Kurtuluş Savaşımızın saygın Paşası ve Türkiye Cumhuriyetinin ilk Başbakanı değerli devlet adamı İsmet İnönünün çok bilinen, tarihe mal olmuş birçok ünlü sözü vardır;
Bir memlekette, namuslular da, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.
Hiç bir ülke yoktur ki, kendi içinden bizim ki kadar hain yetiştirebilsin.
Sizi ben bile kurtaramam
Eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz.
O zaman yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu dünyada yerini bulur.
EOKA (Ethniki Organosis Kyprion Agoniston) Yunanistan'ın Kıbrıs'ta kurduğu bir silahlı örgüt idi. 1963 yılı sonunda Kıbrıstaki Türklere karşı bir soykırıma kalkıştı. 500'e yakın sivil Türk katledildi. Bu sırada Türk tarafının bütün telefon sistemleri sabote edilerek dış dünya ile ilişikleri kesildi. Dünya'nın böyle bir katliamdan haberi olmadı, çünkü adadan haber niteliği taşıyan hiçbir belgenin çıkartılmasına izin verilmiyordu. Türk uçaklarının adaya inişine de izin verilmedi. Bu engellemelerden dolayı bir süre Türkiye'nin elinde yeterli kanıt olamadı.
Sonunda, yaralı bir Türk askerinin alçıları içinde, Türk Dr. Binbaşı Nihat ilhan'ın karısının ve iki çocuğunun küvetteki hunharca katledilen cesetlerinin o ünlü fotoğrafı ile bazı belge niteliğindeki fotoğraflar Türkiye'ye kaçırıldı ve buradan tüm dünyaya yayıldı.
Türkiye bundan sonra sesini yükseltti. Türk jetleri Lefkoşa üzerinde uçmaya başladı. Türkiye'nin o dönemde adaya müdahale etmeye pek gücü yoktu, çünkü böyle bir çıkarma yapmak için donanmamız ve teknolojimiz yeterli değildi. Öyle ki, gerekirse şehir hatları vapurlarıyla bile adaya çıkarma yapılması olasılıkları tartışılıyordu.
Nihayet Başbakan İsmet İnönü Hükümeti, adaya çıkarma yapmaya karar verdi ve eldeki çıkarma gemileri yola çıktı. Tam bu sırada dönemin A.B.D. Başkanı Lyndon Johnson İsmet İnönü'ye bir mektup gönderdi. Bu mektup Türk tarihine Johnson mektubu olarak geçti. Mektupta Türkiye'nin A.B.D. tarafından sağlanan silahları bu çıkarmada kullanamayacağı ve çıkarma yapılması halinde Natonun olası bir Rusya saldırısında Türkiye'yi korumayacağı yazıyordu.
İsmet İnönü bu yakışıksız mektup ve gelişen olaylara cevaben "O zaman, yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu dünyada yerini bulur" gibi iddialı bir söz söyledi. Bu sırada İsmet Paşanın küçüğüm diye hitap ettiği ve yabancılarla her görüşmesinde tercümanı olarak yanında bulundurduğu genç hariciyeci, şimdi emekli Büyükelçi İldeniz Divanlıoğlu (Çapanoğlu) da yanındaydı.
İsmet İnönü, Time Gazetesinin Ortadoğu ve Türkiye muhabiri ve Türk gazeteci Mehmet Ali Kışlalı ile yaptığı görüşmesi sırasında yukarıdaki ünlü sözünü İldeniz Divanlıoğluna kelime kelime yazdırmıştı. Mehmet Ali Kışlalı bu haberi ile Gazeteciler Cemiyetinin yarışmasına da katılmıştı. Yıllar sonra kendini bilmez bazı sözüm ona yazarlar İsmet İnönüyü karalamak için böyle bir söz söylemedi bu bir rivayettir demeye getirdiler ama olayın en canlı şahidi bu gün hayatta ve 82 yaşında (18.02.1933) olan İldeniz Divanloğludur. İsmet Paşanın bütün bu çabasına rağmen maalesef çıkarma gemileri yarı yoldan geri döndürüldü. Bunun yerine 1964'de adaya birleşmiş milletler barış gücü gönderildi ve yeşil hat denen sınırla ada iki kesime ayrıldı. Bu birlik, adada öldürülen Türklerin kaydını tutmaktan başka hiçbir işe yaramadı. Nihayet 1974 Temmuzunda o zaman Başbakan olan Bülent Ecevitin verdiği kararla Türk Silahlı kuvvetleri ve Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı Adaya el koydu.
İldeniz Divanlıoğlu ile ilgili eski yazılarımdan iki enstantaneyi de bu vesile ile aşağıda tekrar sunuyorum.
Bir taraftan Çapanoğlu Muhlis Beyin torunu diğer yandan Divanlıoğullarından Nesim Beyin torunu olan ve Mülkiyeyi (şimdiki siyasal bilgiler fakültesi) birincilikle bitiren Emekli Büyükelçi İldeniz Divanlıoğlunu Rahmetli İsmet Paşa çok sever, minyon tipli olmasından dolayı ona küçüğüm diye hitap ederdi. Yabancı diplomatlarla görüşmelerinde de hep tercüman olarak yanında bulundururdu. İldeniz ağabeyin dediğine göre İsmet paşa, Fransızcayı iyi bildiği halde yine de yanında tercüman bulundurur, tercümeler esnasında geçen süre içinde vereceği cevapları düşünmek için zaman kazanırmış. Eski Cumhurbaşkanlarından Rahmetli Cevdet Sunayın ev sahibi olarak misafir Pakistan heyeti ile yapacağı görüşmede de tercüman olarak İldeniz ağabeye görev verilmiş. On ikişer kişilik gruplar halinde görüşmelere başlanacak. İlk günkü görüşmeye Cevdet Sunay başkanlık ediyor . İldeniz ağabey, Cevdet Sunayın tercümanı sıfatıyla yanında ama protokol gereği biraz geride oturuyor. Cevdet Sunay onu yanına çağırınca o da koltuğunu aynı hizaya çekiyor. Misafirlere kahve ikram edilecek, usul gereği Cevdet Sunay kahvenizi nasıl alırsınız diye tek tek soruyor. Bu arada İldeniz ağabeye de soruyor, oda bir orta şekerli rica edeyim diyor. Görüşmeler sırasında İldeniz ağabey görevi gereği konuşulanları Cevdet Sunaya tercüme ediyor. Yemek için toplantıya ara verildiğinde merdivenlerden inilirken, Cevdet Sunay yanındakilere İldeniz ağabeyi işaret ederek Şu Pakistanlı ne güzel Türkçe konuşuyor deyince, efendim Pakistanlı değil o sizin tercümanınız diyorlar. O da vay kerata birde bana kahve söyletti diyor.
Yıl 1971 Irakın Ankara Büyükelçisi Seyid Davud, o tarihte Dışişleri Bakanlığında Ortadoğu Dairesi Genel Müdür Yardımcısı olan İldeniz Divanloğlundan randevu talep eder. Kısa bir hal hatır faslından sonra sözü Bağdata Büyükelçi olarak tayin edilen Nazif Cuhruka getirerek İldeniz ağabeye tanıyıp tanımadığını sorar. İldeniz ağabey, Nazif Cuhruku iyi tanıdığını, 1.90 boyunda çok yakışıklı bir bey olup, Anadolunun ortasındaki Yozgat şehrinde doğduğunu. Bir ayan ailesi olan Çapanoğullarının torunu olduğunu. Fransızcayı Fransızlardan daha iyi, İngilizceyi ana dili gibi konuştuğunu. Birleşmiş Milletler Topluluğunda daimi delegemiz Orhan Eralpin yardımcılığını, yine Birleşmiş Milletlerde Tarım gıda Konseyi başkanlığını yaptığını. Kardeşi Mahmut Cuhrukun da Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğunu vs. anlatarak epey tafsilatlı bir bilgi verince Seyid Davud şaşırır. Siz Dışişleri mensupları birbirinizi ne kadar iyi tanıyorsunuzder. İldeniz ağabey gülümseyerek Nazif Cuhruk benim teyzemin oğlu der. Çok utanan Seyid Davud İldeniz bey, çok özür dilerim, aman Nazif Beyin kulağına gitmesin. Biz onun resimlerindeki kızıla kaçan saç rengi ve biraz çilli yüzünden dolayı Musevi olabilir mi endişesi ile size sormak ihtiyacını hissetmiştik diyerek üzüntülerini belirtir.
29.07.2015
Bir memlekette, namuslular da, namussuzlar kadar cesur olmadıkça, o memlekette kurtuluş yoktur.
Hiç bir ülke yoktur ki, kendi içinden bizim ki kadar hain yetiştirebilsin.
Sizi ben bile kurtaramam
Eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz.
O zaman yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu dünyada yerini bulur.
EOKA (Ethniki Organosis Kyprion Agoniston) Yunanistan'ın Kıbrıs'ta kurduğu bir silahlı örgüt idi. 1963 yılı sonunda Kıbrıstaki Türklere karşı bir soykırıma kalkıştı. 500'e yakın sivil Türk katledildi. Bu sırada Türk tarafının bütün telefon sistemleri sabote edilerek dış dünya ile ilişikleri kesildi. Dünya'nın böyle bir katliamdan haberi olmadı, çünkü adadan haber niteliği taşıyan hiçbir belgenin çıkartılmasına izin verilmiyordu. Türk uçaklarının adaya inişine de izin verilmedi. Bu engellemelerden dolayı bir süre Türkiye'nin elinde yeterli kanıt olamadı.
Sonunda, yaralı bir Türk askerinin alçıları içinde, Türk Dr. Binbaşı Nihat ilhan'ın karısının ve iki çocuğunun küvetteki hunharca katledilen cesetlerinin o ünlü fotoğrafı ile bazı belge niteliğindeki fotoğraflar Türkiye'ye kaçırıldı ve buradan tüm dünyaya yayıldı.
Türkiye bundan sonra sesini yükseltti. Türk jetleri Lefkoşa üzerinde uçmaya başladı. Türkiye'nin o dönemde adaya müdahale etmeye pek gücü yoktu, çünkü böyle bir çıkarma yapmak için donanmamız ve teknolojimiz yeterli değildi. Öyle ki, gerekirse şehir hatları vapurlarıyla bile adaya çıkarma yapılması olasılıkları tartışılıyordu.
Nihayet Başbakan İsmet İnönü Hükümeti, adaya çıkarma yapmaya karar verdi ve eldeki çıkarma gemileri yola çıktı. Tam bu sırada dönemin A.B.D. Başkanı Lyndon Johnson İsmet İnönü'ye bir mektup gönderdi. Bu mektup Türk tarihine Johnson mektubu olarak geçti. Mektupta Türkiye'nin A.B.D. tarafından sağlanan silahları bu çıkarmada kullanamayacağı ve çıkarma yapılması halinde Natonun olası bir Rusya saldırısında Türkiye'yi korumayacağı yazıyordu.
İsmet İnönü bu yakışıksız mektup ve gelişen olaylara cevaben "O zaman, yeni bir dünya kurulur, Türkiye de bu dünyada yerini bulur" gibi iddialı bir söz söyledi. Bu sırada İsmet Paşanın küçüğüm diye hitap ettiği ve yabancılarla her görüşmesinde tercümanı olarak yanında bulundurduğu genç hariciyeci, şimdi emekli Büyükelçi İldeniz Divanlıoğlu (Çapanoğlu) da yanındaydı.
İsmet İnönü, Time Gazetesinin Ortadoğu ve Türkiye muhabiri ve Türk gazeteci Mehmet Ali Kışlalı ile yaptığı görüşmesi sırasında yukarıdaki ünlü sözünü İldeniz Divanlıoğluna kelime kelime yazdırmıştı. Mehmet Ali Kışlalı bu haberi ile Gazeteciler Cemiyetinin yarışmasına da katılmıştı. Yıllar sonra kendini bilmez bazı sözüm ona yazarlar İsmet İnönüyü karalamak için böyle bir söz söylemedi bu bir rivayettir demeye getirdiler ama olayın en canlı şahidi bu gün hayatta ve 82 yaşında (18.02.1933) olan İldeniz Divanloğludur. İsmet Paşanın bütün bu çabasına rağmen maalesef çıkarma gemileri yarı yoldan geri döndürüldü. Bunun yerine 1964'de adaya birleşmiş milletler barış gücü gönderildi ve yeşil hat denen sınırla ada iki kesime ayrıldı. Bu birlik, adada öldürülen Türklerin kaydını tutmaktan başka hiçbir işe yaramadı. Nihayet 1974 Temmuzunda o zaman Başbakan olan Bülent Ecevitin verdiği kararla Türk Silahlı kuvvetleri ve Kıbrıs Türk Mukavemet Teşkilatı Adaya el koydu.
İldeniz Divanlıoğlu ile ilgili eski yazılarımdan iki enstantaneyi de bu vesile ile aşağıda tekrar sunuyorum.
Bir taraftan Çapanoğlu Muhlis Beyin torunu diğer yandan Divanlıoğullarından Nesim Beyin torunu olan ve Mülkiyeyi (şimdiki siyasal bilgiler fakültesi) birincilikle bitiren Emekli Büyükelçi İldeniz Divanlıoğlunu Rahmetli İsmet Paşa çok sever, minyon tipli olmasından dolayı ona küçüğüm diye hitap ederdi. Yabancı diplomatlarla görüşmelerinde de hep tercüman olarak yanında bulundururdu. İldeniz ağabeyin dediğine göre İsmet paşa, Fransızcayı iyi bildiği halde yine de yanında tercüman bulundurur, tercümeler esnasında geçen süre içinde vereceği cevapları düşünmek için zaman kazanırmış. Eski Cumhurbaşkanlarından Rahmetli Cevdet Sunayın ev sahibi olarak misafir Pakistan heyeti ile yapacağı görüşmede de tercüman olarak İldeniz ağabeye görev verilmiş. On ikişer kişilik gruplar halinde görüşmelere başlanacak. İlk günkü görüşmeye Cevdet Sunay başkanlık ediyor . İldeniz ağabey, Cevdet Sunayın tercümanı sıfatıyla yanında ama protokol gereği biraz geride oturuyor. Cevdet Sunay onu yanına çağırınca o da koltuğunu aynı hizaya çekiyor. Misafirlere kahve ikram edilecek, usul gereği Cevdet Sunay kahvenizi nasıl alırsınız diye tek tek soruyor. Bu arada İldeniz ağabeye de soruyor, oda bir orta şekerli rica edeyim diyor. Görüşmeler sırasında İldeniz ağabey görevi gereği konuşulanları Cevdet Sunaya tercüme ediyor. Yemek için toplantıya ara verildiğinde merdivenlerden inilirken, Cevdet Sunay yanındakilere İldeniz ağabeyi işaret ederek Şu Pakistanlı ne güzel Türkçe konuşuyor deyince, efendim Pakistanlı değil o sizin tercümanınız diyorlar. O da vay kerata birde bana kahve söyletti diyor.
Yıl 1971 Irakın Ankara Büyükelçisi Seyid Davud, o tarihte Dışişleri Bakanlığında Ortadoğu Dairesi Genel Müdür Yardımcısı olan İldeniz Divanloğlundan randevu talep eder. Kısa bir hal hatır faslından sonra sözü Bağdata Büyükelçi olarak tayin edilen Nazif Cuhruka getirerek İldeniz ağabeye tanıyıp tanımadığını sorar. İldeniz ağabey, Nazif Cuhruku iyi tanıdığını, 1.90 boyunda çok yakışıklı bir bey olup, Anadolunun ortasındaki Yozgat şehrinde doğduğunu. Bir ayan ailesi olan Çapanoğullarının torunu olduğunu. Fransızcayı Fransızlardan daha iyi, İngilizceyi ana dili gibi konuştuğunu. Birleşmiş Milletler Topluluğunda daimi delegemiz Orhan Eralpin yardımcılığını, yine Birleşmiş Milletlerde Tarım gıda Konseyi başkanlığını yaptığını. Kardeşi Mahmut Cuhrukun da Anayasa Mahkemesi Başkanı olduğunu vs. anlatarak epey tafsilatlı bir bilgi verince Seyid Davud şaşırır. Siz Dışişleri mensupları birbirinizi ne kadar iyi tanıyorsunuzder. İldeniz ağabey gülümseyerek Nazif Cuhruk benim teyzemin oğlu der. Çok utanan Seyid Davud İldeniz bey, çok özür dilerim, aman Nazif Beyin kulağına gitmesin. Biz onun resimlerindeki kızıla kaçan saç rengi ve biraz çilli yüzünden dolayı Musevi olabilir mi endişesi ile size sormak ihtiyacını hissetmiştik diyerek üzüntülerini belirtir.
29.07.2015
29.07.2015
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ