A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

İKİ MEKTUP (YORUMSUZ)

Artık ameliyat yapmıyorum!

Çok şükür!" 6 yıl tıp fakültesinde okudum, bu sürede sadece 2 -3 bayramı anne babam ile geçirebildim, gerisinde ya ders çalıştım ya intörn nöbeti tuttum. TUS u ilk girişimde kazandım dile kolay 5 sene bir tıp fak. asistanlık yaptım, evimin köşesinde ki fırın 50 kuruşluk ekmeği dilenciye bedava vermezken ben günlerce çocuklarımdan uzak ücretsiz gün aşırı nöbet tuttum.. Asistanlığımda kazandığım para ile ancak geçimimi sağlayabildim.

32 yaşımda üroloji uzmanı olduğumda bir dikili ağacım yoktu. Devlet Hizmet Yükümlüsü olarak atandığımda hayat benim için yeni başlamıştı, eşim özel sektörde çalıştığı için ben tek gittim (eş durumu olmazmış ben stratejik personelmişim), zaten atamamın yapıldığı yere ailesini götüren hiç kimsede yoktu.. Burada yaşayanlar bile gitmenin fırsatını ararken ben onlara doktorluk yapmaya gelmiştim. Ne olsa mecburi hizmetimi bitirir sonra kuraya girer daha yaşanabilir bir yere giderdim! Yinede o kadar güçlü bir enerji ile göreve başladım ki çalıştığım hastanede o vakte kadar yapılmamış ameliyatları yaptım, nefrektomiler, pyeloplastiler, endoskopik cerrahiler…vs, çocuğumu sünnet edermisin? diyen bir kişiyi geri çevirmedim, poliklinikte her gün 30-40 hasta baktım (perifer bir ilde zaten kaç üroloji hastası olur)..
Aradan geçen ilk 3 ayda hastanede en az döner sermaye alan doktorlar arasında ben vardım çünkü hastane ortalamasını geçemiyormuşum daha sonrada hiç geçemedim zaten. Üroloji adına orada yapabileceğim her şeyi yapmama rağmen aldığım döner en azlar arasında olunca ortalamadan döner sermaye alayım diye başhekimin yanına gittim, aslında çok iyi bildiği durumu anlattım, olumsuz yanıt verdi tabi. Enfeksiyon hastalıkları ve psikiyatris arkadaşlar ortalamadan alıyorlar diye çıkışacak oldum, enfeksiyon hastalıkları bakanlık kararı ile alıyor, psikiyatris arkadaşın ise günde 3–5 hastası var mağdur olmasın cevabını aldım (performans sistemi, 3–5 hasta, mağdur, ortalama sanki bir çelişkili durum var ama!). Dahası şuydu “Sizin ise hastanız az da olsa zaten var size ortalamadan veremeyiz başkaları nasıl puan yapıyorlarsa sizde yapın doktor bey”.

Başhekimim aslında sen işini bilirsin diyordu. 1800 maaş, 1500 döner yinede çok şükür, kime isyan edebilirim ki.. Şuan 3,5 yıldır aynı yerdeyim, bu arada bir yıl askerlik hizmeti yaptım, bir revirde üroloji uzmanı olarak tam 10 ay oturdum, rüyamda görsem inanmazdım. Girdiğim kurum içi kuralarda atanamadım çünkü hizmet puanı varmış, benim hizmet puanım ise 7–8 binlerde. Bir yerlerde toplu ürolog ölümü, istifası, emekliliği olmaz ise önümde ki 5–6 yıl da atanmam zor gözüküyor. Bu durumu bakanlıktan bir yetkili ile konuştum: hizmet puanı çok saçma değil mi? çünkü batıda ki kadrolar sabit bu kadrolar boşalmadıktan sonra puanın bir anlamı yok dedim, oda bana istifa etme hakkımın olduğunu, birçok özel hastane olduğunu anlattı, önerisi için kendisine teşekkür ettim. Kendi çıkardıkları yönetmeliklerle, kanunlar ile adam kandırıyorlar, ama kanıyoruz da elden ne gelir önümüzde ki kuraya tekrar başvuracağım. Bu arada aile birliğimi hala sağlayamadım, bunun ise hiç komik tarafı yok. Bunca emekten sonra devletimin beni bu şekilde ödüllendirmesi ne güzel değil mi? ne diyebilirim ki…

Birkaç ay önce ilimiz aile hekimliği uygulamasına geçti, ne kadar pratisyen var ise aile hekimi uzmanı oldu, meğer uzman olmak ne kolaymış, bir yönetmelik çıkarıyorsun sonra seni uzman yaptım diyorsun olup bitiyor. Acilde pratisyen olarak çalışan Nuh kardeşimde aile hekimi oldu, daha 2 yıl bile olmadı fakülteden mezun olalı, 25’ inde. Şimdi o aile hekimi uzmanı bense acilde nöbet tutuyorum. Geçen karşılaştım çok mutlu görünüyordu nasıl olmaz ki 8 bin lira maaş alıyormuş. Abi keşke sende aile hekimliğine geçseydin dedi, bilmiyorum ki Nuh dedim, asistanlık günlerimi, uzmanlığım ilk aylarını düşünmedim desem yalan olur. 3000–3500 maaşımı düşününce ( hani aç açıkta mı kaldık şikâyet ediyoruz ama…) insanın tek duygusu mahcubiyet oluyor, mahcubiyet işte kendine karşı, verilen emeğe, gençliğe, hayata, hayallere duyulan mahcubiyet.

Artık hayat enerjim kalmadı, mesleğimi severek yapmıyorum, artık ameliyat da yapmıyorum. Çok şükür risk yok. Hastalarımı bol sevk ediyorum, ben bu ameliyatı yapamıyorum dediğim bile oldu. Ameliyat yapıp risk aldığımda 3600 kazanıyorum yapmadığımda 3100, neden yapayım ki, yeni mezun pratisyen bile benden fazla kazanıyor. Bir aile hekiminden daha fazla kazanana kadar da yapmayacağım (umarım emekli olmadan olur).

Ürolojiyi seçtiğim için şimdi çok pişmanım, çok severek eğitimini aldığım mesleğime artık küsüm. Ve bunca zaman sonra hala bir dikili ağacım yok, yinede çok şükür. Bu yazıyı sizlere duygu sömürüsü yapmak için yazmadım, zaten sizler için de yazmadım, kendim için de yazmadım. Kazandığım paraya da şuan ki sıkıntılı hayatıma da hep şükrettim. İsyan ettiğimi zannetmeyin. Hakların alınacağı bir yer elbette vardır. Sadece okuduğum Vakıf Guruba asistanları ile ilgili “Asistanlar Vatan Caddesi’ni trafiğe kapattılar” haberi beni çok üzdü. Hekimliğin ayaklar altına alındığı, hekimlerin şamar oğlanı olduğu, yıllarca eğitim almış ve eğitim almakta olan, zor şartlarda çalışan hekimlerin seslerini duyurmak için bir zavallılar güruhu gibi caddeleri trafiğe kapattıkları, her gün abuk sabuk yönetmelikler ile sıkıştırıldıkları, sermayenin kölesi halkın ise oyuncağı olduğu bir ortamda aklıma ne geldiyse yazdım. Yazımın sonuna ismimi yazmayacağım, utandığım için yazmayacağım, mahcup olduğum için yazmayacağım, bir hiç olduğum için yazmayacağım..
***********************************************

Bende Yozgatlıyım

Ben henüz 20 yaşındayım. Ankara'da üniversite öğrencisiyim. Uzun yıllar önce Yozgat’tan göç ettik.
4 kardeş olunca yetmedi Yimpaş’ın kriz döneminde ki, zaten yatmayan maaşı, İŞSİZLİK ve olmayan AİLE PLANLAMASI bizi çok başka yerlere ekmek aramaya itti. Bir köyü bir de Yozgat’tan başka yer bilmeyen annem, uzun süre ağladı 'ben buraları sevemedim' diye. Her şey geldi geçti bizim gibi uzun yıllar önce taşınan kuzenlerimle konuşuyoruz. İyi ki taşınmışız oradan, yoksa şuan sen evlenmiş iki çocuk annesi 20 yaşında bir genç kız, ben lise caddesinde volta atan işsiz. Sen dünyayı sadece Yozgat kadar sanan habersiz, annem komünizmin görüş değil, ağza alınmayacak YASAKLI söz sanan bilgisiz, babam namusun etek boyuyla ölçülmeyeceğini anlayamayacak kadar cahil olarak kalırdı diye. Ama 5 kişilik sohbet böyle bitmedi. Dedik ki; biz fırsatımız olunca Yozgat'a iz bırakacağız, biz fırsatımız olunca kütüphane açacağız, biz insanlara habersiz oldukları dünyayı getireceğiz, biz oraya yapılmayan yatırımı yapacağız, her yıl yenilenen lise caddesi kaldırımı yerine kütüphane açacağız. Öyle çocuklar yetiştireceğiz ki ahlakı namusu tabuları korkuyu baskıyı aşacak aştıracak. Umarım bir gün orada öğretmen olurum. Belki sınıfı değil belki velimi değil belki okul idaresini değil ama sadece bir çocuğa dahi kaliteli insanlığı, başkasına saygılı hoşgörülü olmayı, çalışkanlığı, açık sözlü olmayı öğreteceğim inanıyorum. Belki bunları yapamam ya da yapamayacağız ama lütfen bilinçli bireyler olarak böyle geldi böyle gider demeyelim. Böyle gitmemesi bizlerin elinde. Lütfen bu şehre bu halka bu nesil’e sahip çıkalım.

cemile – Yozgat gazetesi 17.01.2014 01:17


Yazarın notu; yazımlarıma lütfedip yorum gönderen tüm okuyucularıma teşekkürlerimi arz ederim.

20.01.2014


OKUR YORUMLARI
Adınız ve Soyadınız
21.01.2014 10:47:00

Çok güzel dosttum. Aydının görevi yaşadığı ortamı aydınlatmaktır. Siz de bu görevi yerine getiriyorsunuz. Anadolu basını gerçeklerin aynasıdır. Bir uyanırsa Anadolu karanlıklar sinecek yer arar. Eline kalemine sağlık.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ