A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

KAYBOLAN ÇİVİLER

Yıl 1956. Babamın memuriyeti dolayısıyla Kırklareli’ndeyiz. Ben ilkokul 5. sınıf kardeşim 4.sınıf öğrencisiyiz. Evimiz, postaneye yakın bir sokakta. Bahçesinde kuyusu ve bir elma ağacı ile bir incir ağacı olan iki katlı büyükçe bir ev. Bu evi bize vaktiyle Yozgat’ta Ağır Ceza Hâkimliği yapmış olan rahmetli Hıfzı Şişmanoğlu tutmuş. Hıfzı Beyamca, gurbette bizim dedemiz gibi idi. Çok babacan, çok tonton bir insandı. Bazı geceler eşi ile birlikte kapımızı çalıp hadi sizi cennete götüreyim derdi. Cennet dediği yer, Kırklareli’nin parkı. Bizde herkes gibi burada temiz hava alıp ay çekirdeği çitliyoruz. Bu çekirdek çitleme sesi ilk zamanlar bizi çok rahatsız etti. Sinemada herkes çekirdek çitlediğinden filmi doğru dürüst izleyemiyorduk. İnsanoğlu neye alışmıyor ki, zamanla bizde alıştık. Babam hemen Legorn cinsi beyaz tavuklar ve bir horoz aldı. Tavuklarımızdan hemen her gün birkaç yumurta alıyoruz. Babam hafta sonları kasaptan aldığı kemikleri bahçede bir kütük üstünde baltanın tersi ile ezip tavuklara veriyor. Tavukların o kadar hoşuna gidiyor ki kütüğün üzerindeki ezilmiş kemiği kapmak için bilmeden gagalarını baltanın altına uzatıyorlar. Manzaradan çok mutlu olan babam bir yandan kemikleri eziyor bir yandan gülümseyerek “ulan şimdi birinizin gagası baltanın altında kalacak ha” diye onlarla konuşuyor. Yine bir hafta sonu oturma odasında bir şey tamir ediyordu. Bu tamirat için gerekli malzemeleri önceki günlerde temin edip hazırlamıştı. Tamirat işi bitince aletlerini ve aldığı malzemelerden arta kalanları toplamaya başladı. Bende okul ödevimi yapıyordum. Babam kendi, kendine söylendi. “çiviler bu kadar değildi daha fazla olması gerekirdi, farkında olmadan kullandık mı yoksa dökülüp saçıldı mı?” Babam böyle kendi kendine konuşunca annem de etrafa bakındı “başka yok hepsi bu kadar” dedi. Babam “hayır bu kadar değil başka işler içinde lazım olur diye biraz fazla almıştım” dedi. Babam böyle söyleyince ben de oturduğum yerden etrafıma bakındım görünürde çivi filan yoktu. Annem ve babam etrafa bakınmaya başladılar ama etrafta çivi benzeri bir şey yoktu. Kardeşim birden sedirin üstündeki minderi kaldırarak “burada çiviler var” dedi. Hakikaten orada bir avuç kadar çivi vardı. Babam “bu çivileri buraya kim koydu” deyip sorgulayan bir bakışla ikimize baktı. Ben ödev yapıyordum çivilerle bir ilgim yoktu. Ben koymadım ödevimi yapıyordum dedim. Kardeşim ben de koymadım dedi. İkimizde inkâr edince babam o zaman anneniz mi koydu dedi. Sustuk cevap vermedik. Babam bu defa anneme dönerek “sen mi koydun” diyerek mahsustan ona da sordu. Ortada bir yalan olduğundan annem sessiz kaldı. Bunun üzerine anneme “bana bir parça ekmek getir” dedi. Annemin getirdiği ekmeğe bir şeyler okuyup, üfleyip üç parçaya böldü. Sonra bize dönüp “Bu ekmeğe okudum şimdi size verdiğim ekmeği yiyeceksiniz, bu okunmuş ekmek, yalan söyleyenin karnını şişirir. Sabah kimin karnı şişerse o yalan söylemiş demektir” dedi. Çivileri ben saklamamıştım ama kardeşimin karnının şişmesini istemiyordum, daha doğrusu korkuyordum, ya çok şişerde patlarsa diye. “Ben saklamıştım” dedim. Kızacak sandım ama kızmadı yumuşak bir ses tonu ile “neden sakladın oğlum, isteseydin vermez miydim çivi saklanır mı” dedi. Bir şey söylemedim. Babam malzemelerini topladı kaldırdı, konu da kapandı. Ertesi günü hiçbir şey olmamış gibi babam işe bizde okulumuza gittik. Öğlen okul tatil olunca kardeşimden önce eve gelmek için koştum. Eve gelir gelmez anneme “çivileri ben almamıştım anne, kardeşimin karnı şişmesin diye öyle söylemiştim” dedim. Annem gülerek “biliyorum” dedi. Nasıl bildin dediğimde “Çünkü çivilerin minderin altında olduğundan ondan başka hiçbirimizin haberi yoktu” dedi.

30.09.2013
OKUR YORUMLARI
Em. Öğr.Zehra Öztürk
05.10.2013 10:45:00

Sayın A.Kadir Çapanoğlu
Yine güzel bir hikaye. Çocuklukta oluyor böyle yaramazlıklar.Yeterki bir zararı olmasın. Öğretmenlik dönemimizde de ne tatlı yaramaz öğrencilerimiz oldu. Tespitim şudur ki bu yaramaz öğrencilerimin hemen hepide hayatta başarılı oldular. Saygılarımla.

Abdurrahman Yıldırım
03.10.2013 10:11:00

Abdülkadir Bey,
Bir an için, sanki Ömer Seyfettin'in "Kaşağısını" okuyorum sandım. Neyse sonuç güzel bitmiş. Bu yüzden sevindim. Abdülkadir Bey şimdiye kadar okuduğum en güzel yazılarınızdan birisiydi, devamını beklerim. Selamlar ve saygılar.

Rıfat ÇAKIR
02.10.2013 10:31:00

Değerli Hocam. Kaleminiz, üslubunuz ve konularınız o kadar mükemmelki, tüm yazılarınızı okumak için tiryaki ediyor insanı. Size sağlıklı, mutlu ve başarılarla dolu uzun yıllar diliyorum. Ayrıca, o doyumsuz sohbetleriniz için özlemle bekleniyorsunuz. Saygılarımla.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ