A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

YOZGAT'TA URANYUM MADENİ

Değerli okurlar, elektronik posta adresime  "Ordu’nun Aybastı ilçesinde bulunan ve menderesleriyle ünlü Perşembe Yaylası’nda altın aramak için sondaj yapılmasına izin verildiğini haber veren bir mesaj gelmiş. Mesajı göndererek   “Perşembe Yaylası Mendereslerini tehlikeye atan maden arama ve çıkarma çalışmalarını durdurun. Bu doğa felaketini durdurmamız gerekiyor.” diyor.

Bu mesaj 30 Nisan salı günü gazetelerde rastlayıp not aldığım bir haberi çağrıştırdı. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar, Ankara'da gerçekleştirilen Türkiye Madencilik Meclis Toplantısında madenciliğin büyük riskler içeren bir sektör olduğunu vurgulayarak, insan odaklı ve katma değerli bir madencilik anlayışını benimsediklerini ifade ederek orta Vadeli Program kapsamında madencilik sektörüne yönelik yapılacak yatırımların 2024 yılında 106 milyar lira olması öngörüldüğünü belirtmişti.

5Haziran Haziran 2015 tarihli Yurt Gazetesi’nde de sayın Gökhan Erkuş'un okuyup arşivlediğim Yozgat'ta uranyum medeni araştırmaları hakkında yazdığı bir haber dikkatimi çekmişti.  Bu konu ile ilgili ben de bir şeyler karalamak istiyordum ama ondan önce size 12 Aralık 1023 Salı akşamı değerli akademisyen Sayın Suay Karaman'ın Youtube Medya Siyaset kanalında konuğu Sayın Av. İsmail Hakkı Atal ile yaptığı söyleşiden bahsetmek istiyorum.  Çünkü bahsedeceğim konular birbiri ile bağlantılı.

Konu Çevre Politikalarıydı ama asıl mevzuu nükleer santrallar ve özellikle Akkuyu Nükleer santralıydı. Sohbet benim için olağanüstüydü desem abartmış sayılmam. Sohbet boyunca kaçırmadan not almaya özen göstermiştim. En vurucu cümle "ülkemiz sınırları içinde başka bir ülkenin nükleer santral kurması ve işletmesiydi. Çünkü Sayın Avukatın dediğine göre santralın %78 hissesi santralı kuran ve işletecek olan Ruslara aitti ve santralda görevlendirilecek mühendislerimize hiçbir bilgi ve sorumluluk verilmeyecekti. Akkuyu NGS'nin Genel Müdürü  Anastasia Zoteeva Russia 1 Tv. kanalında "Akkuyu NGS Rusya'ya aittir. Bu başka bir ülkenin topraklarında inşa edilen ve bize ait bir santraldir. Sovyet dönemi dahil Rusya'nın Nükleer Enerji tarihinde ilk kez başka bir ülkede ancak, kendimiz için inşa edilen bize ait ilk santraldir. Bu santral, YID (yap işlet devret) modeli ile değil, yap işlet ve devam et, sistemiyle yapıldı" diyordu.

Öyle anlaşılıyor ki anlaşmaya göre mülkiyeti ve işletimi tamamen Rusya’ya ait olacak bu projeyle ülkemize herhangi bir teknoloji transferi yapılmayacak. Yine anlaşmaya göre 15 yıl boyunca da dolar bazında elektrik enerjisi alım garantisi veriliyor…

26 Nisan 1986 tarihinde yaşanan Çernobil faciasının ve ardından 11 Mart 2011 tarihinde yaşanan Fukushima nükleer felaketinden sonra ABD’den Fransa’ya, Almanya’ya, Rusya’dan İngiltere’ye kadar pek çok ülke de nükleer enerji konusu ve nükleer santralları masaya yatırıyor… Fukushima felaketinden sonra Almanya 1980’den önce kurulan yedi santralini hemen üç ay içinde kapatıyor… Almanya kalan 12 santrali ise 2040 yılına kadar aşama aşama kapatma kararı alıyor… Japonya ise ekonomik ömrü dolan santrallerini yenilemeyip onlar da aşama aşama kapatma kararı alıyor… Bu ülkelerin tamamı nükleer ve fosil kaynaklı enerjiden vazgeçip yenilebilir enerji kaynaklarına yöneliyorlar. Uzmanlar kazayı Çernobil Felaketinden sonra dünyanın en büyük ikinci nükleer kazası olarak tanımlıyorlar.

Sayın Gökhan Erkuş da Yurt gazetesinde şöyle yazmıştı:

"ABD’de kurulu “Uranium Resources” adlı şirketin faaliyet alanı, uranyum arama ve üretimi.  Teksas eyaletindeki bu işletme, “Rosita Uranyum Tesisi” olarak adlandırılıyor.  Şirket, 1997 yılından 2008 yılına kadar uranyum çıkartıyor. Ancak bu arama ve üretim faaliyeti sırasında çevreye olağanüstü zarar veriyor. Bölgedeki yeraltı sularında yapılan ölçümlerde; “uranyum, molibden, bikarbonat, kalsiyum, klorür ve sülfat bileşenlerinin çok yüksek oranlara çıktığı” görülüyor. Bunun üzerine çevre halkı eylemler yapıyor, davalar açıyor. Sonuçta şirket, tesisi kapatmak zorunda kalıyor. Tesis o günden bu yana da atıl bir biçimde duruyor. Bir anlamda çürümeye terk ediliyor.

Ama yeni bir gelişme ortaya çıkıyor ve çürümeye terk edilen tesis yeniden faaliyete geçirilmeye hazırlanıyor.

Nerede, hangi ülkede? Bingo (!) Bildiniz: Türkiye’de! Türkiye’nin neresinde? Yozgat’ın Sorgun İlçesi Temrezli Köyü’nde.

Şirket, Termezli’de bulunan uranyum cevheri için Çevre ve Şehircilik Bakanlığına Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) başvurusu da yapıyor. Yani süreç işliyor. Şimdi olaya bakalım: Çevreye ve doğaya verdiği olağanüstü zararlar nedeniyle kapatılan, çürümeye terk edilen bir tesis, tekrar uranyum arama ve üretimi için ülkemize getiriliyor. Şirketin neden böyle bir yola başvurduğu açık. Çürümeye terk edilmiş tesisini tekrar faaliyete geçirerek üretim yapacak ve kâr elde edecek. Ki şirketin CEO’su bu gerçeği gizleme ihtiyacı bile duymuyor yukarıda okuduğumuz gibi. “maliyetlerin düşeceğini” açıkça söylüyor. Tesisin yarattığı felaket bilimsel raporlarla ortada. Tesis, tâ 2008 yılında tehlikeli olduğu için üretimi durdurmak zorunda kalmış gelen tepkiler sonucu. Ama aynı tesis bizim ülkemize getiriliyor, getirilebiliyor. Kimse de buna dur demiyor.

Değerli okurlar, Yozgat'ta uranyum arama çalışmaları 1970'li yıllara kadar uzanıyor. Yukarda arz ettiği gibi Yozgat’ın Sorgun ilçesine bağlı Temrezli Köyü’nün bulunduğu bölgede ve  Sorgun ilçesine bağlı pek çok köyde yaşayanlar  tarlalarından uranyum çıkacağı gündemiyle avunuyorlar. Tabi buna mesafeli duran köylüler de var. Uranyum çıkarma faaliyetleri özellikle yeraltı sularına verdiği kalıcı zararlar nedeniyle gelişmiş ülkelerde durduruluyor.

Rusya Türkiye topraklarında kendilerine ait santral yapınca yerli nükleer enerjimiz olması ve dolayısıyla  uranyum tesisi kurulması ilk bakışta mantıklı geliyor.  Ama uranyumun çoğu Balıkesir Bursa arasında olmasına karşın Yozgat tan başlamaları da ilginç doğrusu. Avustralyalı ‘Anatolia Energy’ adlı şirket, yaptığı ön araştırmalarda maden sahasını ‘çok kârlı’ bulmuş. Çevresel Etki Değerlendirmesi raporu onay alırsa maden hayata geçecek. Aynı Bergama’da olduğu gibi bu proje de Temrezli’yle sınırlı kalmayacak. Yozgat-Şefaatli’den başlayarak İç Anadolu’daki diğer uranyum sahalarında da kazılar başlayacak ve çıkarılan uranyum işlenmek üzere Temrezli’deki merkeze gönderilecekmiş.

Gerek uranyum madeni işletmenin gerek Nükleer santral işletmenin çevreye ve orada yaşayanlara vereceği ölümcül zararlar saymakla bitmez. Madencilik çalışmaları sonucunda yüksek seviyede radyoaktif atık ortaya çıkıyor. Çalışan işçilerin sağlığı da ciddi risklerle karşı karşıya kalıyor. Kayda değer miktarda uranyum elde etmek için ‘toprağı yerle bir etmeniz’ gerekiyor. Uranyum nükleer santralların yegâne yakıtı. Sadece bir nükleer reaktörün yıllık yakıtını üretmek için yaklaşık 500 bin ton kaya atığı çıkarırsınız. Çıkarılan cevherin değirmenlerde öğütülmesi gerekir.  100 bin tona yakın ciddi katı ve sıvı atık ortaya çıkar. Özetle söylersek, 25-30 tonluk nükleer yakıt için Yozgat’taki arazileri altüst etmeniz, dev çukurlar açmanız gerekir. Bu yakıt da nükleer santralın bir reaktörüne sadece bir yıl yetiyor. Geride bırakılan atık ise yüzlerce yıl radyoaktif kalır. Daha da tehlikelisi, maden faaliyetleri sonucu ortaya çıkan ve kansere yol açan radon gazıdır. İşçiler ve çevre de yaşayanlar uranyum parçacıkları gibi bu gaza da maruz kalır. Radon gazına maruz kalınırsa yüksek olasılıkla akciğer kanserine yakalanılır. Kömür ve altın madenlerinde yaşananları gördükten sonra Türkiye’de uranyum madenciliğine yeşil ışık yakmak intihar etmekten farksızdır.

Umarım ülkeyi pis emellerine alet edecek her oluşuma Yozgatlı hemşerilerim sessiz kalmazlar.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ