A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

YOZGAT’TA RESİM MERAKI VE PAMUĞUN HİKÂYESİNDE BİR PROFESÖR DOKTOR

Değerli okurlar, dünyada kendine yeten yedi ülkeden birisi olarak öğretildiğimiz Türkiye’miz yıllarca ihraç ettiğimiz birçok tarım ürününü son yıllarda ithal etmek durumunda kalıyor. Bunlardan birisi de dünyada en kalitelisi Çukurova bölgemizde yetişen Pamuk.

Basından edindiğimiz haberlere göre Yunanistan'dan 2019-2020 sezonunda ithal edilen lif pamuk Ege Bölgesi'ndeki üretimden fazla. Yunanistan'dan ithal edilen lif pamuk 158 bin 441 bin ton oysa Ege’de beklenen üretim miktarı 156 bin 52 ton.

 Bundan 3 yıl önce pamukçular hedef koymuş, lif pamuk üretimi 1 milyon tona çıkarılacakmış. Üreticinin koyduğu hedef, yanlış politikalar, verilmeyen destekler nedeniyle gerçekleşmemiş. Üretici büyük hayal kırıklığına uğrayınca üretimi azaltmak zorunda kalmış.

Geçen sene 818 bin 511 ton olan lif pamuk üretiminin bu yıl yüzde 40 oranında düşüşle 626 bin ton civarında olması bekleniyormuş.

Yani üretim için hedeflenen 1 milyon ton yerine, dışardan 1 milyon ton ithalat yapılmış.  Üretim yüzde 40 azalırken, ithalat yüzde 40 artmış. İnsanın içi sızlıyor. 2012 yılında yine bu köşede yayınladığım Yozgat’ta resim merakı başlıklı yazımda aşağıdaki bilgileri vermiştim. Okuyunca sizin de içiniz sızlayacaktır eminim. 

“Tavan eteği resimlerinin en güzelleri şimdi müze olarak kullanılan Yozgat’taki Nizamoğlu konağının duvarlarında görülür. Tavan eteğindeki duvar resimlerinden birisinde ağaçlık bir alanda yılkıya bırakılan yaşlı atları görüyoruz. Her mevsimin şartlarını doğada kendi başlarına yaşayan bu hayvanlar, doğa şartları ile başa çıkmayı öğrenirken aynı zamanda da vahşileşiyorlar. Başıboş ve toplu halde dolaştıklarından bunlara hergele de denir. O zamanlar Türkiye’nin ilk milli parkı çamlıkta da böyle yılkı atları varmış. Resme dikkat edilirse atların yanında bir manda (camız) olduğu görülüyor.

Osmanlı’da “camız” ya da “manda” pek bilinmezmiş. İlk defa saraya götürüldüğünde herkes merakla görmeye gelmiş. Peki, bu mandalar Türkiye’ye nasıl gelmiş?  O yıllarda Amerika’da meşhur Kuzey-Güney Savaşı var. Avrupa’da da tekstil üretimi var ve üretimde kullanılan pamuğun neredeyse tamamı Amerika’da üretiliyor. Kuzey-Güney Savaşı uzun sürünce üretim yeterli olamıyor ve Avrupa’da pamuk sıkıntısı başlıyor. Avrupalı sanayiciler pamuk üretecek iklime sahip yer aramaya başlıyor. Uygun yer bizim Çukurova bölgemiz oluyor. Şansa bakın burada yetişen pamuk Avrupa’dakinden daha kaliteli çıkıyor. Ama pamuk ziraatı Türkiye’de bilinmediğinden, Avrupa ve Amerika’dan bu işi bilen zenciler getirtiyorlar. Zamanımızda Mersin yöresinde yaşayan zenci benzeri vatandaşlarımız bunların torunları oluyor. Bu adamlar tarlalarda çalışırken aslan gibi vahşi hayvanların saldırılarına maruz kalıyor ve hayatlarını kaybediyorlar.

Değerli okurlar, evet bir dönem Anadolu'da aslan yaşamış. Ülkemizde son aslan 1890 yılında vurulmuş. Son kaplan ise 1970'li yıllarda öldürülmüş. En son çitanın ise 19. yüzyılda vurulduğu bilinmektedir.

Bunun üzerine üreticiler önlem alınması için padişaha başvuruyorlar. Konu araştırılıyor. Vahşi hayvanlardan korunmakta mandaların uygun olduğu öğrenilince Hindistan’dan bol miktarda Manda getirtiliyor. Mandalar tarlaların kenarlarına serbestçe bırakılıyor. Bir saldırıda mandalar hemen daire şeklinde bir araya geliyor, insanlar da bu çemberin içine girip vahşi hayvanlardan korunuyorlar.”

Arkeolojik kanıtlar gerek Hindistan’da gerek Güney Amerika'da birbirinden bağımsız olarak 6000 ila 7000 yıl önce pamuğun değişik türlerinin tarımının yapıldığı ve giyimde kullanıldığını göstermektedir.

Arapçadaki ismi “kutun” (al kutun) olan pamuk, İngilizcede “ cotton”, İspanyolca da “algodon” olarak isimlendiriliyor.  Türkiye'de yerel olarak üreticilerin kullandığı “pambuk”, “bambuk”  ismi genel olarak “pamuk” olarak isimlendirilir.

Özellikle tekstil ve dokuma sanayisinin ham maddesi olarak öne çıkan pamuk, ülkemiz için ve ihracat konusunda çok önemli kaynaklar arasında gelir. Aynı zamanda yağ ve hayvan yemi ile beraber daha birçok farklı alanda kullanılmaktadır. Daha çok alüvyal özelliğe sahip olan toprakları seven pamuk, aynı zamanda yetiştiriciliği konusunda sıcak bir iklim istemektedir. O yüzden yaz aylarının sıcak ve kurak geçtiği bölgelerde pamuk yetiştiriciliği yoğun şekilde devam eder. Yetişme zamanında bolca su isteyen pamuk, hasat zamanında ise sıcak ve kurak bir iklim istiyor. Bu nedenle, İç Anadolu ve Doğu Anadolu Bölgesindeki yüksek yerlerde, sıcaklık farkı nedeniyle pamuk yetiştiriciliği gerçekleşmez. Aynı şekilde Karadeniz Bölgesinde yaz aylarında kurak bir dönem geçmediği için, bölgede pamuk yetiştiriciliği yapılmaz.

Türkiye'de pamuk en çok Güneydoğu Anadolu Bölgesinde yetiştirilmektedir. Yoğun olarak ise Şanlıurfa ve çevre illerde yetiştirilir. Özellikle GAP Projesi ile beraber daha yoğun şekilde bölgede yetiştirildiğini söylemek mümkün. Türkiye pamuk üretimi konusunda Şanlıurfa'nın dışında, ayrıca ikinci olarak Aydın'da ve Hatay'da yetiştirilmektedir. Bir zamanlar pamuk ihraç eden ülkemizin Yunanistan’dan pamuk ithal etmesi içimi sızlattı.

Yazımı pamuk deyince içi acıyan Amasya Lisesinden sınıf ve sıra arkadaşım, kardeşim üroloji Profesörü Erbil Ergenekon’un başına gelenler ile bitirmek istedim.

“1991 yılında zamanın sağlık bakanının ( meslektaşım, ağabeyim ve can dostum) ısrarı ile klinik şefi olarak çalıştığım 700 yataklı eğitim hastanemize başhekim olarak görevlendirildim.

Ağır bir sorumluluğu ve çalışma yoğunluğu olan göreve geleli birkaç hafta olmuş iken, hastanemize yakın bir bölgede oluşan nahoş bir olay sonucu bir kısmı emniyet görevlisi olan 15 -20 kişi yaralı olarak acil servise getirildi. Gerekli acil girişimler yapılırken, ihalelerin peş peşe iptal edildiği, tedarikin yapılamadığı ve pamuk stoklarının yetersiz olduğu öğrenildi.

Acilen pazarlık usulü ile bir miktar alınarak hemen ihaleye çıkılması kararı alındı. Yaralıların gerekli cerrahi ve tıbbi tedavileri sorunsuz tamamlandı. İhale işlemleri de gerekli prosedürler satınalma başkanlığı tarafından tamamlanarak hastanenin senelik pamuk stoku temin edildi.

Hastanede ihtiyaç olan iyileştirme ve geliştirme projeleri yapılırken, maalesef sağlık bakanı değişti. Yeni atanan sayın bakan ile bir türlü yıldızımız barışmadı. Zamanlı zamansız sık sık yapılan baskınlar ve denetlemeler beni de hastaneyi de yıpratıyordu. Zamanın tedavi kurumları genel müdürlüğünden yerime arkadaşını getirmek istediğini öğrendim. Asaleten atanmıştım, ancak bir sebeple alınabilirdim. Projelerin bitmesini bekliyordum. Bitince istifa edecektim.

Hastaneye 5 müfettiş denetleme ve inceleme yapmak üzere gönderildi. Amaç bir neden bularak sonuca gitmekti. Yapılan çalışmalarında, sadece acilen pazarlık usulü ile alınan az bir miktar olan pamuk fiyatında, stok için alınan senelik ihtiyaç pamuğundan cüzi bir miktar(birkaç kuruş) daha pahalı olduğu saptanmış ve devlet malına bilerek zarar vermekten, satın alma dâhil tüm adı geçen idari ekibe dava açılmıştı.

Dört sene süren mahkemeler sonucu(bu arada ben istifa etmiş, şefliğime dönmüştüm) son mahkemede sayın savcı ve hâkim kilo ile alınan ile ton ile alınan miktar arasındaki hesaba bile katılmayacak bu kadar farkın doğal olduğunu ve bundan ötürü kimsenin suçlanamayacağı kararı ile beraat ederek kurtulduk. Ama bu olay bizleri ciddi derecede üzdü. Sayın müfettişlerde üzüntülerini dile getirmişlerdi.

Daha sonraki sayın yeni bakan beyin 1994 yılında da teklifini reddedememiş, zorunlu tekrar kabul etmiştim. Göreve geldikten kısa bir süre sonunda bakan beyin yerine gene söz konusu aynı bakanın getirilmesi ile o gün bakanlığa istifa dilekçemi göndermiştim. Bir aylık sürede dilekçemi geri almam için bizzat bakan bey tarafından aranmıştım. Dilekçemi çekmedim. Ve zorunlu kabul edildi. Daha sonraki teklifleri de kabul etmedim. Klinik şefi olarak mesleğimden emekli olduğum için mutluyum.”

Böyle anlatmıştı sevgili kardeşim.

 

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ