A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

İyi bayramlar hocam

Değerli okurlar, Orta öğrenim ve Üniversite yıllarımızda çok değerli hocalarımız vardı. Tıp dalında, hukuk dalında, ekonomi, fizik, kimya ve ilahiyat dallarında dünya çapında isim yapmış Ordinaryus ünvanlı bilim insanlarıydılar. Elbette o zamanlarda da bulunduğu mevkii hazmedemeyen burnu bir karış yukarda öğretim üyeleri de vardı ama bunlar azınlıktaydı tabi. Sandık ki bu hep böyle devam edecek. Sizin de bildiğiniz gibi etmedi.
Durmadan değişen milli eğitim müfredatı ile 2019 yılı itibariyle 137 bin öğretmen açığı ile ve test usulü sınavları ile çocuklarımıza nasıl bir eğitim verebildiğimizi televizyonlardaki yarışma programlarında üzüntü ile izliyoruz.
Daha da üzüntü verici olanı, çocuklarımızı emanet ettiğimiz, nasıl Pof. olduğunu bilemediğimiz bazı öğretim üyelerinin onları bu mevkilere getiren Laik Cumhuriyet ve Atatürk aleyhindeki beyanatlarını da hayretle ve ibretle izliyoruz.
Halbuki yakın tarihimizde, Osmanlı Devleti’nin son yıllarında 2 kez şeyhülislamlık yapmış Haydarizade İbrahim Efendi (1863-1933), Kurtuluş savaşı döneminde İstanbul işgal altındayken Kuva-yı Milliye aleyhindeki fetvaya imza atmamak için Damat Ferit hükümetinde yer almamıştı. Dini hayatta yüce bir mevki olan Şeyhülislam makamına hakikaten layık olanlar, kendilerine teklif edilenler, Damat Ferit’in teklifini istisnasız reddetmişlerdi. Damat Ferit Paşa, kabinesine istediği kadar Nazır (Bakan) bulabilmesine rağmen, Şeyhülislam bulmakta sıkıntı çekmişti.
Dürrizade Abdullah Efendi Şeyhülislam yapılınca tarihe “Dürrizade Fetvası” olarak geçen 11 Nisan 1920 tarihli ve Kurtuluş Savaşına katılan herkesi halifeye isyan ile suçlamış olup bağımsızlıktan yana olanları din düşmanı olarak gösterilen fetvayı imzalamıştı.
Değerli bir Osmanlı din adamı olan Haydarizade İbrahim Efendi, işgal altındaki İstanbu’dan ayrılarak Milli Mücadeleye katılmıştı. Yeşilay Derneğinin de kurucularındandı.
Bu kısa bilgiden sonra gelelim yukardaki başlığın hikayesine: Kamu görevi yapanların, bu görevleri nedeniyle ya da görev yaptıkları yerde işledikleri suçlar nedeniyle savcılar doğrudan dava açamazlar.
2000 yılından önce yürürlükte olan, “memurların yargılanması hakkında kanun” gereğince, bir olay, savcının dava açmasını gerektirecek bir suç mudur karar vermek için dosyayı önce Danıştay 2. Dairesi inceler, eğer yerinde görürse dosyayı savcılığa gönderirdi. Bu uygulama halen Bölge İdare Mahkemeleri ve ikinci derece üst makam olarak da Danıştay tarafında yapılmaktadır. Bunun nedeni de memurların her şikayet üzerine hakimin önüne çıkıp ifade vermesini önlemektir. Bu aşamada Danıştay bir tür süzgeç görevi yapmaktadır.
Bir tarihte Danıştay’a şöyle ilginç bir dosya gelir: İstanbul’un büyük tıp fakültelerinden birisinde yaşlı ve saygın iki profesör koridorlarda karşılaştıklarında birisi öbürüne “iyi bayramlar hocam ”diyor. Her gün hatta gün içinde her karşılaştıklarında bunu tekrar ediyor. Bu “hocam iyi bayramlar” günlerce devam ediyor.
Diğer öğretim üyelerinin ve öğrencilerin de kullandığı koridorlarda tekrarlanan bu çirkin hadise okulda ve okul dışında da konuşuluyor, dedikodu malzemesi yapılıyor.
Kendisine iyi bayramlar denilen hoca sonunda “deliye iyi bayramlar denir” diyerek şikayet dilekçesini veriyor. Hocanın dilekçesi ve hazırlanan dosya, yukarıda anlattığım süzgeçlerden geçtikten sonra yüksek mahkeme Danıştay 2. dairesine geliyor. Yüksek mahkeme üyeleri hocaların kariyerlerini göz önünde tutarak uzun süre bir karara varamıyorlar. Sonunda bu iki yaşlı saygın profesörün hakim önüne çıkarak refüze olmalarını ve basının diline düşmelerini önlemek için bunda bir suç unsuru yoktur diyerek dosyayı kapatıyorlar.
Yüksek mahkeme üyeleri böyle takdir etmişler. Bana kalsaydı ben “iyi bayramlar” diyerek üstü kapalı deli benzetmesi yapan hocaya üniversite senatosunun ya da Rektörünün iyi bir disiplin cezası vermesini önerirdim. Zira dosyayı kapatmakla iyi bayramlar dileyen profesörün yaptığı terbiyesizliğe prim vermiş olmuşlar.
Doğru olmayanı yapmak, kötülüklerin en büyüğüdür (Socrates)
Kötüler, kendilerine tahammül edildikçe daha çok azarlar. (Lev Tolstoy)
Değerli okurlar, “7 Haziran” Yozgat’ımızın canlı tarihi değerli eğitimci ağabeyim Yılmaz Göksoy Hocamızın vefatının ikinci seneyi devriyesi.
1931 Yılında Yozgat’ta doğan hocamız, Erzurum öğretmen okulunu bitirdi. Sivas Cumhuriyet Üniversitesinde ön lisans programını tamamladı. Değişik okullarda öğretmenlik, Çocuk kütüphanesinde de öğretmenlik görevinde bulundu. Gazipaşa ilkokul Müdürlüğü ve Merkez ilköğretim Müdürlüğü, Merkez ilçe Milli Eğitim Müdürlüğü görevlerini yürüttü. 40 yıl süren eğitim hizmetlerinin ardından 1990 yılında emekli oldu.
Cumhuriyetin 50. yıldönümü İl Yıllığında (1973) yılı yayın komisyonu başkanlığı görevini deruhte etti.
Atatürk ve Yozgat; adlı kitabını yayınladı.
Yozgat’la ilgili yayımlar ve araştırmalarda da katkıları da bulundu. 9.TTK’de Atatürk ve Türk Köylüsü tebliğini sundu. Yozgat’la ilgili bütün yayınlara katkıda bulundu. Benim de her konuda engin bilgisine başvurduğum ve ahirete intikal etmiş aile büyüklerimizi hakkında bilgi aldığım kaynağımdı.
Minnet ve rahmetle anıyorum. Mekanı cennet olsun.
***
Mutlu ve huzurlu bir bayram geçirmeniz dileklerimle bayramınız kutlu olsun.

03.06.2019
OKUR YORUMLARI
Oğuz Karlı
03.06.2019 11:09:00

Kıymetli abim, mükemmel bir anlatımla günümüzü, geçmişle örneklemişsiniz. Nerde kaldı o vatanını, milletini, şahsiyetini ve ulvi değerlerini birilerine peşkeş çekmeyen mükemmel insanlar. Maalesef ülkemiz Öğrencilerine araştırma ödevleri yükleyip, sonrada bu araştırmaları kendisinin akademik ünvanları için kullanan güya akademisyenlerle doldu.
Yılmaz Göksoy beyefendi Milli Eğitim Camiasında ismini duyurmuş bir insan. Ben görevim sırasında hizmetlerini bir konuya vesile olarak bakanlık müfettişimden takdirle bahsedilirken öğrenmiştim . Ruhu şad olsun. saygılar sunuyorum. Sevgiyle kalın.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ