Değerli Prof. Dr. Korkmaz Alemdar Yalçın Hocam, Sayın Turgay Tüfekçioğlu ile hazırladıkları tarihi sohbetlerden 6 adetinin videosunu bilgilenmem için lütfedip bana da göndermiş, dikkatle seyrettim (izlemedim, izlemek sözcüğü biraz yanlış oluyor. İzlemek birisinin ayak izlerini, bir aracın tekerlek izlerini takip etmek ya da örneğin Atatürk’ün izinden gitmek gibi bir anlatım için daha uygun). Değerli hocam, uzun bir süredir bir Çapanoğlu paşasını araştırıyor.
Hikayesini Sayın Dr. Mesut Karakulak’ın araştırmasından yararlanarak özetlemeye çalışacağım.
Değerli okurlar, 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı (93 Harbi), 600 yılı aşkın ömür sürmüş, küçük bir beylikten imparatorluk olmuş bir devletin yıkılmasında önemli etkisi olan, Türk Tarihi'nde yaşanmış en vahim olaylardan biridir.1877-78 Osmanlı-Rus Harbi her iki imparatorluk için de çetrefilli bir savaş olmuştur. Ancak modernleşme bağlamında önemli bir yol alan Rusların kesin üstünlüğü ile sonuçlanan bu savaş birçok cephede devam etmiş ve birbirinden bağımsız pek çok başarı, kahramanlık ve fedakârlık hikâyesini de içinde barındırmıştır. Hem Türk hem de Rus tarihçiliğinde bu savaş üzerine pek çok çalışma mevcuttur. “Mersin Vapuru Hadisesi” bu bağlamda Osmanlı Rus denizcilik organizasyonlarının karşılaştırılabileceği örnek bir olaydır. Osmanlı vapurunun Ruslar tarafından kaçırılış hikâyesi ve esir edilen askerlerin Rusya’daki gündelik hayatlarına dair elde ettiğimiz veriler Rus toplumunun Türk esirlere bakış açısını yansıtır niteliktedir.
Rus resmi rakamlarına göre 1877-78 Osmanlı Rus Harbinde 90 bine yakını Balkan cephelerinde olmak üzere toplamda 113 bin Osmanlı askeri esir edildi.
Mersin Vapuru Hadisesi:
Ruslar Türk deniz filosunun hareketlerini engelleyebilecek ve muharebe yapabilecek güçte değildi. Bu nedenle daha çok yardımcı kruvazörler ve torpido taşıyan istimbotlarla gece saldırıları yaparak Osmanlı donanmasına zarar vermeyi amaçlamışlardır. Açık denizlerde aktif olarak kullanmadıkları gemilerini ise kıyı güvenliğinin sağlanmasında görevlendirmişlerdir. Karadeniz’de cereyan eden savaşta Rusların en çok yararlandığı araç yardımcı kruvazörler oldu. Vapur şirketlerinden geçici süreliğine kiralanan ya da el konulan bu kruvazörler oldukça süratliydiler ve taşıdıkları 120 mm’lik Krupp topları ile Karadeniz sularındaki Türk gemilerine karşı avantaj elde etmişlerdir.
1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı boyunca Rus kruvazörlerin en etkili saldırılarından biri, karmaşık ilişkiler ağını da barından, Mersin vapuruna yapılan saldırıdır. Fransa’da yayınlanan ve 93 Harbi için kaynak eser olarak kabul edilen Russes et Turcs La Guerre D’Orient, adlı çalışmaya göre hadise şöyle cereyan etmişti.
Kaptan Baranov’un Rusya adındaki mühimmat ve top yüklü vapuru 22 Aralık 1877’de Odesa limanından, Anadolu kıyılarında kömür ve ticari eşya nakliyatı yapan Osmanlı gemilerini batırmak için yola çıktı. Karadeniz’de yol alırken ileride dumanı tüten büyük bir vapur fark etti. Hemen dümeni kırarak yönünü o vapura çevirdi. Bu İstanbul-Trabzon arasında sefer yapan İdare-i Mahsusa’ya ait üç direkli uskurlu bir vapurdu. İçerisinde askerler bulunuyordu. Bahriye Nazırı Derviş Paşa bu askerleri Rumeli ordusuna destek ve ikmal olması için göndermişti. Hava çok güzeldi, ufukta hiçbir düşman gemisi görünmüyordu. Bu vapur iki kruvazör eşliğinde gidiyordu ancak bilinmeyen bir sebeple onlardan ayrı düşmüştü.Rusya vapurunu gören Mersin gemisinin kaptanı da hata yaparak ona doğru dümeni kırdı. Aslında hata değildi. Mersin Vapurunun kaptanı Sırp asıllıydı. Rivayete göre vapurda Trabzon’daki askerlerin maaş ödemeleri için mühim miktarda para vardı ve bu para gemiyi teslim etmesi karşılığı Sırp kaptanın olacaktı. Bu nedenle kaptan ihanetle suçlanacaktır.
Baranov, Mersin gemisine doğru bir top attı. Daha sonra Mersin gemisine yanaştı. Deniz subayı Zarin, bir şalope’ye (on iki topu olan, ambarsız, iki direkli, yelkenli, küçük, eski bir savaş gemisi) binerek Mersin vapuruna gitti. Makinist ve kaptanlardan oluşan bir diğer şalope de vapura ulaştı. Vapurun kontrolü tamamen Rusların eline geçti. Sutkov, Mersin vapurunun kaptanlığına geçti. Bu el koyma Ruslar için çok memnuniyet verici bir sürpriz olmuştu. Vapurda 800 Türk askerinin yanı sıra Araplar, Kürtler, Çerkezler, Zenciler ve Ermeniler de bulunuyordu, aynı zamanda 70 yaşında bir ihtiyar ve çocuklar da vardı. 26 Aralık günü ufukta Kırım dağları göründüğünde saat dokuz gibiydi. Nihayet saat 10:00’da vapurlar Kerson fenerinden geçerek Sivastopol’e ulaştı. Rus kruvazörü, devlete üç direkli pervaneli Junon vapuru tipinde bir vapur kazandırmıştı.
Mersin Vapuru, 260 beygir gücündeydi. Vapurun değeri 180.000 ruble idi. Hapse atılan Türk askerinin sayısı 893 idi. İçlerinde General rütbesinde 4 üst düzey subay, bir binbaşı, 9 alt düzey subay vardı. İsmi bilinmeyen merak edilen Çapanoğlu Paşası kimdi? Bunlardan başka, vapurun kaptanı, makinist bir kurye, bir posta işçisi, 12 kadın, 6 çocuk 21 yolcu, 26 mürettebat bulunuyordu. Vapurda aynı zamanda biraz altın, 8 pud gümüş, mecidiye nişanı gibi değerli ganimet de mevcuttu. Aynı zamanda pirinç, elma, yağ ve tütün yüklü idi. Kadınlar ve çocuklar Odesa’ya götürüldü. Bu olay Daily News’de de haber olmuştu.
Osmanlı Donanmasının Karadeniz sahillerini neredeyse abluka altına aldığı bir süreçte Rus kruvazörünün karadeniz kıyısına kadar gelip bir Osmanlı vapurunu kaçırması Osmanlı yöneticileri tarafından hiç de normal karşılanmamış hatta savaşı yakından takip eden Avrupa basınında Mersin vapuru hadisesi ayrıntılı bir biçimde yer bulmuştur.
Rus kruvazörlerinin sık bir şekilde Osmanlı payitahtına bu kadar yakın mesafelere kadar yaklaşıp saldırılar yapması Osmanlı bahriyesi subaylarının halk nezdinde alay konusu olmasına sebebiyet vermiştir. Savaşı yakından takip eden The Times ve The Guardian gazeteleri de aynı durumu manşetlerine taşıdı. Çok geçmeden Bahriye Nazırı Said Paşa hakkında meclise gensoru verildi. Halep Milletvekili Nafi Efendi, Said Paşa’ya Karadeniz’in Rus sahili kısmen abluka altına alınmışken nasıl olur da Rus tüccar gemilerinden bozma vapurların Karadeniz kıyılarına saldırı yaparak İstanbul boğazına kadar gelebilmelerini açıklamasını istedi.
Bahriye Nazırının konu hakkında ayrıntılı malumatının olmaması olayın aydınlatılmasında en büyük engel olmuştur.
Osmanlı-Rus Harbi boyunca yaşanan en elim olaylardan biri olan bu hadise haliyle birtakım suiistimaller barındırdığı için kimse sorumluluk üstlenmemiştir. Kamuoyunun büyük tepkisine yol açan bu olayın üzeri bir bakıma Osmanlı sivil ve askeri bürokratları tarafından kapatılmıştır.
Mahmud Celalettin Paşa Mirat-ı Hakikat adlı eserinde bu olaylar hakkında aynen şöyle bahseder; “Rusya’nın Karadeniz’de hiç savaş gemisi yokken posta vapurlarına toplar yerleştirerek bunları korsanlıkta kullanmayı itina gösterdiğinden ve kuşatma görevli gemilerimizin ise vazifelerine yapmaya özen göstermediklerinden, Rus vapurları Karadeniz’deki Osmanlı sahillerine fırsat buldukça taarruz ediyorlar ve tüccar gemilerine el koymak gibi zararlardan kaçınmıyorlardı. Hatta bir defasında İstanbul’un anahtarı olan Karadeniz Boğazı açıklarına kadar saldırdılar ve Osmanlı posta vapurlarından birini içindeki yolcu ve eşya ile birlikte zapt edip götürdüler. Bu kadar kuvvetli donanmamız mayın korkusu yüzünden hareketten aciz kalıp sanki Osmanlı Devleti’nin hiç deniz kuvveti yokmuş gibi vakit geçirildi. Hatta İstanbul boşboğazları, deniz subaylarına rastladıkça “Beyefendi mayın var, kaldırıma yavaş bas” diye alaylı bir gülümseme ile tahkir ediyorlardı.”
Mersin Vapuru ve içerisinde bulunan 800 kadar Osmanlı askeri 14 Aralık 1877 sabah saat 7 civarında Sivastopol’e ulaştı. Aslında vapurun ilk güzergâhı Odesa limanıydı hatta esirler için liman amirliğine kahve, pilav ve koyun eti pişirilmesi için telgraf da çekilmişti. Ancak son anda oluşan hava koşulları nedeniyle istikamet değiştirildi. Baranov’un raporuna göre vapurda 785 asker, 9 bürokrat, 1 tüccar, 2 süvari atı vardı. Ayrıca 103 görevli memur ile 12 kadın ve çocuk da esirler arasındaydı. Vapurda ele geçirilen paranın fazlalığı Mersin vapurunu ele geçiren Baranov’u hayli şaşırtmıştı. Bu paraların çoğunluğu vapurda bulunan tüccarlar ve üst düzey askerlerindi.
15 Aralık’ta Prens Vorontsov Sivastopol’de tutulan esirleri ziyarete geldi. Baranov, Prense esirler hakkında kısa bilgiler verdi. Ardından üst düzey askerler ile kısa bir sohbet gerçekleştirildi. Esirler arasında bazı paşaların haremine ait kadınlar da mevcuttu. Hatta önemli bir paşanın hareminden bir kadın General Rihter’e teslim edildi. Prens Vorontsov da Türk komutanı “Çapanoğlu” ve birkaç askeri beraberinde götürdü.
Yazımın girişinde arz etmiştim, Alemdar Hocam belgelerde ismi yazılmayan bu Çapanoğlu Paşasının kim olduğunu bulmaya çalışıyor. Çapanoğlu Paşa o gemide bir yolcu muydu yoksa 785 askerin komutanı bir general miydi ben de merak ediyorum. Bugün itibariyle 6.488 Çapanoğlu’nun kayıtlı olduğu soyağacımızdan yaşamları bu tarihe isabet eden Çapanoğlu Paşalarının isimlerini belki bir katkım olur ümidiyle kendisine ilettim.
Değerli okurlar şu iki Çapanoğlu paşasının Rusya maceralarını bu konu ile ilgili olarak dikkatlerinize sunuyorum: Acizane yaptığım araştırmalarımda şu belgelere ulaşmış ve yayınlamıştım. İlk Türk gazete sahibi Çapanoğlu Agah Efendi’nin kardeşi Müşir (Mareşal) Ahmet Şakir Paşa da 1877-1878 Osmanlı Rus harbi sırasında Süleyman Paşa'nın Şıpka muharebesine onun kurmay subayı olarak katılıyor.
30 Temmuz 1877 tarihinde Ferik rütbesiyle (Tümgeneral ile Korgeneral rütbeleri arasında bir askeri rütbe). Karapınar komutanlığına 26 Ekim 1877'de Orhaniye Başkomutanlığına atanıyor. Rusların bu denli cüretkâr hareketleri karşısında İstanbul’un savunulması için bir heyet kuruluyor ve emrine küçük bir filo veriliyor. Kurulan bu heyetin içinde Ahmet Şakir Paşa da var İstanbul'da bulunduğu müddet için Erkan-ı Harbiye Riyaseti, Divan-ı Harb ve Tensikat-ı Askeriye Komisyonu üyeliklerinde bulunuyor.
Daha sonra Müşirlik (Mareşal) rütbesine yükseltilen Şakir Paşa'ya Büyükelçilik payesi verilerek, Rusya'nın Başkenti Petersburg’a gönderiliyor (10 Mayıs 1878). Rusya da görevde kaldığı on iki yıl boyunca Rus Çar’ı III Aleksandr ve Alexsandrovitch çariçeyle çok sıcak ilişkiler kuran ve renkli simasıyla Rus balolarının aranılan şahsiyeti olan Ahmet Şakir Paşa, Osmanlı-Rus münasebetlerinin iyi bir seyir izlemesine katkıda bulunarak kabiliyetli bir asker, muktedir bir idareci olduğu kadar, başarılı bir diplomat olduğunu da ispat etmişti .Yukarda yazdıklarım aynı tarihlere isabet ettiğinden, esir listesine ismi yazılmayıp sadece Çapanoğlu olarak kaydedilen General, Ahmet Şakir Paşa olabilir mi?
Vezir Çapanoğlu Mehmet Celalettin Paşa da Başkumandan olarak katıldığı Osmanlı Rus savaşlarında Esir düşmüştü. Uzun süren bir esaret hayatı vardı. Sohbetinden etkilenen Çar II. Alexsandrovitch onu uzun süre yanında tutmuş, II. Mahmut’un ricalarını bile cevap vermemişti. Sonunda padişahtan izin alarak Çar’a “oğlumu derhal gönder yoksa ben gelir alırım” mektubu sonunda memurlarına Çapanoğlu’nu hazırlayın diye emir verir. Şaşıran görevliler “Padişahın mektubuna olumlu cevap vermediniz de bir Ayan’ın mektubu üzerine neden gönderiyorsunuz” sorusuna siz Çapanoğlu’nu bilmezsiniz oradan bin atlı ile çıkar buraya gelene kadar yüz bin askeri olur” diye cevaplar. Mehmet Celalettin Paşa’ya üç çift atın çektiği bir fayton hediye ederek yolcu eder. Kendisi vezir olduğu için faytonu babası Çapanoğlu Süleyman Bey kullanır.
Aklıma gelen sorum şu; Mehmet Celalettin Paşa’nın Rusya da esir muamelesi görmeden misafir edilmesinden sonra Mehmet Celalettin Paşa’nın yeğeni Ahmet Şakir Paşanın da Büyükelçi olarak gönderilmesi, her iki Çapanoğlunun da Çar ve ailesi ile iyi ilişkiler kurması, Osmanlının en önemli ayanı Çapanoğullarından olan esir Çapanoğlu paşanın ismi bilerek gizli tutulmuş olabilir mi?
Belki bir yararı olur düşüncesiyle bu bilgileri de hocama ilettim. Bu konuşmamızda Çapanoğullarının 16. Yüzyıldan (1500’lü yıllar) itibaren devlet kayıtlarında isimlerinin geçtiğini, Mersin vapuru hadisesinin de mecliste çok hararetli tartışmalara neden olduğunu, Bahriye Nazırı Sait Paşanın örtbas etmek için çok gayret sarfettiğini ve bu yüzden listeleri yok ettiğini söyledi. Bu zor ama hem Osmanlı tarihi hem de Çapanoğulları sülalesi için çok önemli olan bu araştırmasında değerli hocama en kalbi saygılarımla kolaylıklar ve başarılar diliyorum.
Notum: Ahmet Şakir Paşa, (Çapanoğlu), 26 Eylül 1990 yılında İstanbul’da uğradığı saldırıda öldürülen ünlü MİT’çi (Mit eski müsteşar yardımcısı) Mustafa Hiram Abas’ın (Bay Pipo) dedesi olur.
07.09.2025
OKUR YORUMLARI
Ali Dinç
07.09.2025 20:11:35
Güzel faydalı bilgiler kaleminize sağlık. Selam ve saygılar
Ali Dinç
07.09.2025 20:11:35Güzel faydalı bilgiler kaleminize sağlık. Selam ve saygılar