A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

MUSTAFA KEMAL AYDOĞAN VE OKUMA SEFERBERLİĞİ

20 Aralık 1925 tarihinde Maarif Vekili (Milli Eğitim Bakanı) olan Mustafa Necati Bey, Millet Meclisi huzurunda konuşurken sözlerini şöyle bitiriyordu: "Bir gün, herhangi bir Maarif Vekili mecburî tahsil çağında bulunan çocuklarımızın hepsini okutmakta olduğunu ve her köyde mektep ve muallim bulunduğunu söylemek bahtiyarlığına kavuşursa o zaman Cumhuriyet, ilk tahsilde çizmiş olduğu hedefine varmış olacaktır. Bu bahtiyar halefimi şimdiden ben gözlerimin karşısında onu görüyorum. Onun meserretli (sevinçli) ve mesut hâlini müşahede ediyorum." diyordu. Mustafa Necati'nin bizzat kaleme aldığı, "Millet Mektepleri Teşkilâtı Talimatnamesi", 11 Kasım 1928 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından onaylanmış ve 24 Kasım 1928 tarihinde yürürlüğe girmiş ve o gün Mustafa Kemal’le de “Başöğretmen “ unvanı verilmiştir. İşte o günden sonra 24 Kasım “öğretmenler günü” olarak kabul edilmiştir.

Mustafa Necati'nin, başında bulunduğu Maarif Vekâletinin kurduğu "Millet Mektepleri" bir anda bütün Türkiye'yi bir okul hâline getirmiştir. Bu teşkilâtın kurulmasında ve burada okutulacak ders kitaplarının hazırlanmasında Mustafa Necati'nin büyük emeği vardır. Bu okulların 1 Ocak 1929 günü açılması plânlanmıştı. Ama kaderin garip bir cilvesi olarak, Millet Mekteplerinin açılacağı 1 Ocak 1929 Salı günü öğle vakti Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Bu tarih okuma yazma seferberliğinin başlangıcıdır.

Bizim çocukluğumuzun 1950 li yıllarında yaptığımız tren yolculuklarında çocuk çobanlar trenin yanında koşar ve “gazeteee, gazeteee” diye bağırırlardı. Bunu bildiğimiz için yola çıkarken evdeki gazete ve mecmuaları yanımıza alır yolda bu çocuklara atardık. İşte “Bulutlardaki Atatürk” fotoğrafını çeken cennetmekân hocamız Mustafa Kemal Aydoğan’ın bu fotoğrafı o günlerden biraz daha eski, 1940 lı yılları anlatıyor.


Anaları, babaları okuma yazma bilmeyen çocuklar, okumayı, yazmayı öğrenince, bu hevesle ana-babalarına ne bulurlarsa okuyorlardı. Ellerindeki gazete o yıllarda yayınlanan “YURD” gazetesidir. İsmet Paşanın tam sayfa fotoğrafı ile Yozgat Seyahatini anlatıyor. İsmet İnönü, 10 Ağustos 1940’ta Yozgat’a giderken Cumhuriyet gazetesinde Nadir Nadi’nin bir yazısı üzerine “Bu adamlar benimle uğraşmak istiyorlar. Kapatın şu gazeteyi emrini vermişti. Cumhuriyet gazetesi üç ay süreyle kapalı kalmıştı.

İç haberlere getirilen yasakların başında din konusu da gelmekteydi. Atatürk’ün ölümünden sonra laik cumhuriyeti korumak adına din konusuna özellikle dikkat eden İnönü, irtica tehlikesine karşı dini konularda basına kısıtlamalar getirmişti. Dini müessese ve din adamlarına ait haberler, gazetelerde genellikle yayınlanmamıştı.

CHP Meclis Grubunda milletvekillerinin sordukları soruları cevaplayan Başvekil Refik Saydam, yaptığı uzun konuşmada basın konusunda nelere dikkat edip etmeyeceğini, soranlara “Matbuatta uygunsuz en küçük bir kelime çıkarsa, gazeteyi kapatacağım” demişti. Başvekilin bu sözüne karşılık Yozgat Milletvekili ve Çapanoğlu hadisesinin müsebbiplerinden Süleyman Sırrı İçöz de oturduğu yerden “Kapatmak kâfi değil, kafasını koparmalı kafasını…” ifadelerini kullanmıştı.
(Bkz. http://www.yozgatgazetesi.com/yazarlar.asp?yazar=37&yazi=1226)

İsmet İnönü’nün, Cihat Baban ile yaptığı bir söyleşide, “basına yönelik yasaklardan haberim yoktu” açıklaması da aslında savaşın getirdiği ağır şartlardan dolayı devlet içinde oluşan yönetim boşluğunda
birçok yasağın bireysel olarak getirildiğini ortaya koymaktadır.

Değerli okurlar, Yozgat, okumuş insanı çok olarak bilinen şehirlerimizden biridir. Gerçekten de öyledir. Şöyle üstünkörü bir araştırma yapılsa bile bu şehir ahalisinden çıkmış Osmanlı vezir ve paşaları, valiler, Yüksek Yargı üyeleri, Elçiler, Büyükelçiler, Öğretim üyeleri, Profesörler vb. çok fazla ünlü isimle karşılaşılır. Bunda Osmanlı döneminin son yıllarının ve Cumhuriyet döneminin ilk liselerinden birisi olma şerefini taşıyan Yozgat Lisesinin (1895) de payı olduğu muhakkak. Zira şimdi sosyal ve ekonomik açıdan Yozgat’tan çok ileri durumda olan komşu illerin çoğunda lise bulunmadığından okumaya hevesli çocuklar da hep Yozgat Lisesinden yetişmişlerdir.

1895 yılında eğitime açılan tarihi Yozgat Lisesi için bakınız Prof. Öcal Oğuz Hocam ne diyor; “Tarih kayıtlarına göre Abdülcabbarzade Ahmet Paşa, “halk arasındaki tanınırlığı ile Çapanoğlu Ahmet Paşa”, 1753 yılında Demirli Medrese’yi açmıştır ki döneminin Avrupa okullarıyla karşılaştırıldığında, kurulan medresenin bir üniversite olduğu anlaşılır. Yozgat’taki Bozok Üniversitesinin kuruluşunu da bu tarihten başlatmak gerekir”

8 Kasım 1867 tarihinde Yozgat’a gelen Amerikalı bay ve bayan Farnsworth ve bay ve bayan Bartlett’ler yılın bir bölümünü Yozgat’ta kadınlar arasında çalışmalar yürüterek geçirmişlerdir.
Bundan bir yıl sonra 1868 yılında da Bayan Giles ve Miss Closson, Yozgat’a gelmişler ve yine yılın bir kısmını Yozgat’ta geçirmişler, burada kaldıkları süre içerisinde ev ev ziyaretlerde bulunmuşlar ve kadınlara yönelik toplantılar düzenlemişlerdir. Amerikan Board’ın yıllık raporlarında, yaptıkları toplantılara halktan oldukça büyük ilgi olduğu kaydedilmiştir. Bu toplantıların yanında okuma-yazma dersleri de vermişler, ayrıca şehirdeki hastaları tespit ederek onları ziyaret edip hizmetler vermişlerdir.

Şimdi de sizi Yozgatlı Çoban Hasan Ersoy ile tanıştırayım; Yozgatlı çoban günün ilk ışıklarıyla kalkıp güne hazırlanıyor. Mini kütüphanesinden o gün okumayı planladığı kitaplarını seçiyor. Bir elinde değneği, bir elinde kitabı otlak alanların yolunu tutuyor.

Kendini şöyle tanıtıyor; “Ben Yozgat, Sorgun ilçesinin, Çiğdemli kasabasında küçükbaş hayvancılıkla uğraşan bir üreticiyim. Adım Hasan Ersoy. Mera da boş vaktimi kitap okuyarak değerlendirmeye çalışıyorum. Hayvanları otlatırken zamanım oluyor. Onlarda dinleniyor çoğu kez, hele de havanın sıcak olduğu günler. Zaten onlar bir yere gitmez. Bana da bol bol kitap okuma zamanı kalıyor. Kitap okumayı seviyorum.”

Kitaplar 57 yaşındaki Hasan Ersoy’un en büyük tutkusu. Çevresinde okuma aşkını bilenler ona kitap kurdu diyorlar.

“Bana bu okuma alışkanlığını kazandıran başta öğretmenlerimi saygı ve minnetle anıyorum. İnanın okumak en güzel bilgi dağarcığının torbası, başka hiçbir şey değil. Elini attın mı okumak kitap, başka bir şey yok. Benim çobanlık sertifikam dahi var, ha ne diyeceğim, sürü yöneticisi. Benim o sertifikam var, benimde diplomam var o yöne bakarsan. Ama çobanın cahili diye bir şey yok. Çoban da kendini geliştirebilir. Kendini eğitebilir. İlla bir okula gitmesi gerekmiyor. Okula gitmeden kendini eğiten yüzlerce insan var. Yanımda en az iki üç tane kitap gezdiririm. Niye gezdiririm; bir kitap üzerine yorulduğumu düşünürüm, ne yaparım dinlendiririm. Hem o dinlenir hem ben kendimi dinlendiririm. Yani müzakere alışkanlığım olacak. İnsan ilişkilerini anlayabilmek için sosyal ilişkileri anlayabilmek için illa ve illa okuyacaksın. Okumadan fikir sahibi olunmuyor. Çünkü başkasının verdiği fikir benim beynime dolmuyor, almıyor.” İşte böyle diyor değerli Hasan Ersoy hemşerimiz.

Yazımızı Atatürk’ün şu sözü ile bitirelim; “Basın özgürlüğünden doğan zararları giderecek tek amaç yine basın özgürlüğüdür”

Kaynak: Ahmet Yaşar Aydoğan

06.04.2018
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ