A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

RAHMETLİ YAVUZ TOP HOCAMIZ İLE BİR ANIMIZ

Değerli okurlar, Türk Halk Müziğinin önemli isimlerinden Yavuz Top hocamızı 3 Mayıs Cumartesi günü Kartal Cemevi'nde düzenlenen cenaze töreninin ardından Karacaahmet Mezarlığı’da toprağa vermiştik. 1970'li yıllarda kurduğu halk müziği orkestrasıyla Türkiye'de ilk kez çok sesli halk müziği denemelerine başlamış, bu alanda önemli ön çalışmalar gerçekleştirmişti. Arif Sağ, Musa Eroğlu ve Muhlis Akarsu ile birlikte sürdürdüğü "Muhabbet" çalışmalarıyla 1980 sonrasında Türk Halk Müziğinin gelişimine önemli katkılarda bulunmuş, ilk bas bağlamayı ve batıdaki kontrbas karşılığı olan yaylı kopuzu halk müziğine kazandırmıştı. Ne yazık ki vefat tarihi Dem parti milletvekili Sırrı Süreyya Önder’in vefatı ile aynı tarihe rastlayınca yazılı ve görsel medya ağırlığı siyasete vermiş Yavuz Top Hocamızın kaybı ikinci haber olarak medyada yer almıştı. Böyle olmasaydı o hafta Yavuz Top hocamız hak ettiği şekilde gündemde olacaktı.

Erdoğan Sezgin Çanakkale Lisesinden sınıf arkadaşım idi. Lisede kurduğum Türk Halk Müziği korosunda kardeşim Haluk Çapanoğlu, Erdoğan Sezgin, Nurhan Bora ile birlikte dördümüz bağlama, Ahmet Yurdatap da darbuka  çalardık. Bağlama çalmayı da ben öğretmiştim. Ben koroyu kurduktan kısa bir süre sonra bir yerlerden bir bağlama bulmuş hızla öğrenmişti. O yıllarda başlayan kardeşliğimiz onun vefatına kadar çok renkli bir şekilde sürdü. Okuldaki ve sonraki yıllardaki maceralarımızı yazsam güzel bir anı kitabı olur.  1997 yılında kardeşim Haluk Çapanoğlu’nu 51 yaşındayken Erdoğan’ı da 2009 yılında 64 yaşındayken kaybettim. Beni kiminle tanıştırsa “benim kırk yıllık kadim arkadaşım” diye takdim ederdi. Dayımın baldızının kızı ile de evlenince hısım da olmuştuk. Üniversite yıllarında İstanbul Laleli’deki Çanakkale Yüksek Tahsil Talebe Yurdunda kalırdı. Bizde yurda çok yakın bir cadde olan Koska caddesinde oturduğumuzdan hemen her gün birlikteydik Sonra hepimiz mezun olup evlenip çoluk çocuğa karışında bir süre birbirimizden koptuk.

Yıllar sonra bir gün Taksimde karşılaştık. Kimyevi maddeler satan büyük bir firmanın sahibiydi. Ben de Türkiye’nin en büyüklerinden olan bir kuruluşun satınalma müdürü olmuştum. Fabrikamızın ihtiyacı olan kimyevi maddeleri ondan almaya başladık.

O yıllarda konusunun en büyüklerinden olan Koruma Tarım ilaçları firması Erdoğan’ın firmasını (Erdoğan istemediği halde) İstanbul ve Trakya bölgesi başbayisi yaptı. Çünkü en güvenilir firma olarak onun firmasını seçmişlerdi. Bu yüzden bütün kimyevi madde tanklarını, bu firma vermişti

1994 yılında emekli oldum, Ataköy’deki evimizde otururken Yedikule’deki işyerinden telefon açar “Kadir ağa, bak sucuk var, pirzola var, ciğer var, böbrek var, misss gibi ….. da var. Yavuz Top Hocam da geliyor sende bağlamanı al gel” diye beni çağırırdı. İşyeri çok büyük kimyevi madde tanklarının konuşlanmasından dolayı yarısı yeşillik geniş bir arazi içindeydi. Bazı hafta sonları eşlerimiz ile de gider yer içer kardeşim Haluk ile de iddialı tavla maçları yaparlardı. .

Açık hava da mangalda pişen etler ve içkilerimiz eşliğinde üçümüz birlikte çalar söylerdik. Aslında birlikte çalmazdık. Biz bir parça tıngırdatıp Yavuz Hocayı havaya sokardık. Sonra o çalar söyler biz de huşu içinde kendimizden geçerdik. “Korkirem” türküsünü ilk ondan dinlemiş, çok etkilenmiş ve bende çalıp söylemeye başlamıştım. Bağlama çalan bin öğrencisi ve korosu ile hem ses hem görüntü şöleni verdiği “Ötme Bülbül” türküsü ile zihinlerimize kazınan Rahmetli Yavuz Top Hocam, Türk halk müziğinde derin izler bırakmış bir sanatçı, bağlama virtözü, besteci, derlemeci ve eğitimciydi. Alevi kültürünün müzikal mirasını yaşatan bir sanatçıydı ama hemen her konuda bilgili entelektüel bir insandı. Bir gün nereden açıldıysa Çapanoğlu hadisesi üzerine bir sohbetimiz olmuştu. Atatürk’ün Çapanoğlu Beylerini ikna etmeleri için Yozgat civarındaki Alevi dedelerine mektup gönderdiğini, İsmet Paşanın bu olay ile ilgili olarak söylediği bazı sözlerini onun ağzından duymak beni oldukça şaşırtmıştı.

 Nitekim “Devlete sadakat vatana ihanet sayıldı ÇAPANOĞULLARI” kitabımı hazırlarken Mustafa Kemal’in ayaklanma karşısında yardım istediği, bu başkaldırıya katılmış ya da katılmadan sadece destek vermiş, tarih kitaplarında sözü edilmeyen birçok aileler, toprak sahibi beyler ve çevredeki çeteler ile Çapanoğullarına yakın bazı Alevi Dedelerini Ankara’ya davet ettiğini, Çapanoğullarına baskı yapmaları için ricacılar gönderdiğini.  Bazılarının bu davete değişik mazeretler ileri sürerek katılmadıklarını. Yıldızeli ve Zile’de bulunan bazı kişileri uyarma ve olumlu fikirler aşılamak için bunların lideri konumunda bulunan Çelebi Efendi’nin harekete geçirilmesini istediğini. Bununla ilgili olarak Mucur Askerlik Şubesi Başkanlığı’na talimat gönderdiğini. TBMM üyesi de olan Bektaşi Şeyhi Çelebi Efendinin hasta olduğunu beyan ederek, böyle bir yardıma katılamayacağını ifade ettiğini. Mazeretleri öğrenen Atatürk’ün düşünceli bir ses tonu ile İsmet Paşa’ya; “Bu mazeretlerin gerçek olduğuna inanmak isterdim” dediğini öğrendiğimde bir kere daha şaşırmıştım.

Ama benim için onunla ilgili en güzel anımız şuydu.  Bir meşkimiz sırasında rahmetli Erdoğan, sanırım hem müziğin hem de içkinin verdiği duygu yoğunuluğu ile “ya hocam biz neden senin gibi çalamıyoruz” diye hayıflanınca Yavuz Hocam, büyük bir hoşgörü ile “Erdoğan abi biraz ayıp olmuyor mu? Ben her gün sekiz saat çalıyorum” demişti.  Bu anı hem samimiyet hem de içinde barındırdığı saygı ve tevazu ile benim için çok kıymetli bir anı oldu.   Bu soru ve cevap, Yavuz Top Hoca’mın disiplinini, Erdoğan’ın içtenliğini ve aralarındaki dostluğu bana çok güzel yansıtmıştı. Müzikal ustalığının arkasında ne kadar büyük bir emek olduğunu, aynı zamanda emeğe duyulan saygıyı da anlatmıştı.  Saygı, sevgi ve rahmetle.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ