A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

ONÜÇ YIL ÖNCEKİ YAZIM

Değerli okurlar,” Nahit Sırrı Örik'in Anadolu yol notlarında 1935 yılı Yozgat seyahati” başlıklı önceki yazımda bahsi geçen “Şahna Kayası” bu köşede 10.12.2012 günü yayınladığım başka bir yazımı anımsattı. Üzerinden 13 yıl geçmiş olsa da tazeliğini muhafaza eden bir yazı olduğu için tekrar sizinle paylaşmak istedim.

 Yıl 1961 Ağustos ayı, Rahmetli emekli öğretmen Adil Olgun’un yine rahmetli olan oğlu Kaplan Olgun’un düğünü için O yıllarda bulunduğumuz Amasya’dan Yozgat’a gelmiştik. Düğün sonrası Yozgat’tan Amasya’ya dönmek için Faun marka, kornasından tren düdüğü sesi çıkaran bir otobüsle Ankara’ya gidiyoruz. Oradan da Amasya otobüsüne bineceğiz.  Yaptığımız sağ elle sol kulağı göstermek gibi bir şey, çünkü Yozgat’tan Amasya üç adımlık yol ama otobüs yok.

 Sarı Hacılı mevkiine geldiğimizde, rahmetli babam yolun sağ tarafında ve aşağısında dere akan bir kayayı göstererek “İşte 1947 yılında kaptıkaçtı ile üzerinde asılı kaldığım kaya buydu” dedi.  Otobüsü süren şoförün tam arkasında oturuyorduk. Ufak tefek, sanki otobüsü kullanan küçük bir çocukmuş havası veren sürücü dikiz aynasından geriye bize doğru bakıp “Muammer amca sen misin” diye sordu. Babam evet deyince “Ben şoför Seyit’in oğlu Necdet’im Muammer amca” dedi.

Seyit amca babamın av arkadaşı idi. Babam da heyecanlandı.”Vaaay! Necdet’im sen miydin bende bu ufak tefek çocuk da kim diyordum” diye cevap verdi. Necdet ağabey güldü,” Yolcuları indirmek için Etlik otobüs garajına doğru girerken korna çaldığımda (otobüsün kornası tren düdüğü gibi öterdi) otobüse bakanlar aaaa! otobüsü çocuk kullanıyor derlemiş” dedi. Necdet ağabey; “Muammer amca sen bu kayaya çıktığında bizde çoluk çocuk bir kamyona doluşup seyretmeye gelmiştik” dedi. Onlar konuştu biz kardeşimle hayran hayran dinledik.

 O sene Dedem Muhlis Bey ile ikinci eşi Esma Hanım,  İstanbul’a Esma hanımın kardeşi Sıdıka Hanımlara misafir olurlar.. Dönüş trenle Yerköy’e, oradan da Yozgat’a olacaktır. Babam, kullandığı 1948 model Chevrolet marka kaptıkaçtıya kayınpederi Ceritzade Şükrü Efendi ve eşi Leyla Hanımı da alarak Yerköy tren istasyonunda onları karşılarlar.

Aynı trenle gelen Yozgat’ın yeni mal müdürü ve eşi de Yozgat’a gitmek için bir vasıta aramaktadırlar. Onları fark eden Muhlis Bey dedem, “Bizde Yozgat’a gidiyoruz arabada yer var buyurun” diye davet eder. Hep birlikte Yozgat’a doğru yola çıkarlar. Mal müdürünün kucağında birde kocaman radyo vardır. Aksilik buya Sarıhacılı mevkiinde yağmur sularının stabilize yola serdiği kum yüzünden babam direksiyon hâkimiyetini kaybeder ve yolun sol yanında, aşağısı dere olan bir kayanın üzerine çıkar orada kalırlar. Güç bela yola inip bir vasıta beklemeye başlarlar. Oradan her geçtiğimde, bu yüksek kayadan yola nasıl indiklerine şaşarım. Mutlaka bir yerleri yaralanmıştır.

Canlarını kurtarmışlardır ama kayanın üzerinde asılı kalan arabanın içinde kalan radyo bir büyük bir sorun olur. İlk korku ve heyecan atlatılınca mal müdürü, radyosunun aracın içinden alınması için şoför efendi şoför efendi diye hitap ederek babama azarlayıcı sözler söylemeye başlar. Bunun üzerine dedem Muhlis Bey, her zamanki kibarlığı ile “Beyefendi o şoför değil benim oğlum” der. Sonunda orada bulunan cesur köylüler  kayanın üzerine çıkıp radyoyu indirirler. 

Kazazedeler yoldan geçecek bir araç beklerken uzaktan babamın av arkadaşı Seyit amcanın otobüsü görünür. Seyit amca kayanın tepesindeki aracı şaşkınlıkla seyrederken babam da mal müdürünün kendisine davranışlarını anlatır ve bu herifi otobüse alma der. Aileyi ve mal müdürünün eşini otobüsüne alan Seyit amca bu kocaman radyo ile sana yer yok diyerek mal müdürünü otobüse bindirmeden hareket eder.

Birkaç yüz metre gidince Muhlis Bey dedem “Seyit Bey, ben ayakta da giderim ziyanı yok, Yozgat şurası, beyefendiyi de alalım lütfen, kendisi hem mal müdürü hem de şehrimizin misafiridir” diye ısrar edince çaresiz kalan Seyit amca durup onun da gelmesini bekler. Kucağında kocaman radyosu ile nefes nefese otobüse yetişen mal müdürünü de alıp   yola koyulurlar. Sohbet masal gibiydi ama bitti.

Stabilize yolda üzerinde eşyalar ve onlarında üzerinde daha ucuza seyahat eden köylüler ile arkamızda bir toz bulutu bırakarak gidiyoruz. Dalgın dalgın camdan dışarısını seyredip giderken yoldan şoförlerin ördek diye tabir ettikleri cübbeli sakallı bir yolcu bindi. Koridorda babamın yanına isabet eden yere daha önce konulan boş gaz tenekesinin üstüne oturdu. Muavin yüzelliuruş verecen dayı dedi. Adam, “her zaman bir lira veriyok” diyerek bir lira uzatınca muavin, “dayı uzatma elliuruş daha verecen” diye ısrar etti. Bu kesin  ihtardan sonra adam söylene söylene 50 kuruş daha verdi. Hemen arkasındaki bu tartışmayı dikiz aynasından izleyen Necdet ağabey de biraz gerildi galiba.

Cübbeli adam bir süre sonra traktörle tarlasını süren bir köylüyü kastederek önce bir cık cık çektikten sonra “Bu gâvur icadı makineleri (halk o zaman traktöre de Otobüse de makine derdi) tarlalara soktular bed bereket kalmadı dedi.  Babam cevap vermedi. Kardeşimle ben de traktöre bakıyorduk ki Necdet ağabey dikiz aynasından geriye adama bakarak şöyle dedi” Dayı, bu makine de gâvur icadı, hadi biz çaresiz biniyoruz da sen günaha girme, istersen burada in, gideceğin yere eşekle git” dedi. Adam bir şey demedi daha doğrusu diyemedi, yutkunup sessizce Necdet ağabeye baktı kımıldamadan oturdu. Necdet ağabey de üstelemedi tekrar önüne baktı.

Babamın arkadaşı Seyit Taşan amcayı iki kardeş biz de severdik. Yaz tatillerinde Yozgat’a gittiğimizde yazıhanenin önünde görürsek elini öperdik. Ben Seyit amcanın, önünde minyatür Buldok köpeği olan Mack marka burunlu kırmızı otobüsünü çok severdim. Çarşıya indiğimizde eğer orada ise karşısına geçip hayran hayran seyrederdim.. Oğlu Necdet ağabeye gelince, parmakları çok kuvvetli adeta mengene gibi imiş. Ben şahit olmadım ama bazı somunları parmakları ile sıkarak söküp taktığını söylerlerdi. Kuru nohutları avucuna alır un gibi öğütürmüş. Hac mevsiminde otobüsü ile hacı götürdüğü bir seferde, arkadaşları ile mal almak için gittikleri bir dükkânın Arap sahibi yallah yallah diye bunları dükkândan kovmak isteyince bozuntuya vermeden tokalaşmak maksadıyla elini tuttuğu Arap’ı acı içinde dizleri üstüne çökerttiği söylenirdi.

 O yıllarda Yozgat’ta otobüs sayısı da birkaç tane idi. Seyit Taşan, Necdet Taşan, Yeşil Mustafa, Açıkbaşlar’ın Ahmet ve Rahmi otobüs sahipleri olup, herkes tarafından tanınan bilinen Yozgat’ın kalburüstü insanlarıydılatr. Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun.

Yazarın not: Bu yazım yayınlandıktan neredeyse iki yıl sonra (29.09.2014 günü) torunlarından Sayın Arzu Taşan Tican’da, gazeteye şu yorumu göndermişti. “Dedem Necdet Taşan gerçekten de çok güçlüydü. Ayvayı eliyle ikiye bölerdi düşünün, bizde çok şaşırırdık” demişti. Sayın Arzu Taşan’a da bu ek bilgi için teşekkürlerimi iletiyorum. Anılarımız aklımıza geldiğinde, iç geçirerek kimler geldi kimler geçti deriz. Ben de iyi ki bu insanların yaşadığı eski güzel günlerde bizlerde onların gölgesinde yaşama şansına sahip olmuşuz derim.

OKUR YORUMLARI
Namık kasapbaşoğlu
22.07.2025 10:07:20

Sayenizde geçmişe yolculuk yapıyoruz. Teşekkürler.

Ali Dinç
20.07.2025 19:41:35

Çok güzel geçmiş olayları hatırlamak ve yeni nesillere aktarmak harika. Kaleminize yüreğinize sağlık. 🙏

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ