A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

MUSTAFA SÜTÇÜ'NÜN TABLOLARI

Değerli okurlar, Bir zamanların Yozgat’ının tanınmış ailelerinden rahmetli Mehmet Sütçü Hocalarla duvar bitiği komşu idik (şimdi Bağkur konutlarının olduğu yer). Sütçü Hocanın torunu Mehmet Sütçü kardeşimle sık sık telefon görüşmesi yapar eski günleri anarız. Sohbetlerimizde birkaç kere “babam Mustafa Sütçü kasaptı ama kendini yetiştirmiş kültürlü becerileri olan bir insandı, dedem rahmetli yalnız olduğu için onu yanından ayırmak istememiş o da kaderine razı olmuş” diye hayıflanırdı. Babalar günü münasebetiyle tebrikleşmemizde yine aynı hayıflanmayı yapınca ben biraz eşeledim. Aşağıda okuyacağınız olayı bana bir parça anlattı ama daha fazlasını Ahmet ağabeyim biliyor deyince ona müracaat ettim. 

Buyurun Eczacı Sayın Ahmet Sütçünün anlatımıyla bir zamanların Yozgat’ından insan manzaraları:


 Daha sonraki yıllarda Ankara Üniversitesine hoca olarak giden resim hocası Cemal Bey, bir Kurban bayramı öncesi öğrencilerine resim ödevi verir. “ Kurban bayramı tatilinde beş tane tablo yapıp getireceksiniz “der. O zamanki insanların pek fazla maddi gücüde olmadığı ve para sıkıntısı olduğu için rahmetli babaannemin biriktirdiği harçlıklarından boya, fırça, resim kartonu vs. alınır. Malzemeler tamam olunca babam da hayalindeki tabloları yapmaya başlar. Yapmaya başladığı ilk tablo “inekler tablosudur.” Merada yayılan inekleri resmeder. Esas meşhur olan tablosu da budur. İkinci beğenilen tablosu da “Kurban Bayramı” tablosuymuş. Bir kızcağızın elindeki tepside kurban bıçağı ve kurbanlık koyunun resmedildiği bir tabloymuş. Resim hocası Cemal Bey, yapılan hataları hoş görmeyen sert mizaçlı bir hocadır. Daha sonra doktor olan Faik Peksimetçioğlu ve daha sonra Gelirler Genel müdürü olan Ahmet Tevfik Alparslan’ın da resimleri iyiymiş. Hoca önce o ikisinin resimlerini alıp kürsüye koyar. Babam o yıl orta sondadır ve ikinci senesidir. Sınıfın iki yıllık kıdemlisi olduğu için babama “bey, sende çıkart bakalım şu yaptığın resimleri” der. Babam resimleri çıkarır hoca onları da masanın üzerine koyar. Babam son sırada oturuyormuş hoca da onun yanına gelir, sırtını duvara yaslayıp  uzaktan bakarak babamın resimlerini metheder şekilde  konuşmaya başlayınca babam tablolarıyla dalga geçtiği zannına kapılarak tam “yeter hocam benimle dalgamı geçiyorsunuz” demeye hazırlanıyor ki hoca kürsüye gider resimleri alır tahtaya raptiyeler. 

Ondan sonra da diğer resimlerle hiç ilgilenmez.  İki ders boyu babamın yaptığı tablolar üzerinde konuşur ders verir. “işte şurası Sandro Botcelli’nin bilmem neyine, şurası ressam Refaello Santi’nin bilmem nesine benziyor falan diyerek günün Floransa’sının İtalya’sının ressamlarının tekniklerine benzeterek “çocuk ruhuyla yapılmış çok güzel bir resim olmuş” filan diyerek anlatır. Babamlar B sınıfındaymışlar sonraki resim dersi de de A sınıfındaymış. Tabloları o sınıfına götürür iki ders de onlara anlatır. Babam diyor ki “bundan sonra biz okulda meşhur olduk, teneffüse çıktığımızda koridorda herkes beni gösteriyor resimleri yapan bu çocuk diye.” Birkaç gün sonra Yozgat Halkevinde resim sergisi açılmış, hoca resimleri alır o sergide de başköşeye asar. Daha sonra Ankara’da açılan bir sergiye götürür ve orada sergiler 1935-1936 yılları. Yıllar sonra bu iki tabloyu 500 liraya İngilizlere sattığını öğrendik.  
Ben Ankara’da Eczacılık Fakültesinde okurken aynı zamanda Ankara Belediyesinde de çalışıyordum. Doğan Üçok abi vardı şoför Şükrü’nün oğlu, o da belediyedeydi bir gün laboratuvardan çıktım laboratuvar gömleğimde kolumun altında Kızılay’da yürürken Doğan Üçok abiyle karşılaştık.  “Ahmet gel şu gökdelenin oradaki kafeteryada birer tatlı yiyelim sen öğrencisin gel sana bir tatlı ısmarlayayım dedi. Oraya doğru yürürken Doğan abi  “Ahmet babanın resim öğretmeni Cemal Hoca geliyor” dedi.  Karşılaştık, o elini öptü bende öpmek istedim sanırım daha önce bir tanışıklığımız olmadığı için bana elini vermedi. Doğan abi “ver ver hocam öpsün senin meşhur inekleri yapan Mustafa Sütçü ’nün oğlu bu” dedi. Öyle söyleyince elini verdi. Hal hatır sordu babamı sordu biraz sohbet ettik sonra ayrıldık. İşte bu tabloların hikâyesi bu dedi Sayın Ahmet Sütçü. Dedeme yardım etmek için lise ikinci sınıfta okulu bırakan babamın sonraki yıllarda çok önemli mevkilere gelmiş en az on arkadaşını sayabilirim. Yozgat’a geldiklerinde ilk uğradıkları yer babamın dükkânı olurdu.  Üzerindeki önlüğe rağmen takım elbiseleriyle babama sarılmaktan çekinmezlerdi, öyle güzel iz bırakmıştı arkadaşlarının üzerinde dedi. Allah gani gani rahmet eylesin Mustafa Bey’i. Geçmiş zaman olur ki hayali cihana değer… 

 

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ