A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

İSTANBUL SERENCEBEY YOKUŞUNDAKİ ÇAPANOĞLU SIDIKA HANIM KONAĞI


Çapanoğulları hadisesinden sonra Atatürk tarafından Ankara’ya çağırılan Çapanoğlu kardeşler aileleri ile birlikte kaldıkları Aziziye’den (Kayseri Pınarbaşı) Ankara’ya gelirler. Burada bir sene kadar çok üzüntülü ve sıkıntılı bir yaşam sürerler. Hadiseyi bütün detayları ile inceleyen Atatürk, bu olayda hükümetin de gerekli çabayı göstermediği kanaatine vardığından Çapanoğlu kardeşleri muhakeme edilmeden af eder. Ancak Yozgat’a dönmelerine de izin vermez. Edip Bey’i Kayseri de, Celal Bey’i İstanbul’da, Salih Bey’i de Kırşehir’de ikamete zorunlu kılar. Salih Bey, ağır ceza hâkimliğinden emekli olduğundan Atatürk onun avukatlık yapmasına da izin verir. Atatürk’ün Çapanoğullarını yargılatmadan affetmesinde Karahisarı mebusu Şükrü Efendinin Meclis kürsüsünden yaptığı şu konuşma da etkili olmuştur. “Bu millet isyankâr değildir. Şurada Yozgat’ta isyan çıktı deniliyor. Bendeniz Yozgat isyanını tetkik ettim, sui idare(kötü yönetim) neticesidir. Bakınız efendim Yozgat isyanı yalnız sui idare neticesi de değil, bu Meclisin kendisini gösterememesi neticesidir. Bir İslam cemiyetinin, memalik-i Osmaniye ve İslamiye mümessillerinin burada toplandığını bildirememektir. Neden oraya muktedir adamlar göndermedik, biz daha doğrusu yalnız İcra Vekillerine değil kendimize de kabahat bulmalıyız.”

Celal Bey’in (1860-1935) İstanbul Beşiktaş’taki Serencebey yokuşunda ikinci eşi Ayşe Sıdıka Hanım’ın babasından kalan büyük bir konağı vardır. Ayşe Sıdıka Hanım saraylıdır. Babası sarayın hocalarındandır (öğretmen). Emekli olduktan sonra Yozgat’a yerleşen Celal Bey ve ailesi yazlarını denizi gören bu evde geçirmektedirler. Yozgat’ta ikametine müsaade edilmeyince, İstanbul’da ikamet edilmesine izin verilmesini talep eder ve öyle uygun görülür. İstanbul’a gelişlerini kütüphanemde muhafaza ettiğim kendi el yazısı ile yazdığı günlüğünde şöyle anlatıyor; “Heman iki seneyi mütecaviz bir müddet Aziziye de (Kayseri Pınarbaşı), bir sene kadar da Kayseri de kaldıktan sonra üç yüz otuz dokuz senesi (1923) Kânunuevvelin iptidalarında İstanbul’a geldim. Bizden üç beş ay sonra bütün aile halkı da Aziziye’ye gelmişdi. Bizden biraz evvel refika ile Aliye ile Reşid de İstanbul’a gelmişlerdi. Vazife-i askeriyesini ifa etmek üzere Süleyman’ı Kayseri’de bırakarak Mekki, Lütfiye ve ben de yukarda mezkûr tarihde refikayı takiben İstanbul’a geldik.

Yozgat hadisesinden mütevellid bu gurbetzedelik esnasında yârimiz bile ağyar (yabancı) olmuştu. İnsan denilen şu mahlûk-ı acibin insanlığı, ciddiyeti, samimiyeti ve fedakârlığı böyle bir zaman-ı felakette göstereceği muamele ve ahvaliyle ölçülür.
Felaket zamanlarında geçmedik hatırlarından hiç
Ânin çün bende artık hatır-ı ahbaptan geçtim.

Mutasarrıflıkla Kayseri’ye gelmiş olan Muammer Bey, iki seneden beri alınmamış olan tekaüd maaşımı derhal Kayseri’ye tahvile teşebbüs eylemek ve o sırada hulûl eylemiş olan bayramı da telgrafla tebrik etmek vefakârlığında bulunmuşdur ki, o vakitlerde şu hâl büyük olduğu kadar bir eseri insaniyet ve vefa-perverlikdi. Bunlara aid şükran borçlarımı Kayseri’de hîn-i mülakatta ifa eylemek istediğim halde buna dair bana söz söyletmedikten başka ellerimi tutup öperek evlatlık vazifesini ifaya çalışmak istedim demiştir.
………………………………………..

Şu hatıra yetmiş beş senelik bir ömrün bir emektar-ı devlet ve milletin muhtasaran mahsûl-i fikridir. Bu yetmiş beş senenin elli ve küsur senesi hidemât-ı devlet ve millet de geçmiştir. Yalnız yirmi küsur senesi Rumeli’de, Arabistan’da, Anadolu’da, uzak, yakın, mühim, ehem, mülhak, müstakil mutasarrıflıklarda geçmiştir.
………………………………………….

Hamden, sümme hamden (şükür, yine şükür) asla leke dar (lekeli, ayıplanmış) olmadım. Müstakimâne (dosdoğru), namuskârâne, mesleğime kat’iyen halel getirmedim. Cenab-ı Hak da daima beni muhafaza buyurmak inayetini (lütfunu) diriğ buyurmadı(esirgemedi).
…………………………………………

Şundan ümidvârım ki, bulunduğum yerlerde hukuk-ı’ibadi (kul haklarını) elimden geldiği kadar siyânete(korumaya) çalıştım. Ve devletime, Hükümetime sâdıkane hizmet ettim. İnşallah bundan dolayı me’curum (sevap alırım). Şâyed bilemeyerek kusur etmiş olduğum noktalar varsa Cenab-ı Hak afv buyursun. Şu hatıram da evlâd ü ahfada yadigar olsun. 24 Cemaziyelahir Sene1354-10 Eylül 1351-23 Efrinci Eylül Sene 1935 İstanbul Beşiktaş Mahmud Celaleddin.

Celal Bey, Cidde, Mekke, Tokat, Çorum, Afyon, Amasya mutasarrıflıklarında bulunmuştur. Cidde’ye varışında 19 pare top atışı ile karşılanır. Ağabeyi Edip Bey gibi iyi yetişmiş, dirayetli, bilgili, görgülü bir devlet adamıdır ama Çapanoğulları hadisesinden sonra emekli maaşı da kesilmiştir. Tüm Yozgat’ı yağma eden Çerkez Etem Yozgat’taki konağı da yağmaladıktan sonra yakmıştır. Asıl büyük yağma ise Arapseyfi ve Karatepe çiftliğindeki konaklarda yapılmıştı. Bu konaklar da yağmalandıktan sonra yakılmış, çiftlikte beslenen yarış atları ve büyük ve küçükbaş hayvan sürüleri Ethem’in hempalarınca sürülüp götürülmüş Ankara pazarlarında satılmıştır. İstanbul’a yerleşen aile oldukça kalabalıktır. Birinci eşi Elmas Hanım'dan (1864-1918) olan çocukları, Düriye, Zeynep, Kebire, ikinci eşi Ayşe Sıdıka Hanımdan (1869-1934) olan çocukları, Osman Mekki, Süleyman Sabri, Mehmet Reşit, Aliye ve Lütfiye ile kalabalık bir aile maddi sıkıntı içindedir. İkinci eşi Ayşe Sıdıka Hanım’ın Eminönü’nde bulunan dükkânlarının kira gelirleri ile idare ederlerken çocuklarından Mehmet Reşit hastalanıp hastaneye yatırılır. Tedavi masraflarının altından kalkamayan aile konağı Emniyet Sandığına rehin göstererek bir miktar borç para alırlar. Borç vadesinde ödenemeyince Emniyet Sandığı haciz yoluna giderek evi satışa çıkarır. Celal Bey’in çocuklarından Kurtuluş Savaşı Gazisi Osman Mekki Bey, Başvekil İsmet Paşa Hazretlerine bir mektup göndererek içinde bulundukları şartları anlatır. İsmet Paşanın emri ile borcun ödenmesi bir yıl ertelenirse de ödenmesi mümkün olamaz. Yan taraftaki komşusu, konağı kendisine satmalarını, eğer parayı tedarik ederlerse tekrar geri vereceğini teklif eder, uygun görülüp öyle yapılır. Konağın elden çıkmasına çok üzülen Ayşe Sıdıka Hanım bir süre sonra Eminönü’ndeki dükkânları satarak geri almak isterse de daha önce vaatte bulunan komşu razı olmaz. Bu dükkânlar da zaman içinde teker teker elden çıkarılmak zorunda kalınır
Celal Beyin Kızı Lütfiye Hanımefendi Halamız ile kızı Dr. Solmaz Yanar, Cerrahpaşa Hastanesine yakınlığı nedeniyle Aksaray semtinde ikamet ederlerdi. Bizde o yıllarda Laleli semtinde oturduğumuzdan vefatlarına kadar sık sık görüşme şansımız olmuştu. Lütfiye Halam, ne zaman cennetmekân anneannem Leyla Hanımla bir araya gelse “Kuzum Leyla Hanım Allah aşkına doğruyu söyle hiç isyanı babam çıkarmış olabilir mi” diye üzüntü ile sorardı. Yine fırsat buldukça bir araya geldiğimiz torunlarından 1983 yılında kaybettiğimiz gerçek bir beyefendi olan Yılmaz Çapan ağabeyim ile 2013 yılında kaybettiğimiz kardeşi Seval (Çapan) Ürkmez ablam da eskiden gelen bu alışkanlıkla Beşiktaş’ta otururlardı. Celal Bey’in ailesi ve çocukları ile torunlarının kabirleri de yine Beşiktaş’taki Yahya Efendi Kabristanındadır. Nur içinde olsunlar.

Kaynak: Kızı Lütfiye(Çapan) Yanar (1906- 15.09.1989)
Torunu Seval Ürkmez (ö. 13.02.2013)
Gelinleri Yüksel Çapan(Yılmaz Çapan eşi. Yılmaz Çapan (14.05.1926-06.07.1983)
Osmanlı Mutasarrıfı Çapanoğlu Mahmut Celâleddin (Celal) Bey'in Hatıraları: Prof. Dr. Hakkı Acun, Prof.Dr. Abdulkadir Dündar
Fotoğraf: Araştırmacı yazar Osman Karaca arşivi ( İstanbul Belediyesi fotoğraf arşivinden)

03.06.2016



OKUR YORUMLARI
M. Filiz Ulusoy
05.05.2016 11:25:00

Abdülkadir Bey
Elinize ve aklınıza sağlık, ayaklı kütüphane gibisiniz. Bir de Çapanoğlu Edip Bey hakkında yazarsanız sevinirim.
Saygılarımla

ERCÜMENT ÇAPAN
03.05.2016 18:05:00


Abdulkadir Capanoglu ağabeyimin emeğine sağlık. Celal Çapanoğlu Paşa nın torunu Yılmaz Çapan nın oğlu olarak yazdıklarınızdan çok duygulandım. Kaleminiz hiç susmasın. Büyüklerimiz yattıkca Allah size uzun ömürler versin.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ