A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

NASIL YAZDIM, NİÇİN NEŞRETTİM- SEFER ERONAT

Yozgat’ımızın canlı tarihi Değerli Dr. Ali Şâkir Ergin Hocam, köşemde yayınladığım “BİR ÇAPANOĞLU TORUNU, MEHMET SEFER ERONAT” başlıklı yazıma lütfedip yorum göndermiş ve şöyle yazmıştı “Değerli Abdulkadir Bey, Yazılarınızı zevkle okuyorum.Sizi tebrik ederim. Sefer Bey ile ilgili yazınızda, Celâleddin Bey'in babası Bekir Bey için yazdığı Mersiye'yi okuyunca Sefer Bey'in Çeşme Hâkimliği yıllarından başlayarak 1949 yılına kadar yazıp biriktirdiği şiirlerini 1950 yılında neşrettiği bir şiir kitabını (ÇEŞME)'yi hatırladım ve size de hatırlatmak istedim. Kapak resmini ekte gönderdiğim 96 sahifelik kitapçığın başında; NASIL YAZDIM NİÇİN NEŞRETTİM başlığıyla şiire başlama sebeplerini anlatır.”

Kitap sevdalıları, hem de kitapçılarda bulunmayacak bir kitabın kokusunu alınca ne yaparsa bende onu yaptım. Hemen telefona sarılıp değerli Hocama önce teşekkür ettim, sonrada yüzümü kızartıp kitabın bir kopyasını istirham ettim. Kopyası geldi, hem de ciltlenmiş olarak. Bir solukta baştan sona okudum. Okuyunca, Değerli Hocamın “Nasıl Yazdım, Niçin Neşrettim” başlığını, yorumunda neden vurguladığını anladım. Bende sizinle paylaşmak istedim. Ama Sefer Bey’in kimliği hakkında bir ön bilginiz olması için önce daha önce yayınladığım “BİR ÇAPANOĞLU TORUNU, MEHMET SEFER ERONAT” başlıklı yazımı okumanızı rica ederim.

NASIL YAZDIM NİÇİN NEŞRETTİM

İlk Mektebin ikinci sınıfında Namık Kemal Merhumun “Cezmi” romanını okudum. Adil Giray’dan sevgilisine (pederle mader) diye başlayan şiirin heyecanı içinde şehrimizin (Çapanoğlu) büyük camiinde Allah’ıma “Bende yazmak istiyorum” diye açıktan yalvardığımı ve yanımdaki ihtiyarın: “- Neyi yazmak istiyorsun?” diye gülerek sorduğunu ve benim hicap içinde oradan ayrıldığımı mebde (başlangıç) olarak hatırlıyorum.

Yıllarca bu his beni takip etti; fakat kalemle kâğıt arasında bu hicap da yakamı bırakmadı ve yazmağa cüret bulamadım.

Mahsur bir kaptaki gaz üzerine yapılan basınç, gazın mukabil basıncına denktir. Bu fizik kaidesi benim hayatımda bir karakter gibidir.

Ne kadar hüsnüniyetle, ne kadar çok çalıştı isem, küçük bir halk topluluğunun başı olunca, o kadar çok sevildim ve münevver sayılacak küçük gruplar tarafından o kadar çok inkâr edildim ve buna mukabil de seneler uzadı uzadı… Nihayet bu daire-i fasideden (kısır döngü) kendi rızamla bir köşeye çekildim. İşte bu müsait günler içinde yine eski hislerim uyandı veyahut da aile muhitim beni heyecanlandırmağa ve hatta tazyike başladı. Bu samimi hislerin bende uyandırdığı geniş bir afüvle (affedicilikle, hoşgörü ile) beni teşvike devam etti ve mersiyenin yazılmasına sebep oldu. Bu itibarla bu eserin minnetleri varsa kendi yuvama medyunum.

Kapu bir defa açıldıktan sonra geceleri sabaha bağlayan çalışma saatlerinde, gözyaşlarımın bozduğu satırları uzun aylar içinde tamamladım. En büyük ıstırabı bu defa da “ acaba muvaffak oldum mu” diye kendime sorduğum sualden sonra hissettim.

Ev dışı hayatımda hocalarımdan başka minnet duyacağım bir iyiliğe şimdiye kadar rastlamadığım ve her işte alnımın terini sildiğim için aynı zamanda ekseriya hizmet ve iyilik ettiğim muhatabımdan muhakkak bir fenalık görmeğe de alıştığımdan içimden bir ses geldi ve bana: “Sen yaz, inkâr edilsin” dedi. Bundan sonra da gözyaşlarımla yazdığım ve alın terimle neşrettiğim eserimde hiçbir istirham taşımadı. Minnetsiz, içten geldiği kadar yazmağa uğraştım ve belki de tam surette aksettiremedim.

Maddi emeller uğrunda kimseye el uzatmadım. Belki bu kadar mehcur (bırakılmış, unutulmuş) yaşamaya, bütün hüsnüniyetime rağmen, beni icbar eden bu hissimdir; belki de kaderimdir.

En büyük iyiliği halk kitlesinde gördüm. O, daima alkışladı ve sevdi. Şahıslarda bulduğum tek şey, muhatabımın kendi düşündüğünü bulmak oldu. Bu derece vefa da ümitsizlik içinde, kendi hislerimle iyiliğe ve hizmete karşılıksız olarak, açık ve naçiz hayatımda, mukadder olduğu kadar yaşayacağımı idrak ediyorum. Onun için, bundan sonra yazacak mıyım? Belki yazacağım; kim bilir, belki de bu kadar…

Avukat
Sefer ERONAT

Türkiye Büyük Millet Meclisi 11. Dönem (27 Ekim 1957 - 27 Mayıs 1960) görev yapmış milletvekili, Cennetmekân Sefer Bey’in kitabında bazıları çok uzun bazıları daha kısa biri birinden güzel çok şiir var. Ben bunlardan Yozgat için yazdığı şiiri sizinle paylaştım.

ÖLEN ŞEHİR

Bir şehir ölüyor can çekişen hali ne çirkin
Her safhada korkunç düşünür sevgi garaz, kin.

İğrenç kokuyor her yeri bir levha-i ibret
Bir kurt ini olmuş tükenip buradaki gayret.

Ölmüş gibi ecdadımızın kurduğu belde
Bir deste soğan gül yerine kaldı da elde.

Bir kör gibi çırpınmada feryat ededursun
İsterse gebersin yine isterse kudursun.

Yok, yok diyemezsin onu kurtarmağa koş gel
Boş dönmeyecek göklere tanrım uzanan el.

Kör, bayrağı kapmışların ardınca yürümüş
Yollar açılır her gece bir rüya görürmüş.

Bir kör gibi söylenmede her gün bana dağlar
Bir beldedeki evlatları açtır gören ağlar.

Yer yer çatı çökmüş hele bak pencere fayrap
Sakinleri sarhoş gibi korkunç bu ne yarap?

Kimdir seni candan seni ruhtan ayıran kol
Kalk bir daha çırpın sana mevcut yine bir yol.

Ya gurbeti tercih edeceksin gideceksin
Ya lokmanı yurdunda tedarik edeceksin.

Kurtlar gibi bir sofraya çevrilmede dostlar
Peydir bu pazarlıkta da sırtındaki postlar.

Sen doğrusu farz et bu harap hanede onduk
Meclisleri gamdır diyelim bizde bulunduk.

Yangın gibi münkir bu karanlıkta tabiat
Gel sen bu dalalette ölen doğruyu anlat.

Bak avare kuşlar gibi her gün dolaşırlar
Servetleri kerpiç neye bir bir ulaşırlar.

Ektikleri buğday ile çavdar, darı, yulaf
Birkaç ayı ekmek geri aylardaki boş laf.

Kısmet ona derler ki güler yüzlüce kap kaç
Her şey geri kalmış bu sefalet neye muhtaç.

Sarhoş gibi her tekmesi evladına muhtaç
Kor sen bu karanlık gecenin ufku kılınçtır.

Bir Beldeki her gün yeni bir ev yıkılırmış
İmar görenin burada canı çok sıkılırmış.

Sakinleri birdir çalışan aç yatan ırgat
Bir mum gibi ihrak ediyor (ateşe atıyor) kendini Yozgat.

Şiirin altına da şöyle bir not düşmüş;
Halk bu yazının dışındadır. Bu yazı memleket hizmetini şahsına göre ayarlayanlara ithaf olunmuştur.
O günden bu güne ne değişmiş, bende yorumu okuyucuya bıraktım.

Bana böyle bir eseri kazandıran Değerli Dr. Ali Şâkir Ergin Hocama minnet ve şükranlarımı arz ediyorum.

27.02.2015
OKUR YORUMLARI
mahmut erdem
03.03.2015 12:13:00

selam hocam okumak gerek diyorum, meclisinde en kalabalık milletvekili ağırlığı olan ilim sen ağlama ben ağlıyorum.gibi. saygılar

ismail
02.03.2015 23:08:00

Sayın Abdülkadir bey;
1948-1950 yıllarında Yozgat Valiliği yapan İhsan sabri çağlayangil anılarında O yıllardaki Yozgat'ı şöyle anlatır.Yozgat 10.000 nüfuslu bir köy görünmünde.....
Günümüze bakarak bugünkü Yozgat'ı kıyaslamayı okurlarımıza bırakıyorum selamlar

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ