A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

KUNDURA TAMİRCİSİ

Sene 1958 babamın memuriyeti dolayısıyla Niğde’deyiz. Ben ortaokul ikinci sınıfta okuyorum, kardeşim ortaokul birinci sınıfta. Bayram dolayısıyla yeni ayakkabı alınmıştı. Oda kardeşimin isteği üzerine. Ben ailemden hiçbir zaman böyle şeyler istemedim, isteyemedim. Bir kere istedim annem cevap olarak “istemek için hak etmek lazım” demişti. Benim okul yıllarım çok ızdıraplı geçti. Çalışkan bir talebe değildim karnemde en az dört zayıfım olurdu. Annem de bunu kastetmişti. Hak etmediğim için de bir daha bir şey istemedim. Kardeşime ne alınırsa bana da alındı.

O bayram babam bizi hem manifatura ve mefruşat hem de ayakkabı satan bir mağazaya götürdü ve ayakkabı beğenmemizi istedi. Ben hep fiyatı düşük olanları seçtim. Çünkü hem hak etmiyordum hem de tek maaşla evimizi geçindirmeye çalışan babama yük olmak istemiyordum. Kardeşim zevkine uygun olanları deniyordu. Babam olayı fark etti mağaza sahibine hissettirmeden “oğlum öbür ayakkabılara da baksana” dedi. Usulca “baktım bunlar güzel” dedim. Önümüz yaz olduğu için ince köseleli bir ayakkabı seçmiştim. Sanki kösele değil kâğıtmış. Bir ay ancak giyebildim. O zamanlar ana cadde hariç Niğde’nin tüm sokakları taşlı toprak, evleri dam idi. Belki birazda bundan olacak ayakkabımın altı eridi delindi. İçine karton koyarak idare ettim. Zira alınan bir ayakkabıyı bir yıl kadar giymek zorunda idik ama sonra burnunda bir çivi çıktı.

Yürürken başparmağıma batmaya başladı. Bir süre katlandım, parmağım yara oldu, yürüme zorluğu başladı. Dayanamadım, yakınımızdaki boş bir arsada bir sıra halindeki küçük barakalarda kundura, metal eşya, bisiklet vs. tamirleri yapan esnaf vardı. Uzun siyah sakalları olan temiz yüzlü bir kundura tamircisine gittim “ amca bunun burnunda bir çivi var onu kaç kuruşa çıkarırsın eve gidip para alayım” dedim. Şimdi İlkokul ikinci sınıfa giden torunlarım ceplerine harçlık konmazsa surat asıyorlar. Adam “otur şu peykeye, çıkar bakayım” deyince ayakkabımı çıkardım. Elini sokup çiviyi bulunca bana sertçe “ çorabını da çıkar bakayım” dedi. Parmağımın yaralı halini görünce çok kızdı, “Sen benim çocuğum olsaydın seni döverdim” dedi. Sonra çiviyi çıkardı, kimin çocuğu olduğumu, okulumu, kardeşimi filan sordu. Aramızda bir yakınlık doğdu.

Sokağa çıktığımda oynayacak kimse olmazsa dükkânına gidip ancak iki kişinin oturabileceği büyüklükteki peykesine oturup onunla sohbet etmeye başladım. Ben anlatırdım o ses çıkarmadan dinlerdi. O güne kadar hiç okuldan kaçmamıştım ama gidersem coğrafya öğretmeni mutlaka beni sözlü imtihan yapacaktı. Gidecek bir yer yoktu hep yaptığım gibi dükkâna gittim. Okula gitmediğimi anlayınca bir süre öylece yüzüme bakıp “Beni de okula yollasalardı bende şimdi bir yerde memur olurdum, Madem korkuyorsun bu günlük otur ama bir daha yapma ” dedi.

Bir gün o iş yapıyor bende seyrediyordum. Öğlen olmuştu, kâğıda sarılı ekmek ve yeşil sarmısak çıkardı buyur beraber yiyelim dedi. Soğan ekmek duymuştum ama sarımsak ekmek hiç duymamıştım. Yok, ben sarımsak yiyemem size afiyet olsun dedim. Tam ilk lokmasını alacaktı ki ezan okundu. “Aziz Allah, şefaat ya Resul Allah” diyerek ekmeğini tezgâhın üstüne bıraktı ezan bitene kadar da sessizce bekledi. O günden sonra ne zaman bir ezan sesi duysam hep o sakallı temiz yüzlü kundura tamircisi gözümün önüne gelir.

Niğde deki o bayramdan sonra yılda iki ayakkabı hakkımız oldu kışlık ve yazlık.

21.08.2015
OKUR YORUMLARI
ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
07.09.2015 11:33:00

Değerli Suzan Hanımefendi,
Lütfedip gazetemiz aracıyla ilettiğiniz güzel mektubunuz için yine teşekkürlerimi arz ediyorum.

Rahmetli Abbas Sayar ağabeyimle hem İstanbul da hem de Yozgat’ta iki uzun sohbetimiz olmuştu. 1973 yılında askerlik işlemlerim için İstanbul’dan gece otobüsü ile sabah erken saatte indiğim Yozgat’ta çok yaşlı olan babaannem Esma Hanımı rahatsız etmemek için Sayar Oteline uğramış, hem gece için rezervasyon yaptırmış hem de Abbas ağabeye benim geldiğimi haber vermelerini istemiştim. İşlerimi bitirip babaannemi de ziyaret ettikten sonra akşam otele geldiğimde odasında hazırladığı sofrada içkisini yudumluyordu. Bütün gece yolda olduğumdan haliyle uykusuzdum ama Abbas ağabey beni sabah erken saate kadar oturtmuştu. Uzun sohbetin büyük bir kısmı genelde bir dertleşme olmuştu. İstanbul’a neden geldiğini sonra bir gece aniden karar vererek Yozgat’a nasıl döndüğünü anlatmıştı. Bu dertleşme bende sır olacak kalacak. Daha Lise yıllarında Oğlu Prof. Güner Sayar, İstanbul Lalelideki evimize çok sık gelmekle birlikte iyi bir arkadaşlığımız olamamıştı. Çünkü ayrı dünyaların gençleriydik. Bu sohbetlerimizde Çare isimli “Baktım toprağa düşecek gibi değil su/Tohumu buluta ektim” iki mısralık bir şiiri yüzünden “ bu şiirinle ne demek istedin” şüphesi ile nasıl sorgulamadan geçirildiğini ve rahmetli Yaşar Kemalle karşılaştıklarında kendisine sarıldıktan sonra yılkı atı romanını kastederek “ Ulan Abbas seksen sayfalık bir roman yazdın ağzmıza……..tın” dediğini anlatmıştı. Ertesi günü biraz geç uyandım önce akrabam PTT müdürü Hüseyin Avni Manacıoğlu ailesini ziyaret edip biraz da şehirde dolaştıktan sonra otelden ayrılırken resepsiyondaki görevli Abbas ağabeyin misafiri olduğumu söyleyerek ücret almamıştı. Hepsi mazide kaldı.

Mektubunuzda “Okumayı çok severim. Okuduğum kitapların ön veya arka boş sayfalarına kitap bittikten sonra yorum yazmadan kapatmam. Niyetim, benden sonra birileri okursa farklı pencereler açmak, bakış açısını genişletmek” diye yazıyorsunuz.

Atatürk’te okuduğu dört bin kitabın sayfa kenarlarına notlar ve açıklamalar yapmış. Bu hareket, kitabı okuyan kişinin nasıl bir dikkatle ve bilgilenerek okuduğuna en güzel kanıtı değil midir?

Benim için çok değerli yorumlarınızla hem beni onurlandırıyor hem de yüreklendiriyorsunuz. Ne kadar teşekkür etsem bu şükran borcumu ödeyemem. Eşim ve ben, size huzur ve mutluluklar dileyerek sevgi selamlarımızı gönderiyoruz. Hep sağlıkla kalınız inşallah.

SUZAN
04.09.2015 23:56:00

Sayın Çapanoğlu;öncelikle şunu belirtmek isterim ki Yozgat'ın geri kalmış, göç veren bir şehir olmasının tek nedeni, Yozgatlıların bir birine hiç bir alanda destek vermeyişi, sahip çıkmayışı, geçmişinizi araştırıp, kendini tanıyıp tanıştırmış olması diye düşünüyorum.

1980 li yıllarda Ankara Bakanlıkta çalıştığım ilk günlerde daire arkadaşlarımızla tanışma esnasında Yozgat'lı olduğumu söyleyince içlerinden biri çok mutlu olmuş, "sizi çok iyi tanıyorum" deyince şaşırmıştım. Nereden tanıyorsunuz? Bizim memleketimiz çok isim yapmış bir şehir değildir dediğimde gülümseyerek; "Abbas SAYAR dan tanıyorum" demişti.Kendisiyle tanışıp tanışmadığımı sorunca. "Adını duydum babamdan ama kendisiyle karşılaşmadım. Siz tanışmış olmalısınız" deyince. "Ah keşke tanışa bilseydim o şahane eserlerin sahibiyle" demişti.Ne kötü ki ben Abbas Sayar'ın ne tür eserler otaya koyduğundan bi haber olduğum için kendimden utanarak konuyu değiştirmeye çalışmıştım.Kendisini sadece otel işletmeni olarak tanıyordum. Sonrada araştırıp değerli bir yazar olduğunu öğrenince bizi yetiştiren edebiyat öğretmenlerimize ve kendime kahretmiştim. Yaz tatillerinde kendi siyasi görüşlerine uyan yazarların kitaplarını önerip okumamızı isterlerdi. Neden önce kendi yazarımızı okumamızı, tanımamızı istemediler? Üç yıllık lise öğretiminde dahi bir kez adını duymamıştım. Hoş o yıllar eğitim öğretim bitmiş, sağ ve sol derdiyle mezun olmuştuk. Söz konusu arkadaşımın tanıması "Odtü" mezunu oluşundandı belkide.

O günden bu güne hep kendi şahsımızı başkalarının tanıtmasına fırsat vermeden şahsiyetimizi araştırmaya başladım. Sizin, geçmiş kültürümüz konusunda yazdığınız yazılarınız bundan dolayı ilgi alanım içindedir.

Okumayı çok severim. Okuduğum kitapların ön veya arka boş sayfalarına kitap bittikten sonra yorum yazmadan kapatmam. Niyetim, benden sonra birileri okursa farklı pencereler açmak, bakış açısını genişletmek. Artık eline kalem alan, her türlü kirli düşünceyi allayıp pullayıp yazıya döküyor.Temel bilgisi olmayan allı pullu yanlışları kitaptan okudum düşüncesiyle tabu heline getire biliyor.

Sizin köşe yazarı olmanız YOZGAT GAZETESİ için büyük bir lûtüf. Çünkü bilgi birikiminiz, kültürünüz, kaleminizin ahengi insanı okumaktan usandırmıyor. Bunun yanında okuyucularınıza nezaket gösterip teşekkür ve teveccühlerde bulunup, alçak gönüllü, nezaketli, letafet sahibi bir yazar olduğunuzu hissettiriyorsunuz.Hiç bir yazar okuyucularıyla alakadar olmaz. Bu sizin ne kadar değerli ve değer veren bir kişiliğe sahip olduğunuzu gösteriyor.

Sizi okuyan herkes de yazma hevesi uyanıyor olmalı. Çünkü bir yazı düşündürüyor ve yazdırıyorsa etkili olmuş demektir. Düşünce düşünceyi doğurur. Bunu kimi kendine saklar, kimileri de paylaşır. Ben deniz paylaşmayı tercih ediyorum ki yazar, kalemini daha çok konuştursun diye.Elbette verilen emeğin sadece sayfalarda kalmadığını bilmek emek verenin hakkıdır. Bu konuda etkili oluyorsam ne mutlu.

İnce ve nazik teklifiniz ile beni çok onurlandırdınız.Yorumlarımı okuyan tüm okurlarınızdan özür dilemek istiyorum. Sizin köşenize misafir olan okuyucularınıza, sizin yazılarınıza layık yorumlar yazdığımı düşünmüyorum. Ben aceleci biriyim. Okur okumaz aklıma eseni yazıp kapatıyorum.

Bir gazetede yazı yazmak için çok zaman harcamak, emek vermek gerekir. Yazının vebali büyüktür.Kaldı ki sizin gibi değerli kalemlerin safhında yer almak haddim değildir. Çok kızdığım meselelerden biri de bu zaten. Eline kalem alan yazar oldu. Ne yazdığından kendi bile bir şey anlamıyor. Okur azaldı, yazan çoğaldı. Okumak tercih işidir ama yazmak tercihle kalmaz vebali büyüktür.Bu bakımdan teklifinizi kabul edecek gücü, birikimi kendimde göremediğim için çok özür dileyerek; Sizlerin yazması bizler için hazine bahşetmektir. Bizler bu hazinelerden payımıza düşeni okuyarak alırız. Misafirin teklifiyle misafirliğe gideni ev sahibi saymaz diye düşünüyorum.

Eşinize ve şahsınıza selamlar, hürmetler.Binlerce teşekkürler...
Saygılarımla Allah'a emanet olunuz.


ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
30.08.2015 14:12:00

Sayın Abdurrahman Yıldırım Beyefendi,
Değerli ve nazik mesajınız için en kalbi teşekkürlerimi arz ediyorum. Yazılarımı lütfedip okumanız beni ziyadesiyle mutlu etti. İzlerken çok güldüğümüz Vizontele filminde hemşerimiz Altan Erkekli Belediye başkanı olarak televizyonu tanıtırken “Zeki Müren’i göreceksiniz” dediğinde Cem Yılmaz da “Zeki Müren de bizi görecek mi?” Diye soruyordu. Bazen keşke öyle bir imkân olsa diyesi geliyor insanın. Sevgi ve selamlarımla sağlık ve esenlikler diliyorum.

SUZAN
25.08.2015 23:04:00

Ne dokunmatik telefonlarımız
Nede havuzlu villalarımız.
Olmasın;
Son model arabalarımız.
Sadece Parlasın;
Gökyüzünde yıldızlarımız.
Sonsuza dek,
Ezan sesiyle çınlasın semalarımız.
Rengarenk;
Çiçekler açsın ovalarımız
Gözyaşı tuzludur;
Sulanmasın bu suyla topraklarımız.
Baş verir,dal vermeyiz,
Yeter artık ağlamasın analarımız.
Ey ahmak!
Vefa baltasıyla kesmedikçe
Kurumaz bizim çınarımız.

Sayın Çapanoğlu, uzunca bir süreden sonra yazılarınızı okudum. Yine duygulandım. Hep geçmiş insanların iyi taraflarını gösteriyor, örnek teşkil ediyorsunuz. Bir insana sayfalarca kitap yazmaktansa yaşam tarzında yansıtmak çok daha etkili olduğunu açıkça belirtmişsiniz.Büyükler her zaman küçüklerin karşısında çok daha temkinli olmalı.hatalı davranmamalılar.Herkes çocuğuna iyi öğretmen arar. Fakat, asıl öğretmen ana- baba ve sosyal çevre olduğunu düşünüyorum.

Allah, herkesi sizler gibi iyi insanlarla tanıştırsın ki vefalı insanlarımız çoğalsın.Sizler vefa örneği gösterip o, ak sakallı yaşlıyı andığınız, örnek olarak aktardığınız için vefa borcunuzu ödüyor vefa örneği teşkil ediyorsunuz. Ne mutlu size ve sizin gibi vefalı insanlara.

Haddim olmadan, yazılarınızdan etkilenip yukarıdaki satırları yazı verdim. Cüretimi bağışlayınız. Dualarınızı Mehmetcikleriniz ve evlatlarımızdan esirgemeyiniz.

Selam ve hürmetler...

Yılmaz Biryıldırır
23.08.2015 12:28:00

Bu yazı çok güzel olmuş Ağabey, o yılların yaşanmışlıklarını ve biriktirdiklerini aktarmaya devam etmeni isterim, aklına, belleğine ve ellerine sağlık

ABDULKADİR ÇAPANOĞLU
27.08.2015 21:37:00

Değerli okurlar, dün 4683 meraklı okuyucu Yozgat gazetesinin internet sayfasına göz atmış. Bunlardan kaçı Köşeme koyduğum âcizane yazımı okumak külfetine katlandı acaba? Her yazar gibi ben de çok kişinin okumasını arzu ederim. Elimden geldiğince birikimlerimi ve araştırmalarımı sizlerle paylaşmaya çalışıyorum, umarım becerebiliyorumdur. Yazım editör tarafından köşeme konduktan sonra merak ediyorum, okur yazımı nasıl buldu acaba? Yapıcı yorumlar hem yüreklendiriyor, hem de büyük mutluluk veriyor. Yorum yazmak zahmetinde bulunan tüm okurlarıma en kalbi teşekkürlerimi arz ediyorum. Değerli okurlarımdan Sayın Suzan Hanımefendi’nin göndermek lütfunda bulunduğu olağanüstü güzellikteki zarif yorumları ise hem beni onurlandırıyor hem de meraklı bazı okuyucularım Suzan Hanımefendinin yorumlarını bir köşe yazısı kıvamında okuduklarını yazıyor veya sohbetlerimizde bana bildiriyorlar. Örneğin Sayın Kadir Ahmet Danıska; “okurlarınızdan yorum yazan Suzan hanım efendiyi de merakla takip eder ve yazılarındaki akıcılık, Türkçe yi kullanışı ve üsluba teşekkür edip lütfen devamını isteyeceğim.” Sayın Veli Köksal; “yorumlarıyla yazılarınıza destek veren SUZAN Hanıma hürmetlerimi sunmayı bir borç biliyorum. Daha önceki yazılarınızdaki "MİLLİ DUYGULARI “dile getiren yorumu, "KURAN" hakkındaki düşünceleri gerçekten insanı durup düşündürecek nitelikte.” Diye yazmışlardı. Suzan Hanımefendinin aşağıdaki son yorumu da bundan öncekiler gibi şüphesiz aynı tat ve aynı letafette. 25 ve 26 Ağustos günleri Yozgat’ta Yozgat Gazetesindeydim. Gazetemiz sahibi Sayın Osman Hakan Kiracı ile görüşmelerimiz sırasında Suzan Hanımefendiyi de andık. Birikimlerini gazetede kendisine ait bir köşede Yozgat gazetesi okuyucuları ile paylaşsa ne güzel olurdu diye arzu ettik. Bu düşüncemizi şimdi buradan hem kendisine hem de yorumlarını merakla bekleyen okuyuculara duyuruyorum. Gazetemiz aracılığı ile en kalbi teşekkürlerimi, saygı ve selamlarımı iletiyor, sağlık ve esenlikler diliyorum.

Abdurrahman Yıldırım
29.08.2015 11:50:00

Abdülkadir Bey,
Yozgat Gazetesinde öncelikle Sizin köşenize göz attığımı, kısacası şimdiye kadar yazdığınız tüm yazıların takipçisi olduğumu belirtmek isterim. Elbette yazılarınızın ne denli hüsnükabul gördüğünü bilmek istemeniz son derece doğal bir şey... Ancak şurası da unutulmamalı ki, mutlaka Sizi takip eden niceleri vardır ve pek kendilerini belirtmek istemezler. Ben de naçizane bu tür okuyucularınızdan birisi olarak ve bu fazlaca seslerini çıkartmaktan çekinen veya sessiz kalmayı yeğleyenler adına Sizi izlemeye devam ettiğimi belirtmek isterim. Selam ve saygılarımla.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ