A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

NAHİT SIRRI ÖRİK'İN ANADOLU YOL NOTLARINDA 1935 YILI YOZGAT SEYAHATİ

Değerli okurlar, Örik Ağasızâdeler’den yakın tarihimizin roman, hikâye ve günlük gazete ve dergi yazılarıyla adından söz ettiren ve genel olarak zengin kimselerin, üst tabakanın hayatın yazan Nahid Sırrı Örik’ in (1895–1960) bir yazısı “Yozgat” başlığını taşıyor.

(Örik: Zengin demek)

Nahid Sırrı Bey, Yozgat ziyaretini, Yozgat valisi Bekir Sami Baran’ın Yozgat valisi (1932 1936) olduğu tarihlerde 1935 teşrinisani (kasım) ayında gerçekleştiriyor.  Yerköy’e ve oradan da Yozgat’a yaptığı ziyarete vurgu yapıyor.

Örik, Yozgat’ı nasıl buldu?

Yol arkadaşı Maarif Vekâleti Umumi Kütüphaneler Müdürü Hasan Fehmi Turgal ile Kırşehir’e oradan Yerköy’e ve trenle Ankara’ya geçmek niyetinde olan Örik, bu fikrini Yerköy’e gelince değiştirir. Hasan Fehmi Bey’e: “Ankara’ya şimdi dönmekten vazgeçerek

Yozgat’a uzanıversek nasıl olur?” der. Hasan Fehmi Bey de daireden alınmış izni bir gün daha uzatsak ceza gelebilir mi tereddüdünden sonra o da bu işe razı olur. Yerköy tren istasyonda Yozgat’a hareket edecek otobüsün hareket saatini beklemeye koyulurlar.

Bu bekleme esnasında Örik Yerköy’e dair intibalarını aktarır: “Yerköy, evleri tren hattının bir tarafından çelimsiz ve çıplak bir sırta doğru yükselen bir nahiye merkezidir. Vaktiyle Kırşehir’e takiben bu defa Yozgat’a bağlanmış. (Buradaki bağlanma meselesi eski adıyla Boyalık-Mecidiye-Çiçekdağı nahiyesi olabilir. Yerköy’ün eskiden Kırşehir’e bağlı olduğu bilgisi elimizde yok. K.B.) Merkezlerine demiryolu gitmeyen Kırşehir ve Yozgat vilayetlerinin müşterek istasyonları olduğuna göre, epey ticari ve istikbali olan bir mevki. Çarşısının tamamıyla kaldırımsız yolu yağmurlardan bir bataklık haline gelmişti. Bu yolda dizlerime kadar yükselerek bir kısmı da yeni yapılan evler arasında küçük bir gezinti yaparak yeni istasyona döndüm. Tabiatın mevki güzelliği namına hiçbir lütfuna mazhar olmayan bu köyün havasına da ağır diyorlar.”

Yerköy’de beklenen Yozgat otobüsü gelmiştir. Ancak otobüs! Örik’in ifadesiyle “kamyonumsu bir araba”. Buradaki şaşkınlığını “demin gördüğümüz otobüsle değil

kamyonumsu bir başka araba ile Yozgat’a gideceğimizi istasyona dönüşte öğrendim” diye ifade eder. Şoför yanına iki kişi oturacaktır ama koltuk tek kişiliktir. Biraz söylenecek olur. Şoför sesini yükseltir “ben buraya iki değil üç dört müşteri oturttuğum oldu.” der.

Yolcu sıraları iğne atılsa yere düşmeyecek durumdadır. Kamyonun damı ise türlü çuval, denk ve sandıkla tıklım tıklım doludur. Örik’in gözlemlerinden biriside arka taraflardan kürtçe konuşmalar gelmektedir ve bu hengamede arasında Yozgat’a doğru yolculuğa çıkarlar.

Örik, bu arada Yozgat’la ilgili de kısa bir verir o da Yozgat’ın Cumhuriyet devrine kadar Ankara vilayetine bağlı bir mutasarrıflık iken daha sonra bir vilayet merkezi halini aldığıdır. Yerköy-Yozgat yolunun yer yer bozuk olması, çamurun da fazlalığına rağmen yolculuk sarsıntısız ilerlemektedir. Seyahat notlarında Örik, her ne kadar Yozgat’ı bir vilayet olarak bilip anlatsa da kimi yerlerde Yozgat’ı bir kasaba olarak nitelemesi de manidar.

Örik Yozgat’a yaklaşıldığında ilk göze çarpan şeyin Şehna kayası olduğunu söylüyor:

“Yozgat’a hayli yaklaştığımız bir sırada büyük, acayip, yüksek ve tek bir taşın kenarından geçtik. Adına Şehna taşı denirmiş. Bunlarda vaktiyle uzun zaman hüküm sürmüş olan Çapanoğulları, idama mahkûm ettikleri insanları hep bu taşa asarlarmış.”

Halk arasında hâlâ “Şahna Kayası”olarak bilinip anlatılan bu yerle ilgili Örik’in bilgi vermesi dikkate değer. Zira Örik’in Yozgat konusunda bilgisi olduğu ya da bilgilendirildiği intibaını da veriyor. Nihayet yolculuğun sonunda Yozgat görünmüştür. Bundan sonrasını Örik’ten dinleyelim:

“Nihayet Yozgat göründü. İki dağ arasında ve bir derenin iki tarafında yükselen bir kasaba. Başladığı mahalle oldukça tenha ve metruk. Lakin bir kısmı boş ve harap olmakla beraber büyük evlerinin çokluğu, gün görmüş bir yer hissini veriyor. Bu tarafta Ermeniler otururmuş. Yozgat’ın Kamusü’l Alam da (Şemseddin Sâmi’nin  (ö. 1904) 6 cilt olarak hazırladığı 1889-1898 yılları arasında neşrettiği biyografi, tarih ve coğrafya ansiklopedisi) 15 bin olarak gösterilen nüfusunun Cihan harbinin başlangıcı sıralarında 20 bini aşmış olduğu, kasabaya Anadolu’nun Paris’i adı verildiği ve geceleri otuz kırk evden piyano sesi duyulduğunu, burada uzun zaman maarif hizmetinde bulunmuş olup kasabanın tarihine ve halkıyatına dair bir hayli not toplamış olduğunu söyleyen bir zat anlatmıştı. Paris’e benzerlik herhalde biraz fazla mübalağa ama herhalde kendini toplamış, ilerlemeye ve gelişmeye uygun ve layık bir yere geldiğimiz belli. Yağmurlardan gelişmiş bir derenin üstündeki köprüyü geçen otobüs tekrar yokuşlara yükseldi. Bu taraf öteden beri İslâm mahalleleri olan kısımmış. Az sonra bir meydana varıp durduk.”

Şimdilerde Cumhuriyet meydanı isimli alana gelen Örik ve Hasan Fehmi Bey, birlikte dönemin Yozgat Valisi Bekir Sami Baran’ı makamında ziyaret ederler. 1932-1936 yılları arasında Yozgat’ta valilik yapan Baran’a soy ismini de 1934 yılında Yozgat’a ziyaret yapmış olan Atatürk vermiştir. Ziyaret sonrası meydanın sonundan başlayan düz, geniş, iki tarafının kaldırım kenarlarına dikilmiş muazzam çam ağaçları gölgesinde yürüyen Örik, “adeta Büyükada’yı hatırlatan yoldan yürüdük” der.

Diğer intibaları Örik’in kaleminden okumaya devam edelim: “Vaktiyle galiba otel olmak üzere yapılan hükümet binası fazla ufak ve dar bir yer olduğu için, bazı daireler de bu cadde üzerindeki binalarda bulunuyor. Cumhuriyet Halk Partisiyle Halkevi ve epey eski kitap bulunan umumi kütüphane de bu yolun eski ve ahşap bir binasında üst kata sığınmışlar. Yolun nihayetinde ise, küçük bir kısmı bahçe halinde bulunan arsa ortasında, Lise binası var. Eskiden idadi binası olmak üzere yapılmış ve talebe sayısı hayli yüksek bir lise için tabii yetersiz bir bina. Fakat yakında genişletileceğini söylediler.

Lisenin önünden hükümet meydanına döndükten sonra bu sefer de sağ tarafa giden yollarda dolaştım. Bu yollar Yozgat’ın çarşısını teşkil etmektedir. Nüfusu bugün 13 bini ancak aşan bir kasaba için hayli mühim ve zengin bir çarşı ve çarşının nihayetinde

Çapanoğullarının oldukça büyük ve adeta heybetli bir avlu ortasında ve etrafında türbeler bulunan bir camisi var. Bu Çapanoğullarının hükmü kudretlerinin Amasya ve Çorum’a kadar bir zaman yayılmış olduğu malumdur.

Yozgat kasabasını da 18. asırda kurmuş ve kendilerine merkez yapmışlar. Ankara’ya ait kitabında burada da bahseden Mamboury son Çapanoğlu Süleyman Bey'in kasabadaki büyük camii yaptırdığını ve hâkimiyetini II. Mahmut tarafından nihayet verildiğini yazıyor.

Adeta bir hünkâr camii manzarası arz eden bu cami, herhalde ailenin nüfusuna dini ve resmi bir mahiyet vermek için yaptırılmış olacak. Çapanoğulları Yozgat’ın nüfusunu arttırmak ve kasabayı faal bir merkez haline getirmek için etraftan sanat sahibi Rumlar ve

Ermeniler getirmiş, çarşıyı yapmış, halen mevcut hamamları bina etmişler. Kasabanın etrafına çevirdikleri büyük duvardan eser kalmamış ve hükümete yakın bir yerde bulunan büyük konakları Millî Mücadele esnasında zuhur eden karışıklıklarda yanmış. O zaman istiklal hareketine muhalif bir vaziyet almamağa kendilerine davete memur edilmiş olan kimseyi aile reisinin bu konağın büyük salonunda ve taht gibi yüksek bir yerde oturarak mağrur bir eda ile kabul etmiş olduğunu, bu memuriyeti ifa edenden öğrendim.

 Çapanoğullarının yanında Divan efendisi olarak hizmet etmiş olan ve aslen Yozgatlı bir Âkif Efendi ise bilahare İstanbul’a gelerek II.Mahmut’un meşhur hariciye nazırı Âkif Paşa olup manzum ve mensur birkaç yazısı ve bu meyanda Tabsıra’sı ile yeni Türk Edebiyatının ilk siması sayılmak şerefini, biraz da kolayca kazanmıştır. Yozgat’ta geçirdiğim beş on saat içinde kendisinin orada doğmuş ve yetişmiş olduğunu unutuvermiş ise daima esef edeceğim. Hakkında belki de bazı yeni malumat ele geçirdim.

Bugünkü halde Cumhuriyet rejiminin Yozgat’taki en büyük eseri ve hakikaten iftihar edilmeği layık eseri, inşaatının yaza doğru bitmesi umulan hastanesidir.

Eski Ermeni mahallesi tarafında ve kasabanın vaktiyle bütün dağlarını kaplarken şimdi tek bir tepeyi kaplayan çamlığın altında yapılmakta olan bu bina, Avrupa’nın değil fakat 130 bin nüfuslu bir şehrinin de hakkıyla övünülebilecek bir mükemmeliyet ve itina ile yapılıyor. Değerli ellerle idare edilirse ki edilmemesine de hiçbir sebep yoktur bu hastane sade Yozgat kasaba ve vilayeti için değil fakat sınırındaki vilayetler için de bir nimet olacak. Vilayeti zamanına tesadüf eden bu çok güzel işten ve onun bir an evvel başarılmasına gösterdiği himmetten dolayı Baran’ı burada ve bir daha tebrik etmeyi kalemimin bir borcu sayacağım.

Hastaneden çıkıp çarşıya dönüşümüzde artık akşam olmuş ve çarşıda oldukça fersiz elektrikler yanmağa başlamıştı. Her ne kadar bir iki oteli, birkaç kahve ve lokantası varsa da Yozgat’ta bekarlık muhakkak ki bir felaket olacak. Yegâne eğlence yeri olarak, çarşıya yakın bir yerde gördüğüm Belediye bahçesi içinde küçük bir sinema binası mevcut. Fakat işlemiyor.

Gece misafiri olduğumuz vali konağını ertesi sabah terk ettim ve Hasan Fehmi tekrar şehir kütüphanesinin eski kitapları arasında eski bilgiler aramaya hazırlanırken ben bir müddet başıboş sokaklarda dolaştım. Hep dünkü intiba: Sevimli, oldukça gün görmüş ve ilerlemeye layık bir kasaba. Mahalli küçük bir banka ile eski bir kilise binası içinde kurulup hayli gelişmiş bir sanayi imalathanesini gezdikten sonra otomobille hastanenin bulunduğu sırta geçtik ve tek katlı asker kışlalarının da bulunduğu bu sırtın tepesindeki çamlığı dolaşmaya gittik. Otomobil yolu bu çamlığın hemen nihayetine kadar varıyor. Burada temmuzda bile püfür püfür rüzgâr eser ve geceleri pardösüsüz üşünülürmüş. Zaten Yozgat’ın denize nispetle 1350 metre yükseklikte oluşu nedeniyle kışı müthiş, baharı geç ve kısa, yazı da pek ılık olurmuş

Çamlık dönüşü makamında kendisine veda etmek üzere vali dairesine giderken meydanda Çorum’a doğru kalkmağa hazırlanan bir otobüsün şoförü avaz avaz bağırıp yolcu çağırıyordu. Hasan Fehmi ile birbirimize “oraya da gitsek fena olmaz” tarzında bakıştık ama zahir daireyi daha fazla asmağa cesaretimiz ve bu yeni yolculuğa verecek paramız kalmamıştı ki cesaret edemeyerek hükümet konağından çıkar çıkmaz

Yerköy’e doğru yola revan olduk. Hava kuru ve ılık. Cumhuriyetten önceki zamanlarda bu yolda eşkıya eksik olmazmış. Trene epey vakit olduğundan yolun tam üzerine tesadüf eden yegâne köy olan Saray köyünde birkaç dakika durduk. Saray köyü oldukça büyük.

Tren talihimize yine geciktiği Yerköy’de bir müddet tekrar beklemek icabetti. Lakin burası hakkında tecessüs hissini fazlasıyla tatmin etmiş olduğumdan istasyon kahvesinden ayrılmadım.”

Nahit Sırrı Örik, 1935 yılında Yozgat’a Yerköy üzerinden başlayıp, yine Yerköy üzerinden tamamlanan bir gecelik ziyaretini bu şekilde aktarmış. Kasaba görünümünde tasvir ettiği Yozgat’ı genel itibariyle olumlu yönleriyle aktarmış. Dönemin şartları gereği elektrikte yaşanan sıkıntılar, şehirlerin çamurla olan imtihanı olağan şeyler olarak görülmelidir. Örik’in şehre karşı hakkaniyetli yaklaşım ve yorumları 1935 yılı Yozgat’ına dair önemli bir kayıt olarak düşmüştür.

.Örik şu notu da ayrıca düşmüş: “Kayseri ve Sivas’tan geçerek yani hayli dönüp dolaşarak Ankara’yı Samsun’a bağlayan hattan ayrıca hükümet merkezi Yozgat’tan geçip Amasya üstünden Samsun’a gidecek bir ikinci hatla Karadeniz’e bağlanırsa buranın hakikaten gelişeceğine hiç şüphe etmiyorum.”

NOT: Şemseddin Sâmi (ö. 1904) 6 cilt olarak hazırladığı 1889-1898 yılları arasında neşrettiği biyografi, tarih ve coğrafya ansiklopedisinde yer alan bilgilerde Ankara vilayetine bağlı bir mutasarrıflık olan Yozgat’a dair şu bilgileri verir: “Ankara vilayetinde ve Ankara’nın 170 kilometre şark-i cenubunda olarak yüksek bir yaylanın üzerinde vaki sancak merkezi bir kasaba olup, 15.000 ahalisi, 18 Camii ve mescidi, 5 medresesi, 2 küçük kütüphanesi, 1 rüştiye ve 3 iptidaiye mektebi, 192 dükkânı, 4 han’ı ve 8 hamamı vardır.

Kaynak:

Öğr. Gör. Kâmil BÜYÜKER- Çare Dergisi

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ