A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

YOZGAT’A DOĞRU

Değerli okurlar, Milli Mücadele yıllarında Yozgat’ın başkent olma şansı var mıydı konusu biz Yozgatlıları hep heyecanlandırmıştır. Teferruatına girmeden kısaca şu önemli bilgileri sizinle paylaşmak istedim. O yıllarda Türkiye’ye gelerek Atatürk ile görüşen yabancılar da bu başkent konusunu merak etmişlerdi.



1921 Yılında Ankara’ya gelen Amerikalı Gazeteci, Klance K. Streit’in; “Türkiye’nin yeni başkenti neresi olacak?” sorusuna Mustafa Kemal Paşa bakın ne yanıt veriyor; “ İstanbul bizim geleneksel başkentimizdir ve öyle kalmalıdır. Ama dünya savaşı bize bir ders verdi ve tecrübe kazandırdı. Saltanat ve halifelik İstanbul’da kalacaksa da gerçek hükümetin, milli hükümetin merkezi, Anadolu’da olacak yani İstanbul’dan daha iyi korunan yurdun orta yerinde bulunacaktır. Meclis elbette zaman zaman İstanbul’la gidebilir Ama sürekli hükümet merkezi İstanbul’da olmayacaktır. Henüz kesin karar verilmiş değildir, konu görüşülmektedir. Başkent olabilecek yerler arasında “Kayseri, Sivas ve Yozgat” aklımızdan geçiyor. Başkentimizi kurmak amacıyla bir komisyon bu merkezi bölgeyi inceleyecektir. Başkent olarak seçilecek yerin ormanı, akarsuyu, kısacası doğal güzelliği olacaktır .” Bakın bu konuşmada Ankara yok. Daha Ankara gündemde olmadığına göre Atatürk’ün orman sözünden Yozgat’ın ne kadar şansı olduğunu izaha gerek var mıdır?

Yine Kurtuluş savaşı yıllarında Anadolu’ya gelmiş ve sıcağı sıcağına Türkiye üzerine kitaplar yazmış olan Fransız gazeteci Berthe George Gaulis de yeni Türkiye’nin başkentinin neresi olacağını merak etmişti. Atatürk Gaulis’e de bu konuda ki görüşünü şöyle açıklıyor;
“Siyasi başkentimiz Anadolu’nun ortasında kalacaktır. Batının ve doğunun temsilcileri bizimle bu başkentte temas edeceklerdir. Her türlü diplomatik meseleler bu başkentte görüşülecektir.” Bu başkentte memleketin iç ve dış politikası idare edilecektir.

Bu başkentte milletin sinesinden doğan hükümet çalışacaktır.” Demiştir
1921 yılında Mustafa Kemal Atatürk’ün deyişiyle Yozgat, Başkent olabilecek üç il arasında geçiyor.

Ankara’nın resmen başkent olduğu 13 Ekim 1923 tarihinden sonraki bir günü Emekli Tümgeneral Muzaffer Erendil şöyle anlatıyor; Atatürk, sıcak bir günün akşamında, yanında bazı kişiler ile Çankaya Köşkü’nün bahçesinde dolaşıyordu. Ben de o sıralar eski köşkün tavan dekorlarıyla meşguldüm. Tozlu ve sisli bir hava Ankara’nın üzerine çökmüştü. Yer yer toz hortumları semaya doğru yükseliyor ve manzaraya daha boğucu bir hava ekliyordu.

Bize: "Ankara’yı hükûmet merkezi yapmakla iyi ettim mi?" diye sordu. Tabii herkes olumlu yanıt verdi. Arkasından: "Neden?" sorusu gelince kimi stratejiden, kimi siyasetten bahsetti. Hatta birimiz kayalık güzeldir gibi bir estetik görüş de ortaya attı. Atatürk tartışmayı şu sözleriyle kesti:

"Şimdi dalkavukluğu bırakın... Ankara’nın hükûmet merkezi olması için saydığınız nitelikleri beni ikna etmeye yetmez. Ben Ankara’yı hükûmet merkezi yapmakla büsbütün başka bir hedef güttüm. Türk’ün imkânsızı imkân hâline getiren gücünü dünyaya bir kere daha göstermek istedim. Bir gün gelecek şu çorak tarlalar, yeşil ağaçların çevirdiği villaların arasından uzanan yeşil sahalar asfaltlarla bezenecek. Hem bunu hepimiz göreceğiz. O kadar yakında olacak.”

Öyle anlaşılıyor ki Atatürk’ün daha önce aklından geçirdiği üç şehir dışında Ankara’da karar kılmasının en büyük nedeni yukardaki düşüncesidir.

Atatürk böyle düşünürken T.B.M.M. de oldukça tartışmalı geçen başkentin Anadolu’ya taşınması mevzuunda Bozok (Yozgat) Mebusu Süleyman Sırrı İçöz Şöyle bir önerge veriyordu; “Siz buraya niçin toplandınız diye sorana verdiğimiz ve vermekte olduğumuz cevap, başkenti ve halifelik merkezini geri almak için sözüdür. Durum böyleyken geri almak için uğraştığımızı dünyaya ilan ettiğimiz yedi sekiz yüzyıllık (!)saltanat ve hilafet merkezini ihmal ederek yeni baştan bir hükümet merkezi yeri araştırmaya kalkışırsak, sözümüzü yaptıklarımızla yalanlamış oluruz. Dolayısıyla, fabrikaları istediği yerde kurması için hükümeti, serbest bırakarak, başkent konusundaki reddini teklif ederim”. Yani hem hilafeti savunuyor hem de başkentin yine İstanbul olmasını öneriyordu. Çapanoğlu ailesine en çok zararı verenlerden biride bu zat değil miydi? Bozok isminin Yozgat olması için meclise önerge veren de Süleyman Sırrı içöz’dü. Türlü desiseler ile Çapanoğullarını saf dışı ederek birinci meclise kapağı atan başta müftü Mehmet Hulusi Akyol ve Süleyman Sırrı İçöz olmak üzere Birinci Dönem Bozok Milletvekilleri Ahmet Baydar, Feyyaz Ali Üst, Rıza Ersoy bırakın Yozgat’ı başkent yapma düşüncesini, başkentin Anadolu’ya taşınmasına bile rızalarının olmayışı belki de Yozgat’ın Başkent yapılmamasında önemli rol oynamışlardı.

Bugün Ankara’da, Müdafaa Caddesinde, Genelkurmay Başkanlığı karşısına dikilmiş mermer bir yazıtta Atatürk’ün şu sözleri kazınmıştır:

“Ankara, merkez-i hükümettir ve ebediyen merkez-i hükümet kalacaktır.”

Atatürk’ün Yozgat’a İlk teşrifleri 15 Ekim 1924’te çok yağmurlu bir günde olmuştu Gece geç vakitte Yozgat’a geldiler. O gece yediden yetmişe Yozgat ayaktaydı. Hem de yağmur altında Herkesin elinde bir fener vardı. Birkaç yüz atlı şehrin dışında Atatürk’ü karşılayıp bir ışık seli halinde Elekçi Yokuşundan Yozgat’a aktı.

Atatürk’ün Yozgat’a İkinci Gelişleri korkunç bir kış günü oldu. 3 Şubat 1934 Cumartesi günü saat 16.20’de Yozgat’a girdi ve coşkun bir alkış tufanı içinde otomobilinden indi. Yozgatlıların gösterdiği heyecan eşsizdi ve bu sırada sevincinden ağlayanlar sayısızdı. Akşam Yozgat halkı Büyük kurtarıcıyı bir daha selâmlamak için büyük bir fener alayı düzenledi. Yaşlı ve gençlerin katıldığı alay, önde Halkevi bandosu, coşkun tezahüratla Vali Konağının önüne geldi. Aşağıda halkın tezahüratı devam ederken, Reisicumhur Hazretleri kapıya kadar inerek halkı selâmladı

“Bu soğuk havada gösterilen yüksek sevgiden çok mütehassıs oldum. İçimde cidden tatlı bir sevincin heyecanı var. Yozgat’ın yüksek ve asil halkına teşekkür eder, istirahatler dilerim” dedi. Gazi Hazretleri, Yozgatlıların candan, coşan ve taşan eşsiz heyecanı içinde şehirde dokuz saat kaldıktan sonra maiyeti ile birlikte 3/4 Şubat 1934 gecesi saat 01.30 da Yerköy’e hareket etti. Halk, subaylar ve gençler, onuncu yıldönümü marşını söyleyerek uğurladılar.

Yazımızı güzel bir anekdotla bitirelim; Kılıç Ali anlatıyor; “Bir gece yarısı telefonum çaldı. Arayan Yaver Muzaffer Bey’di: ‘Gazi sizi emrediyor.’ Hemen kalkıp gittim. Yolda Salih Bozok’a rastladım. Gazi onu da çağırmıştı. Birlikte Gazi’nin odasına girdik. Gazi’nin yüzü kıpkırmızıydı. Kanepenin üzerine elbisesiyle uzanmıştı. Bizi görünce şöyle bağırdı: “Bu evden kaçayım, yoksa gaz döküp bu evi yakacağım!” Salih hemen Gazi’nin boynundaki kravatı gevşetti, gömleğinin yaka düğmesini çözdü. Meğer Gazi, sofradan sonra bahçeye çıkmış. Köşk’ün kapısında otururken, Latife Hanım balkona çıkarak yakışıksız bir tavırla niçin yatmadığını sormuş. Çevredeki sofracılar, muhafızlar ve posta erleri önünde Gazi’nin kişiliğiyle bağdaşmayan laubali sözler söylemiş (…) [Gazi] Başyaver Rusuhi Bey’i yanına aldı, otomobiline bindi ve "Yozgat’a doğru!’ diyerek Köşk’ten ayrıldı…” Evet, sakinleşmek için Yozgat’a doğru demişti.


(Lütfen bkz. Süleyman Sırrı olayı ve Kocahanoğlu’un düşündürdükleri yazım.)

http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=1226


13.06.2016


OKUR YORUMLARI
ERTUĞRUL KAPUSUZOĞLU
01.07.2016 23:09:00

Abdülkadir Beyin hiç bir yazısını kaçırmamak lazım... Arkadaşlarımı ikaz ediyorum..

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ