A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

TÜRKİYE’NİN İLK MİLLİ PARKI YOZGAT ÇAMLIĞI

Yaz gelip de orman yangınları başlayınca “mal canın yongası” hesabı benim de aklıma Türkiye’nin ilk milli parkı olan Yozgat Çamlığı gelir. İçim korku ile karışık cızzz eder. Çapanoğlu Beyleri, bu gün Milli Park ilan edilen Yozgat’ta bir orman meydana getirmişlerdir. Hatta Yozgat çamlığının, Çapanoğlu Mustafa Bey’in özel mülkiyeti olduğu söylenir. Çapanoğlu Mustafa Bey, çamlıktan ağaç kesmeye kalkanı ölüm cezası ile cezalandıracağını ilan ederek bu güne kadar korunmasını sağlamıştır.

264 hektarlık alanı kaplayan Çamlık Milli Parkı, İç Anadolu'da insan etkisi ile meydana gelen step içerisinde yer alan sayılı orman adalarından biridir. Karaçam, meşe ve ardıç ağaç toplulukları Milli Park bitki örtüsünü meydana getirmektedir. İçerisinde 9 tane 400-500 yıllık anıt ağacı barındıran çamlık, doğal bir hayvanat bahçesi konumunda. Çok yakın bir zamana kadar görünen; fakat türü şimdilerde tükenmiş olan Şah kartalları dışında; akbaba, küçük atmaca, şahin, tavşan, saksağan, kurt, kaplumbağa gibi bir sürü hayvan çeşidi var. Ayrıca çamlık içinde yer alan gölette; sazan, ve turna balığı hayat bulmuş. 1985 yılında Yüksek İcra Vekilleri Heyetinin kararıyla Milli Park haline getirilmiştir. Bakanlar Kurulu kararıyla kullanma ve irtifa hakkı Orman Genel Müdürlüğü'ne verilmiştir.

Bundan sonrasını bir ay önce kaybettiğimiz değerli ağabeyim Yılmaz Göksoy hocamdan nakledelim. Şöyle diyordu; 10 Eylül 1930 günlü Yozgat Gazetesinde, Samsun avukatlarından Hasip Bey, “Yozgat’ın tabii varlığı çamlık, bir şahika ki Yozgat’la karşı karşıya, zirvesi ve etekleri sık yüksek köklerinden itibaren ebediyen bir hılkat-ı hadra (Yaratılan yeşillik) ile donatılmış, cesim bir çamlık. Gece gündüz Yozgat’a sıhhat ve hayat püskürüyor ”diyor. Kemal Ayder de 01.10.1952 günlü Vatan Gazetesi ekinde “Anadolu’nun ortasında nefis kokulu, serin gölgeli, göz alabildiğine uzanan çam ormanın kıymetini tayin edememek saflıktır derken, Bir mesire ve şifa yeri olan çamlığın üzerine Yozgatlılar titremelidir” der.

Turizm uzmanlarından Comm Armando Riddelli’de 1958 yılında Çamlığı şöyle över ; “O canım yoldan tırmanıp ormana çıkıldığında dillere destan olmuş Uludağ ormanının Yozgat Ormanı yanında sönük kaldığı hayretle izlenir. İnsan bu kadar güzellik karşısında hislerini ifade edecek kelime bulamıyor.”

Yedek subaylık müracaatım için Yozgat’a geldiğim 11 Kasım 1971 gecesi Sayarlar’ın otelindeki odasında sabaha kadar sohbet ettiğim, Abbas Sayar ağabeyim de, “Çamlığın içindeyiz çok şükür, Bütün tesellimiz de bu zaten, bir Çamlıksız Yozgat bize göre, olsa da hoş olmasa da.” diyordu.

Rahmetli Yılmaz Göksoy ağabeyim bir yazısında da Çamlıkta geçen eski güzel günleri şöyle anlatıyordu.

“Geçmişte kalan tatlı anılar şimdi yaşanmasa da, anması bile haz veriyor. Bu açıdan Çamlık’ta geçen günleri de anınca iç çeksek de mutlu oluyoruz.
Kış günlerinde Çamlığa öksürük için bidek toplama gidilir, karcılar zirvedeki kar kuyularına kar doldurmaya, çocuklar da bahar gelince gezdirecekleri çiğdemleri sökmeye giderlerdi. Halkın Çamlığa ayak atması, Hıdrellezle başlardı. Hıdrellez bir yerde Çamlığın açılış günü olurdu.

Hızır’la-İlyas’ın o gün kırlarda buluşacağı inancıyla halk kırlara koşma arzusunu, Çamlığa çıkmakla karşılardı. İster Hızır’la karşılaşma arzusu olsun, ister uzun kış günlerinin stresini atma, baharın tatlı havasını koklama olsun, o güzelim çiçekler, yeşillikler, kuş cıvıltıları içerisinde koşma, oynama, yeme-içme sevdasıyla şehir halkının hemen hemen tümü ve civar köylerden gelenler Çamlığa koşardı. O gün okullarda sınıflar boşalır, çarşıda in-cin top oynamaya başlardı.

Başkası pehlili pilav, baklava-börek yiyecekmiş kimin umurunda, ot aşını (madımak) sitile aktaran, birkaç haşlanmış taze yumurta, bir elçim yufka ekmeğini alanlar da Çamlığa koşar, o gününün mutluluğunu yaşar, felekten gün çalardı. Yaylı araba sahipleri (üstü kapalı at arabası) Hıdırellez’e aşağı yukarı bir ay kala, atları çileye çeker, bol arpa ve tımarla Hıdırellez’e hazırlanırdı. Çünkü Hıdırellez günü gelin kız ve çevresi yaylıyla çamlığa taşınırdı. Ekseri günleri yağışlı geçen Hıdırellez de, ham yolların çamurunda tırıs tırısa gelip-giden atlar terden köpürürlerdi. Altı aylık kazancın karşılığı Hıdırellez’de çıkarılırdı.

Gelinkızlara gönderilecek erken doğan yemeklik kuzular, heybelere konup şehrin yolunu tutar, Çarşı-Pazar kuzu sesiyle çınlarda. Aileler, çeşmelerin çevresindeki bayırlara seccadeyi serer, bıyığı yeni terleyen delikanlılar Menekşe deresini yurt tutar, orta yaşlılar beş çamların altında demlenir, takvalar, Kaymak donduran çeşmesinin, membaının bulunduğu derede namaz ve niyazları ile meşgul olurlardı.

Saz-ut-Cümbüş, tef, plak, davul-zurna nameleri ile çamlık inler, bir yerde çifte telli ile eğlenilirken, salıncak sallanılır, eğlence olsununa gençler mozak (kozalak) kavgası yaparlardı. Tepedeki Sarı Baba ziyaret edilir, adaklar adanır, dilekler tutulurdu.
Kıyıda köşede kalmış dişlenmiş karlardan getirilir, kar helvası yapılırdı. Senede bir kere, kar yemeliymiş, ciğerdeki kurdu kırarmış tekerlemesi yeğlenirdi.

Akşamın serin havasında Çamlığı terk ederken, artık her Pazar ailece çıkmalar Temmuz ve Ağustos aylarında çadır kurup, köşkler kiralanıp iki ay çamlıkta gece gündüz kalmalar başlardı. Eylül aylarında ikindi üzeri Çamlığın eteğine, kırpık çalılar altına çıkıp, çay içme, çörek-börek yeme mevsimi bambaşkaydı.
Başka ne diyelim? Hey gidi günler hey!...

Değerli okuyucular, yazı biraz uzun oldu ama iyi oldu sanırım. Bu uzun girişten sonra sözü şuraya getirmek istedim. Yozgat’a her gelişimizde kabir ziyaretimizden sonra mutlaka çamlığa da çıkar havasından suyundan bir nebze de olsa istifade etmeye çalışırız. Etrafa bırakılan naylon poşetler, gazete kâğıtları ve bilhassa bira şişeleri ve plastik su şişeleri keyfimizi kaçırır, söylenerek ineriz. Görüntü çirkinliğinin yanı sıra yangın çıkma olasılığı daha çok canımızı sıkar. Gelişi güzel atılan bu şişeler güneş ışığını bir mercek gibi odaklayarak isabet ettiği kuru yaprak, kâğıt ya da naylon poşeti tutuşturabilir.

Kocaeli Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanı Doğan Kara bakın ne diyor; ''Halk arasında orman yangınlarının sadece cam kırıklarından, söndürülmeden atılan sigara izmaritlerinden kaynaklandığı yönünde eksik bilgilenme söz konusu. Bu nedenle kısmen tükettikleri pet şişeleri çevreye atabiliyorlar. Pet şişede çok az da olsa kalan su, şişenin kıvrımına göre güneş açısını bulduğunda mercek görevi görerek ışığı bir noktaya odaklıyor ve ateşin çıkmasına sebep olabiliyor. Koyu renkli şişelerin mercek görevi görüp çevredeki maddeleri tutuşturmaları daha uzun zaman alıyor. Orman yangınları, atılan sigara izmaritlerinden çok, içinde su bırakılarak atılan pet şişelerden kaynaklanıyor.'' İçinde su bırakılarak atılmış pet şişelerin çöp konteynerlerinde dahi yangınlara neden olabildiğine dikkati çeken Kara, pet şişelerin, içindeki su tamamen boşaltılmadan güneş ışığına maruz kalacak yerlere bırakılmaması uyarısında bulunuyor.

Atalarımızdan miras kalan ve ağaçlarının eşi sadece Kafkasya da bulunan bu çamlığın kıymetini bilemez isek, yarın elbette önce çocuklarımız ve torunlarımız sonra da emeği geçen ecdadımız bizden hesabını soracaklardır.

06.07.2017
OKUR YORUMLARI
Mehlika Filiz Ulusoy
13.07.2017 11:41:00

Abdülkadir Bey,
Bende sizin gibi o güzel Yozgat çamlığına bir zarar verilmesinden korkuyorum. Umarım insanlar bu doğa harikasına zarar vermezler.
Saygılarımla

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ