiyle inandığı- Terzi Mehmet’e kendisine elbise diktirmek üzere teslim eder ve akabinde beni “şunun şurası olmamış” diyerek yeniden ve yeniden elbise revizyonuna gönderirdi. Buyrunuz babaanneme benzeyen bir yönüm daha; revize sevdası. Konumuza dönelim; yol… Bu kumaş gönderme olayına niçin yol göndermek dendiğini idrak ettiğimde eski zaman insanının zarafetinden, nahifliğinden neredeyse kalbim duracaktı. Adeta bizi bu çağdan soğutmak için türlü türlü huy edinmişler. Biri de işte, yol gönderme… Yani mealen diyor ki yol gönderen; bizim çok mutlu bir günümüz var, senin de o gün bizimle olmanı istiyoruz ve sana gelmen için yol yapıyoruz… Top ağlarda sayın seyirciler, kalbimizden vurulduk. Sizi bilmem ama durup ince şeyleri anlayacak vakti olmayanların çağına denk gelmek benim büyük bahtsızlığım olarak kayıtlara geçebilir. Etiyle kemiğiyle kalbiyle bu çağa ait olmayanların listesine adımı yazalım da eskilere doğru kavimler göçü filan olursa beni de geriye saralım. Düğünümüze gelmen için sana ipekten, satenden, krepten, kaşmirden, pamukludan ketenden yol yaptım… Gelmez misin? Ah, gelmez miyim… Gelinmez mi… Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir kurum ve kuruluşun böyle güzel yol inşa ettiği görülmemiştir. Anadolu’nun mühendis gönüllü ve fikirli insanlarının tüm güzel tamir, tadilat ve yapım işlerinde imzası, emeği, mührü vardır. Hatta “kalpten kalbe bir yol vardır, gözünen görünmez sırdır” diyerek; yeryüzünün hiç görünmeyen ama en sağlam, en güvenli yolunu da onlar inşa etmiştir. O yola bir taş koyamıyorsak da onu korumak boynumuzun borcudur.

OKUR YORUMLARI
Osman
16.08.2025 08:53:39

Emeğinize, kaleminize sağlık. 👏🏻

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ