A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

RAVZA-İ MUTAHHARA VE FAHRETTİN PAŞA

Değerli okurlar, Hafıza-i beşer, nisyan ile maluldür derler. Yani insan hafızası, unutkanlıkla sakattır. İnsanız birçok şeyi unutuyoruz. Bu yazımı 2014 Eylül ayında gündeme bomba gibi düşen Peygamber Efendimizin kabrinin (Ravza-i Mutahhara*)yıktırılması üzerine yazmıştım. Başka konular gündeme gelince dosyalarımın arasında unutmuşum. Suudi Arabistan Kralı Abdullah bin Abdülaziz el-Suud’un vefatı sebebiyle bayraklar bir günlüğüne yarıya indirilecek haberini okuyunca tekrar aklıma geldi ama yine yayınlama fırsatı olmadı.

Daha uzunca olan yazımı yeniden düzenleyerek köşeme aldım. Bildiğiniz gibi, Hz. Muhammed (s.a.v) 622 yılında Medine'ye hicret ettikten sonra sahabelerle birlikte Müslümanların ilk mescidi olan Mescidi Nebevi'yiinşa ediyorlar. Hal böyle iken, Suudi Arabistan Kralı Abdullah Bin Abdülaziz el-Suud'un emri ile hazırlanan 'Mescid-i Nebevi'yi genişletme çerçevesi içinde Medine'de Peygamber Efendimiz'in kabrinin de içinde bulunduğu Mescid-i Nebevi'nin yıkım projesi hazırlanıyor. İngiliz İndependent gazetesi konuyu manşetine taşıyınca dünya Müslümanları ayağa kalktılar. Mescid-i Nebevi'nin çevresinde yıkımı belgeleyen Dr. Alawi, şöyle söylemiş; "İnsanlar, Hz. Muhammed'in ailesinin yaşadığı odaları ziyaret ediyorlar ve mezar odasına girip dua ediyorlar. Şimdi, Suudi Arabistan Kralı, hacıların mezara gitmesini engellemek istiyor. Çünkü bunun şirk koşmak ya da putperestlik olduğuna inanıyorlar. Bu yüzden de mezarı yıkıyorlar."

Hz. Muhammed (s.a.v)nin mezarının yıkılması konusuilk defa 1919 yılında gündeme gelmiş, o yüce insan Atatürk, o zamanki Suudi Kralına şöyle bir telgraf çekmişti; "Suud kralının dikkatine! Tarafımıza ulaşan haberlere göre Allah'ın sevgili ve özel kulu, elçisi peygamber efendimiz Hz. Muhammed Mustafa'nın kabrini yıkıp yerini değiştirecekmişsin. O mezarın tek taşına dokunursan Kurtuluş Savaşı'nı bırakır ordularımla aşağı inerim." 26 Haziran 1919 MUSTAFA KEMAL ATATÜRK. Dikkat ederseniz hitabın başında sayın kelimesi yok.

Türk milleti kutsal emanetlere böylesine sahip çıkarken, bilmeden peşine takıldığı, hayranlıkla bahsettiğibu insanların ne fikirde ve zikirde olduklarının farkında olamıyor maalesef. Bu yüzden de yapılan ihanetleri bilmiyor göremiyor. Ben bunlardan birisini anlatmaya çalışacağım.

Fahrettin Paşamız(Türkkan), Hz. Muhammed (s.a.v)nin Ravza-i Mutahhara adıyla bilinen mezarının bulunduğu kutsal Medine kentinde Medine garnizonunun komutanıdır. Arap ve İngilizler tarafından korkunç bir kuşatma altındalar. Açlık, susuzluk, silahsızlık, içinde çaresiz kalan Fahrettin Paşa ordusuna emir yayınlıyor: "Evlatlarım, çekirgeleri tavada pişirip yiyin.Ben yiyorum, çok güzel oluyor."

Fahrettin Paşa,
Arap ihanetini çok iyi bilenlerden. Medine’nin elden çıkacağını ve olacakları önceden tahmin edip, Peygamberimizin mezarına Osmanlı tarafından armağan edilen bütün değerli eşyalarıson trenlerden birine bir muhafız kıtası eşliğinde yükleyip İstanbul’a gönderiyor.

Gönderdiklerinin içinde bakın neler var.

Hazreti Osman’ın ceylan derisine el yazmalı Kuran’ı.
5 adet eski elyazması Kuran ve 4 adet Kuran cüzleri.
Değerli taşlarla bezenmiş, altın kaplamalı 5 adet Kuran kabı.
Hilye-i Şerif (Peygamberimizin yazı ile yapılmış portresi).
Gümüş çerçeveli, yeşil kadife üzerine pırlanta ve incilerle Peygamberimizin adı yazılı, gümüşten güneş resmi.
Bir adet som altın üzerine pırlanta ile Kelime-i Şahadet yazılı levha.
Pırlantalı, incili, mercanlı 7 adet tespih.
Gümüş işlemeli 2 adet rahle.
Sultan Abdülaziz’in pırlantalı ve altın işlemeli tuğrası.
4 adet sancak başı ve 3 adet değerli kılıç.
Kevkeb-i Dürri(yıldız gibi parlayan) adlı 4 parça büyük elmas.
Altın üzerine oturtulmuş, çevresi elmas ve yakutlarla bezenmiş pırlanta ve zümrütlerle bezenmiş 14 adet altın askı.
Pırlanta, inci, yakut ve zümrütlerle bezenmiş 11 adet altın kandil askısı.
Değerli taşlarla bezenmiş 1 adet altın kandil.1 adet altın kahve askısı.
Değerli taşlarla bezenmiş 7 adet altın şamdan (İkisi 1.55 metre boyunda ve 50 kilo ağırlığında) her birinin üzerinde 2.680 pırlanta var.
1 adet altın makas.Değerli taşlarla bezenmiş 8 adet altın gülabdan (gülsuyu kabı) ve 12 adet altın buhurdan (tütsülük).
Pırlanta, zümrüt, yakut ve incilerle bezenmiş 2 adet çelenk, 10 adet yıldız çiçek, bir yaprakhepsi altın.
1 adet pırlanta yüzük.Altın ve gümüş zincirler.
Altın mücevher kutuları ve çekmeceleri.84 karat inci taneleri, 15 parça zümrüt, 27 parça yakut, 53 parça pırlanta ve elmas, 3 kilo 985 gram altın, 908 kilo gümüş.49 parça şal ve sırma işlemeli perde.Medine’de Sultan Mahmut Kütüphanesindeki değerli eserler.

Fahrettin Paşa’nın gönderdiği bu inanılmaz hazine şimdi Topkapı Sarayı’nda sergileniyor.

Bu cephelerde on binlerce şehit veren Osmanlı devleti 30 Ekim 1918 tarihinde imzaladığı MondrosAntlaşması’yla teslim oluyor amaFahrettin Paşateslim olmayı reddediyor. Aylar boyu Arap-İngiliz kuşatmasına direniyor. İstanbul hükümeti, Adliye Nazırı (Adalet Bakanı) Haydar Molla’yı Medine’ye İngiliz zırhlısıyla gönderip, direnen Fahrettin Paşa’dan teslim olmasını istiyor. Paşa yine reddediyor. Verdiği yanıt hep aynı: "Ben Peygamberimizin mezarını bunlara bırakmam.Al bayrak burada dalgalanacak."

Ocak 1919. Sonunda olan oluyor. Bir sabah erken saatlerde Paşa, Peygamberimizin mezarında namaz kılarken, teslimden başka çıkar yol kalmadığını savunan bazı subaylar onun üzerine atılıp yaka paça yakalıyor.Fahrettin Paşa, tabancasıyla kılıcını Peygamberimizin mezarına bırakıyor ve teslim oluyor.

Fahrettin Paşa bir süre Mısır’daki esir kamplarında kalıyor. Sonra bütün yurtseverler gibi, İngilizler tarafından Malta Adası’na sürülüyor. Esirliği boyunca çizmelerini ve üniformasını bir gün olsun üzerinden çıkarmadığı söylenir.2.5 yıl sonra serbest kalınca 1921 yılında İtalya-Almanya-Rusya-Batum-Kars yoluyla yurda girip vatan toprağını öpüyor ve Kazım Karabekir Paşa ile Batı cephesine gidip İstiklal Harbi’ne katılıyor.

Mustafa Kemal Paşa, Fahrettin Paşa için "daha sağlığında adını tarihe altın harflerle yazdırmış kumandanımızdır"demiştir. Çöl kaplanı ve Medine kahramanı olarak anılan, düşmanlarının bile hayranlıkla söz ettiği Fahrettin Paşa, 1922 yılında Mustafa Kemal Paşatarafından Afganistan’a, Kábil Büyükelçisi olarak atanıyor.

Fahrettin Paşamız, 1948 yılında vefat ediyor. Aziz kabri, Rumelihisarı Mezarlığı’ndadır.

Yazarın notu: Fahreddin Paşa komutasında Medine'yi müdafaa eden Türk askerlerine saldıran Arap aşiret alaylarının komutanı Faysal, Osmanlı Devletine karşı isyan eden Şerif Hüseyin’in oğluydu. Şerif Hüseyin isyanın hemen bitiminde Vehhabiler tarafında alaşağı edildi. Daha sonraları hasta bir vaziyette Amman'da oğlunun yanında iken, saray bahçesinde çalmakta olan İzmir marşı kulağına geldiğinde, oğlunun hemen perdeyi kapatmak istemesi üzerine oğluna şöyle söyler; ‘'Evlat, niçin o pencereyi kapatıyorsun? İzmir Marşı'nın eski günleri bana hatırlatmaması için, değil mi? Ben velinimetime isyan etmiş asi bir kulum, günahım büyüktür. Bu bizim başımıza gelenler ve gelecek olanlar, ekmek kapımız velinimetimiz, koruyucumuz ve asırlar boyu efendimiz olan Osmanlı Devleti'ne karşı işlediğimiz günahların, giriştiğimiz isyanların İlahi bir cezasıdır.''

Nitekim oğul Faysal İngilizler tarafından zehirlenerek öldürülür. Yerine geçen oğlu Gazi, bir kazada can verir. Torunu, Irak kralı 2. Faysal ise çok kanlı bir ihtilalle devrilip cesedi sokaklarda sürüklenir. Yine Şerif Hüseyin'in ortanca oğlu Abdullah da (Şimdiki Ürdün kralının dedesinin babası) İngilizler tarafından Filistin bölünerek Ürdün kralı ilan edilir. O da bir suikastçı tarafından Kudüs'te Hz Ömer Camii'nin önünde hançerlenerek can verir. Yerine geçen oğlu Tallal ise çıldırarak ölmüştür.

Medine halkına hediye gönderme işi, 1517’de Mısır’ı fetheden Yavuz Sultan Selim’in, baskı yaparak kendini İslam âleminin halifesi seçtirmesi ile başlamıştır. Şükran borcu olarak Haremeyn halkına(Mekke, Medine halkı) 200,000 altın, çok miktarda hububat, yiyecek, giyecek gönderdi. Sultan Selim’le başlayan bu olay daha sonraları,hiç biri hacca gitmeyen sultanlar tarafından gelenek haline getirildi. Yoksul Anadolu halkından toplanan vergiler, Üsküdar’daki Valide Sultan Vakfı’na getirilir, her yıl İstanbul’da yenisi hazırlanan Kâbe örtüsü ile birlikte altın para ve yukarda tarif edilen hediyeler İstanbul’dan törenle yola çıkardıklarıSürre alayları ile Mekke ve Medine’ye gönderilirdi. İşte o tarihten sonra “ANADOLU HALKININ ALINTERİ”, tembel Arapların midesine akmaya başladı. Bildiğiniz gibi hâlâ da akıyor. Mekke ve Medine’de yaşayan halk, Anadolu’dan gönderilen paralarla iyi bir yaşam sürmeye başladı. Bu yüzden cefakâr Anadolu halkı, çalışmayıp halkın sırtından geçinen ve kolay kolay bir şey beğenmeyen kişilere “ MEDİNE FUKARASI.” tabirini kullanmıştır.

Babaannem Esma Hanımın babası Hayrullah Efendi de 1908 Osmanlı Meclis-i Mebusanına isteği dışında milletvekili seçilir. Sarıtopraklık’tan kurbanlar kesilerek uğurlanırken gözyaşları içinde “Ben oralara layık mıyım ki, gönderiyorsunuz” alçakgönüllülüğü ile akıllara yer etmiştir. İleri görüşlülüğü ile 16 Ağustos 1909’da çıkartılan ve Türk tarihinin derneklerle ilgili ilk kanunu olan Cemiyetler Kanununun 18. Maddesi ile İstanbul’un bile satılabileceğine dikkat çekmiştir. Daha sonra Hicazdaki kutsal emanetlerin muhafazası için Cidde Vakıflar Müdürlüğüne tayin edilir. Bu görevde iken hain Araplar tarafından şehit edilmiştir.

(*) Ravza, bahçe ve cennet anlamlarına gelir. Ravza-i Mutahhara geniş anlamıyla, âlemlerin Efendisi Hz. Muhammed (s.a.s)’in medfün bulunduğu yer.


20.03.2015
OKUR YORUMLARI
Mehlika Filiz Ulusoy
24.03.2015 13:58:00

Abdülkadir Bey,

İyi ki bunları yazıyorsunuz.Halkımızın bir kısmı bunlardan haberdar değil.Ben de şöyle bir ekleme yapmak isterim.

Vahabilerin başkanı Suud bin Abdülaziz, 1805’de Medine’ye girerek kutsal türbelerin kubbelerini yıkmaya başladı. Halkın yalvarmaları sonunda Hz. Muhammed’in türbesi ellenmedi ama içindeki kıymetli eşya ve mücevherlerin hepsi yağmalandı.Günümüzde Suudi Arabistan kralları bu Vahabi sülalesinden gelmektedir. Mezarlarını isimsiz korlar ama debdebe içinde yaşarlar.

Saygılarımla

Sibel Oktay
20.03.2015 15:56:00

Degerli yazar,ne tasaduftur ki kisa bir Umre seyahatinden yeni dondugumuz bir zamanda bu yazinizi okuyoruz.
Medine ve Mescid-i Nebevi gercek anlamda en cok etkilendigimiz ve korundugu icin sukrettigimiz yer oldu.
Mekke ve Kabe ise getirildigi ticari halinden kahroldugumuz,bicare birakilmaktan cok aci duydugumuz yer...

Suudi Kralliginin hergun yeni bir uydurma nedenle binlerce yillik tarihi ve inanclari hirpalamasina sessiz kalan islam toplulugu icinde olmak uzucu...

Ancak Yozgatli hemsehrimiz,rehberimiz Mekke universitesi mezunu Miktad Cakmaz'i uzak topraklarda tanimak ve yardimini almak bizi memnun etti.

Inancla ilgili konularda topluluklar bir araya gelerek radikal kararlar almadiklari surece bu ticari hirs yikimlari devam edecektir ne yazikki...

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ