A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

TÜRKİYE’NİN ALTINI’NI NASIL SOYUYORLAR, ANLATAYIM.

Değerli okurlar yazımın başlığı benim değil, değerli bilim adamımız Sayın Prof. Övgün Ahmet Ercan hocamızın önemli bir makalesinin başlığı. Değerli Hocam, Elazığ ve Malatya da meydana gelen depremlerden sonra yine değişik televizyon kanallarında bizleri hem bilgilendiriyor hem de uyarıyor. Onun 7 Ağustos 2019 tarihli önemli bir makalesini arşivime koyup orada unutmuşum maalesef.

Aslında Sayın Ercan ile 99 depreminden sonra gazetelere yansıyan bir diyaloğumuz olmuştu. 2014 yılı mahalli seçimlerinde HEPAR’dan Bakırköy Belediye Başkanlığına aday olmuştu ve ünlü Yeşilköy pazarında halkın arasına karışmış Bakırköylülerden oy istemişti. Ben de 17 Ekim 2004, Pazar günü Sabah Gazetesi köşe yazarı Sayın Refik Durbaş’ın köşesinden kibarca şöyle seslenmiştim.
ATAKÖY'ÜN DEPREM RİSKİ...
Sayın Prof. Ahmet Ercan, her konuşmasında Ataköy'deki yüksek binalar ile Bakırköy semtini misal vererek bu iki semtin aleyhinde görüşlerini açıklıyor. 14 Ağustos depreminden bu yana Ataköy sakinleri olarak her kanaldan bilgi toplamaya çalıştık. Oturduğumuz binalar mühendislik hizmeti almış sağlam binalar. Sayın Ercan, Bakırköy belediye başkanlığına adaylığını koyup çarşı-pazar dolaşarak bizlerden oy istemişti. Bakırköy ve Ataköy'ün durumu bu kadar vahim ise merak ediyoruz kendisi belediye başkanı seçilseydi acaba neler yapacak, ne gibi çözümler üretecek ve bizleri içinde gösterdiği durumdan nasıl kurtaracaktı? Bir toplantısında da bu konularda bizi aydınlatırsa kendisine minnettar kalacağız.
Abdülkadir ÇAPANOĞLU ATAKÖY / İSTANBUL

Birkaç gün sonra o da bana şöyle cevap vermişti; “Sayın Abdulkadir Çapanoğlu, seçseydiniz neler yapacağımı görecektiniz.”

Bakırköy halkı, Ahmet Ercan Hocama değil, CHP adayı Ateş Ünal Erzen’e oy verdi. Doğrumu yaptı? Bence yapmadı en azından biz Ataköy halkı olarak hiç memnun olamadık.

Değerli hocamızın son Elâzığ depreminden sonra da “Depremde ölene şehit denmez. Pisipisine gitti denir. Deprem daima yoksulları öldürür. 2 bin lira alan bir ailenin depreme hazır olması gibi bir olay düşünülemez. Depremin dinle minle ilgisi yok. O ülkenin doğru yönetilip yönetilmediğiyle ilgisi var” sözü de tam 12 den vuran bir nokta atışı oldu.

Şimdi bu değerli bilim insanımızın bir başka konudaki uyarısını içim sızlayarak sizlerle paylaşıyorum. Sabırla sonuna kadar okumanızı rica ederim.

“En az 260 ton saf altınla, Türkiye ile Avrupa’nın en büyük, yeryüzünün üçüncü en büyük altın tözünü-madenini, Uşak-Eşme-Kışladağ’da “jeofizik” yöntemle bulan kişiyim. Ayrıca, Gümüşhane, Çanakkale-Yenice altın madenlerini de biz bulduk.

Anadolu yarımadasına eskil-antik dönemlerde; Hatti, Hitit, Lidya, Likya, Mysa, Urartu, Mitanni, Ceneviz, Pontus, Trak, Bitinya, Makedonya, Roma gibi uygarlıklar kuranların tümü de Balkanlardan yeraltı kaynaklarını işletmek üzere gelen göçlerdir. Batı Anadolu’da yayılan Lidya’nın Perslerce yıkılmasının ana nedeni de, varsıl altın varlığıdır.

Günümüzde de, “Çok Uluslu İşletmelerin” (ÇUİŞ) Anadolu’ya çullanmalarının ana nedeni de aynıdır. ÇUİŞ’lerin çoğu İngiliz, Kanada, Alman ile ABD kaynaklı içinde birçok öteki ülkelerden yatırımcıların yer aldığı birliklerdir. Bunlar, yeryüzünün geri kalmış ülkelerinde yönetimlere işbirliği yaparak, ülkelerin yasalarını değiştirterek kaynaklarını ele geçirmişlerdir. Bunlardan biri de FETO’dur.

Kazanç yalnızca çıkarılan altın değil; ergeneyi-maden yatağının hisselerini, ulusal/uluslararası borsalarda pazarlayarak, ayrıca izin belgelerinden pay satarak kazançlarını 1’e 25 ile 1’e 100’e katlayabilmektedirler. Buradan kazanılan para, bu kez, yine o ülkelere yüksek üremle-faizle(຃-ຈ) “yardım” adıyla verilerek, gelirlerini katlayarak büyütüp, sözde yardım ettikleri ülkelerin akçalı-maliyesi çökererek sömürgeleştirmektedirler.

Bu iş tam bir sömürü çarkı ya da sarmalıdır. İçine düşen ancak ulusal duruşla kurtulabilir.

Sabrınız varsa, bu işin ayrıntılı aşamalarını anlatayım.

Altın ya da herhangi bir tözü-madeni arama ile işletmenin aşamaları vardır. Bunlar,

1. Yasal Düzenlemeler
2. Aramacılık (Uzaydan, Gökten, Yerden, Denizden)
3. İşletme
4. Pazarlama

1. Yasal Düzenlemeler. Bu işi doğrudan doğruya, ÇUİŞ’in istekleri doğrultusunda, ülke yönetiminin başı ayarlar. ÇUİŞ’in koşulları içeren “Maden Yasası” yazılır, sözde o elerkil-demokratik ülkenin kamutayından-meclisinden geçirilir. Ülke yönetiminde erki elinde bulunduran baş ya da küçük çekirdek, tüm izinleri çıkarıcı yetkiyi ele geçirir. Gerekirse, ülkenin izinlerden sorumlu “Maden Dairesini” kendine bağlar. Böylece, çıkarı karşılığında, istediği yerde, istediği izni verir. ÇUİŞ’ler devlet güvencesiyle o ülkeye gelirler. Bunun sevimli adı, “Yabancı Yatırımcıdır”. Gerçeği ise “Yabancı Batırımcı” ya da kısacası “Sömürücüdür”.

2. Aramacılık. Bunun da aşamaları vardır.

a. Uzaydan Aramalar. ABD ile gelişmiş ülkeler, uydu uçurarak kızıl ötesi görüntüleme (infrared imaging) ile ülkenin kayaç türleri ile yaşları, bozuşma evrimleri toplar, biriktirir, USGS Denver-Colorado’ya yollar. İlgili ülkenin, istenen bölgesine ilişkin bilgiler, Denver Geological Survey’den çok ucuza satın alınır. Bu görüntüler çalışılarak, töz içerebilecek yerler belirlenir.
b. İzin Alımı. O ülkenin “Maden Dairesine”(Aslında siyasisine) gidilerek, o alanlarda arama izni-ruhsat alınır. Bunun için, devede kulak bile değil, çok küçük bir para ödenir.
c. Gökten Arama. ÇUİŞ’lerin getirdikleri jeofizik uçak ya da jeofizik uçarkonarlar-helikopterler, belirlenen alanlar üzerinden yaklaşık 300 metre yukarıdan, sık doğrultular boyunca uçarak, kıvılkapar-elektromanyetik dalga yollayarak ya da kaparlık-magnetics alanını ölçerek yeraltı yataklarını görüntüler.
d. Yerden-Denizden Aramalar. İyice kıstırılan alanlardan önce, jeolojik, sonra jeokimya, sonra jeofizik, en son da delmeli aramalara (kuyu-sondaj) geçilir. Yatak denizde ise jeofizik gemi (sismik gibi) yüzdürerek, karada ise yaklaşık beş, altı jeofizik yöntem (yapay-doğal uçlaşma, kıvılözdirenç-elektrik özdirenç, gözlengeç-radar, kıvılkapar-elecromagnetics, kapalık-magnetisms, ışınölçüm-radiometre, VLF, çekimcik-microgravity gibi) uygulanarak töz varlığının sınırları ile olası yayılım ile birikimi belirlenir. Bu belirlenen yerlere delgiler vurularak, yeraltından alınan örnekler yurt dışında kimyasal olarak çözümlenir. Tözün kaya içinde oranı(tenör) bulunur. Maden Mühendisi, işletmesinin kazançlı olup olmayacağını, yatırıma karşı kazanç oranı çıkarır. Bu konuda yerli/yabancı dilde (İngilizce) bir “Arama ile İşletilebilirlik” (fizibilite) bildirgesi düzenlenir. Bu bildirge üzerinden “arama izni”, bu kez “işletme iznine” dönüştürülür. Günümüzdeki yasayla, ÇUİŞ aday ülkeden işletme kredisi bile alınır.
e. Borsa’ya Sürüm. İşletme iznini üzerinden ÇUİŞ Borsa hissesi çıkarır. Bu hisseler yabancı ülkelerde satılır. Buradan olağanüstü ilk kazanç elde edilir. Bu kazanç 1’e 10 ile 1’e 50 dolayındadır.
f. Pay Satışı. ÇUİŞ, işgüder, güven duyulan bir kişiyi, özellikle de varsa Türk kökenli bir yabancıyı yönetici-CEO olarak takımına katar. Bu kişi, ÇUİŞ’in, ülkede kimlerle, hangi işletmecilerle, iş birliği yapacağını belirler. Seçilen yerli işletmenin ülkeyi yöneten kimse ya da çekirdek takımla doğrudan ya da dolaylı ilişkisi vardır. O, artık yöneticiyle tüm engelleri aşar. ÇUİŞ işletmenin yüzde 10 ile 20 gibi payını, bu yerli işletmeye satar. Yerli işletme de bu parayı genelde bir kamu bankasından sağlar/sağlatılır.
g. Çevre Etki Değerlendirmesi ÇED Bildirgesi. ÇUİŞ’in yararına olacak biçimde ÇED’i düzenleyecek yerli kuruluşa ÇED bildirgesi CEO ya da yerli işletmecice ayarlanır. Bu konuda gerekliyse işin içinde olan siyasiler yasal düzenlemeler yaparak değişikliklere gidebilir.
h. Halkla İlişkiler. İşletmenin açılacağı yöreden; jeofizik, jeoloji, maden ile işletme mühendisleri işe alınır. İşletmenin başına da her denilene evet diyecek bir işletmeci müdür olarak atanır. Böylece tüm takım Türk izlenimi yaratılır. İşletme açılacak yerler dolayından köylerden muhtar aracılığıyla, köylüler işçi olarak işe alınır. Bunlar eğitimden geçirilir. Küçük paraya çalışan bu yoksullar, artık ÇUİŞ’in yerli güçleri, savunucularıdır. Köye cami, imama ev, çeşme, yol, okul, yurt, Kuran kursu, yol gibi alt yapılar yapılır. Birkaç çocuğa öğrenimlik-burs verilir. Bütün bunları, işletme müdürü ayarlar. Çevreci kalkışmaları önlemek için çevrecilerden satın alınabileceklere çıkar (iş, para) sağlanarak edilgen-pasif duruma getirilir. Kimi bilimciler sözde danışman alınır, onlar üniversitelerde kamuoyu yaratırlar. Kimi gazete ile gazeteciler satın alınır, onlara “yabancı yatırımcılar çıkarına” yazılar yazdırılır, konuşmalar yaptırılır. Kilit bürokrat, toplum önderi, belediye başkanları, siyasiler gibi kişilere yurt dışı gezileri düzenlenir. Bu işletmenin ülke çıkarları için olacağı anlatılır. Artık onlar da işletmeyi savunur durumu geçerler.

3. İşletme. Varsa, işletme alanında ormanlar köylüye kestirilir, köyler taşınır. İşletme başlar. İlk üretim yapıldığında, bu hemen borsaya bildirilir. Borsada hisseler birden artarak ÇUİŞ’in sanal kazancı 1’e 10 ile 1’e 100 oranında artar. İşletmede devletin payı göstermelik olacak kadar küçüktür. Halk sanır ki, ÇUİŞ’in yalnızca kazancı çıkan töz-madendir. Bu işin hisse ile pay satışından neredeyse hiç bilgisi yoktur. O yalnızca, ağaç, siyanür, kirlenme gibi konularla uğraşır. Gördüğü yalnızca buzdağının su üstünde görülenidir.

4. Pazarlama. İşletme en az 3 ile 4 yıl zarar göstererek gelir vergisi vermez. Bazı işletmelerde, önceden yapılan yasal düzenlemeyle, KDV bağışıklığına girerek ödeme yapmaz. Üretilen ürün ÇUİŞ’in edinimindedir. Bu ürünü (altın ya da ötekiler) yerli pazara uluslararası ederiyle satar. Böylece sömürülen ülke, kendi malını para vererek yabancıdan satın almış olur. ÇUİŞ isterse ürünü dışarıya satar. Yeryüzünde altın ederi arttıkça işletmenin değeri de artar. Kazanç, 1’e 500, 1’e 1000’i bulmaya başlar. Eğer, ülke içinde, ulusalcı, bilinçli, satın alınamayan bir çevreci kalkışma başlarsa, ÇUİŞ işletmeyi katlı katlı kazançla yönetimle göbek bağı olan yerli işletmeye satarak ülkeden çıkar. Çevreciler, buna yerli işletmeye geçti diye genelde ses çıkarmazlar. Bunun bir örneği, Bergama Ovacık’ta, Newmount, Eurogold, Koza-İpek işletmesine dönüşümü gösterilebilir.
5. Sorun. Özet olarak sorun; sanıldığı gibi siyanür, ağaç kesimi, kirlenme ile tarımın bitirilmesinden de öte, ülke ile ülkenin kaynaklarının satılması, ÇUİŞ’lere pazarlanmasıdır. Çevreci direniş, karşı duruşunu bu çizgiye oturtması gerekir.
Bu sorun yalnızca altın işletmeciliğinde değil, tüm tözlerde-madenlerde, mermerde, kayayağı-petrol ile uçun-doğalgaz, HES, kızıklarda-geothermal, zeytin alanlarında, arkeolojik aramalarda böyledir.

Soygunun boyutu görünenden çok büyüktür. Kazdağları kalkışması ilk kez bu boyutta yapılan, çok başarılı yurtsever bir duruştur. Adalarını tek tek saymaya gerek yok. Türkiye soygununa biz dur demezsek kim der?

Çözüm, Atatürkçü, ulusalcı yönetim yapılanmasıdır.”

7 Ağustos 2019, İstanbul


* 8-9 Yıl önce ULUSAL KANAL TV’de, neredeyse bir yıl boyunca YERALTI KAYNAKLARI SOYGUNU diye bir program yapmıştım. Ankara yönetiminin baskısıyla programa son verilmişti. İsteyen youtube’dan izleyebilir. Ya da Ulusal Kanal’dan videolarını alabilir.
Prof. Dr. Övgün Ahmet ERCAN
Jeofizik Y. Mühendisi
İÜ, Stanford, CSM, MIT, İTÜ.

Yazarın notu: 1960 lı yılların başında Amasya Lisesinden sınıf arkadaşım Hilmi Bülent Payaslıoğlu da ricam üzerine gazetemize yazamaya başladı. Hazine, Dünya Bankası Projeleri Dairesi Daire Başkanlığı. Tokyo, Ekonomi ve Ticaret Baş müşavirliği. Roma Ekonomi ve Ticaret Baş müşavirliği. Başbakanlık Müşavirliği. Dış Ekonomik İlişkiler Gn. Müdürlüğü Gn. Md. Yardımcılığı görevlerinde bulunan ve değerli sanatçımız Kutlu Payaslı ağabeyimizin de kardeşi olan yazarımız “Aynamdan Gördüklerim” başlıklı köşesinde anılarını ve düşüncelerini bizimle paylaşacak. Zevkle okuyacağımıza eminim. Merakla bekleyeceğiz.

02.02.2020
OKUR YORUMLARI
Övgün Ahmet Ercan
08.02.2020 10:44:00

Yozgata esenlikler.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ