A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

RAMAZAN BAYRAMINDA MUTLU OLMAK

Bahar bir tek bizim köye gelirdi. Ya da ben öyle zannederdim. “Dünyanın en güzel yeriydi bizim köy” diye başlayan değerli Rıfat hocamın bu güzel yazısını okuyunca aklıma geldi.
1959 yılı Ramazan Bayramını iki kardeş annemle birlikte Ankara da Şerife Halamlarda geçirmiştik. O sırada bulunduğumuz Amasya’ya döndüğümüzde her zaman yaptığımız gibi mahalle arkadaşlarımızla yine Halkalı Evliyanın türbesinde oturup sohbet ederken arkadaşımız Muzaffer sormuştu Ankara Amasya’dan büyük mü diye.
Nasıl anlatmalıydım, Ankara Amasya’dan ne kadar büyük? İşin kolayına kaçtım. “Bu bizim Şehirüstü Mahallesi, Amasya’nın bir mahallesi değil mi?” Diye sordum. Evet, cevabını alınca işte “Amasya da Ankara’nın bir mahallesi kadar” dedim. Tahmin edebildi mi bilemiyorum.
Muzaffer benden küçüktü hayatta ise sağlıklı bir ömür diliyorum. Ankara da bayramı bitip de Amasya’ya müteveccihen otogardan çıkıp çiseleyen yağmur altında Ankara caddelerinden ağır ağır geçerken ben ağlayacak gibi olmuştum. Halamlar o zamanların Ankara’sının ünlü Saraçoğlu evlerinde otururlardı. Bayramı onlarda geçirmemiz için davet etmiş bizde büyük bir heyecanla gelmiştik. Eniştemiz rahmetli Tahir Sebük Yargıtay Başkanı idi. Kuzinimiz Nurçin’in (İstanbul’daki Nur mağazalarının sahibi) pırıl pırıl giysili arkadaşları, Ankara’nın tertemiz asfalt yolları, gıcır gıcır Amerikan otomobilleri, çift boynuzlu troleybüsleri çok hoşumuza gitmişti.
Geceleri geç saatlere kadar sokakta kalabiliyor Nurçin’in arkadaşları ile hiç bilmediğimiz oyunlar oynuyorduk. Çok mutluyduk. Tek şikâyetimiz babamızınbize bayramda giymemiz için yaptırdığı ayakkabılar idi.
Amasya’nın toprak yollarında kolay eskimesin diye manda derisinden yeşil renkli iki çift ayakkabı yaptırmıştı. Yaşadığımız yerde yeşil rengin bir önemi yoktu nihayetinde sokakta oynarken giydiğimiz herhangi bir ayakkabı idi. Ama Ankara da o cicili bicili çocukların yanında çok dikkat çektiğinden her gün siyaha boyuyorduk ama boya deriye nüfuz edemediğinden günün sonunda yine alttan yeşil renk görünmeye başlıyordu.
İlk birkaç gün öyle geçtiyse de derisinin sertliğinden bükülmeyen ayakkabılar ayağımızı vurunca topallamaya başlamıştık. Ancak bundan sonra ayakkabılarımızı eline alarak inceleyen halam,ayakkabıların esneyip bükülmediğini görünce babama çok kızmıştı ama kimse kimsenin ev halini bilemezdi ki.
Öbür kuzenim Cengiz Divanlıoğlu(Emekli Danıştay 9. daire başkanı), biriktirdiği bayram harçlıkları ile yassı bir fener almıştı. 9 volt yassı pil ile çalışan fenerin ışığını yakıp halının kenarındaki çizgilerde kara yolu gibi yürütüyordu. Bizde heveslendik, almak için annemizden para istedik. Fiyatını sordu, 2,5 lira dedik.Çok pahalıymış, bir tane alın ikiniz oynayın diyerek 2,5 lira verdi. Yanlış hesaplamıştık içine de birdepil alınacaktı. Şimdi hatırlamıyorum kaç para idi onun parasını da halam vermişti. İçimdeki burukluktan dolayı ben bir kere olsun elime almadım. Kardeşim Haluk(Emekli Türkiye Gemi San. Personel Daire Bşk. Ö.1997), Cengiz ile birlikte halının kenar çizgilerini yol yapıp gezdirip oynadılar. Her iki fenerin pili bitince oyunda bitti.
Bu fener çok uzun yıllar evimizde durdu ama bir daha içine pil konmadı. Sonunda bir köşede boş durmaktan paslanıp atıldı. Bir daha da yıllarca pilli fenerimiz olmadı ama duvarda asılı ve haznesi her daim dolu bir gaz lambamız hep oldu.

04.07.2016
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ