A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

İKBAL VE İHTİRAS -SİYASETTE UÇKUR MESELESİ

Değerli okurlar, önceki yazımda bundan 66 yıl önce Tokyo Büyükelçiliğimiz konutunda yaşanan bir rezaleti anlatmaya çalışmıştım.   Adnan Menderes Hükümetinin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Refik Koraltan'ın hakaretlerine maruz kalan Büyükelçimiz Süreyya Anderiman ve eşi Nükhet Hanım’ın 28 Eylül 1959 günü gerçekleştirdikleri intiharlarını elde ettiğim bilgiler ışığında sizlerle paylaşmıştım. Bu yazımda yine Menderes hükümetinin Devlet ve Dışişleri Bakanı olan Fatin Rüştü Zorlu’nun “alenen” yaşadığı rezaletten bahsedeceğim.

Şurası gerçekti ki, dürüst vakanüvisler (tarihçiler), Cumhuriyet döneminde ATATÜRK ve İSMET PAŞA’DAN sonraki dönemde siyasi, dini ve ahlaki yozlaşmanın Demokrat Partinin iktidara gelmesiyle başladığı konusunda hemfikirdirler. Mütedeyyin halkımızın dini duygularını kullanarak iktidara gelen parti yöneticileri bir yandan şahsi menfaatlerinin peşinde koşarken bir yandan da yüz kızartıcı birliktelikler yaşadılar.  İktidar sahipleri “muktedir olan biziz, mademki muktediriz her şeyi yaparız” gibi çarpık bir hevesin esiri olup evli kadınlara göz koydular. Bizim nesil bunlara bizzat şahit oldu.

Bunlardan birisi olan Devrin Başbakanı Adnan Menderes, bir yandan Türk Beşleri (*)diye anılan efsanevi müzisyen ve bestecilerden orkestra şefi Hasan Ferit Alnar'a "karını boşa ben alacağım" diyerek ayırdığı opera sanatçısı Ayhan Aydan ile birlikte olurken son on yıllık yaşamında da İstanbul Emniyet Müdürü Ferit Sözen'in karsıyla birlikte oluyordu. Suzan Hanım’ın oturduğu Belveder Apartmanı’na gidip zili çalıyor. Suzan Hanım, sokakta Adnan Bey’in arabasını gördüğünde de kocasına “Hadi Ferit sen arka odaya geç” diyor, o da geçiyordu. Bunlar Yassıada duruşmalarında da teferruatı ile anlatıldı.  Gazete sayfalarında da uzun uzun yazıldı,

Başka bir birliktelik de Menderes Hükümetinin Devlet ve Dışişleri Bakanı olan Fatin Rüştü Zorlu ile hariciyeci Orhan Kutlu'nun eşi Vesamet Kutlu arasında aleni yaşanan ama pek bilinmeyen birliktelikti. Evli bir bakanla aşk yaşayan yine evli bir kadının birlikteliği. Bu konuda gazetelere pek yansımamış bölük pörçük bilgileri bu yazımda bir araya getirmeye çalıştım.

Vesamet Hanım, gazeteci Emin Çölaşan'a, verdiği röportajında Çölaşan'ın damdan düşer gibi sorduğu "peki efendim. Siz Fatin Rüştü Beyin metresiydiniz. Herkesin gözünde böyleydiniz. Acaba bu metres sözü sizi utandırmıyor mu?" sorusuna şöyle cevap vermiştir:

 "Siz ömürsünüz vallahi Emin Bey…Metres aslında çok güzel bir söz. Fatin'i inciten aslında o olmuştur. Amerika'da bir kokteylde bir Amerikalı döndü bana çok güzel bir kompliman yaptı. Fatin'de yanımda. “Ne kadar güzel bir metres de la maison" dedi. Fransızcada bu 'ev hanımı' anlamına gelir. Bende döndüm gayet güzel "ben metres de la maison değilim, ben Fatin Beyin metresiyim, bir hata ediyorsunuz" dedim. Metres aslında güzel kelime fakat Türkiye'de kötü anlamda kullanılıyor."

Fatin Rüştü Zorlu, II. Abdülhamit döneminde mirliva (tuğgeneral) olarak orduda görev yapan İbrahim Rüştü Paşa'nın oğludur. Atatürk'ün Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras'ın kızı Emel Hanım'la evlenmiştir.

Bu evliliğe giden süreç, Tevfik Rüştü Aras'ın eşi Makbule Hanım'ın Fatin Rüştü Zorlu'yu Alman Büyükelçiliği tarafından verilen bir davette görmesiyle başlar. Fatin Rüştü'yü çok beğenen Makbule Hanım, Tarım Bakanlığı Müsteşarı Atıf Benderlioğlu'nun eşi Rukiye Hanım'la kendisine haber gönderir. (Kısa bir bilgi; Rukiye Hanımefendi rahmetli halam Muzaffer Divanlıoğlu’nun ahbabıydı. Atıf Bey, Sümerbank Müşavir Avukatlığı, Serbest Avukatlık, Ankara Belediye Başkanlığı, 10. Dönem Ankara, 11. Dönem Yozgat Milletvekilliği ile Millî Eğitim Bakanlığı yaptı. 27 Mayıs Darbesi'nden sonra Yassıadada 10 yıl hapse mahkûm edildi. 1964 yılında aftan faydalandı. 1950 yılında, rahmetli babamın İş Bankasına intisabı için tavassutta bulunmuştu.)

Fatin Rüştü'nün durumu annesine açması ile birlikte Hatice Güzide Zorlu, aracılık yapan Rukiye Hanım'ı da yanına alarak Emel Hanım'a görücü olur. Aileler, izdivaç konusunda anlaşır. Fakat bu yeterli değildir. Çünkü Atatürk'ün de onayını almak gerekmektedir.  Atatürk, Fatin Rüştü'nün babası Rüştü Paşa'yı yakından tanır, sever ve saygı duyardı. Oğluna da değer verirdi. Durumu öğrenince iki gencin evlilik kararını memnuniyetle karşılamış hatta düğünün Dolmabahçe Sarayı'nda yapılması talimatını vermiştir.

29 Ekim 1933 tarihinde (Cumhuriyetin 10'uncu yıldönümü), Ankara Palas'ta yapılan bir törenle Fatin Rüştü, Emel Hanım'la nişanlanır. Nişan yüzüklerini Atatürk takar. 1934 yılında da Dolmabahçe Sarayı'nın küçük muayede salonunda düğün merasimleri olur. Devletin önde gelen idarecileri, yabancı görev şefleri ve büyükelçilerin katıldığı törende Atatürk, açılış dansını gelinle yapar. Ve düğün hediyesi olarak da Emel Hanım'a elmas broş ile yüzük takar.

Vesamet (Apayık) Kutlu: Fatin Rüştü Zorlu’nun deyimiyle “fındıkçı mavi boncuk”. 1920, İstanbul doğumlu olup orduya harp malzemesi teminle görevli askeri mühendis bir babanın kızıdır. Ağabeyi süvari subayı Cahit Apayık, bir dönem İsmet İnönü’nün yaverliğini yapmıştır. 1926 yılında Ankara ya gelirler. Şimdi AVM yapılan eski Kızılay binasının hemen arkasında, İzmir Caddesi'nde bahçeli bir evde otururlar. Bir süre sonra, Ankara Kız Enstitüsü'nde okumaya başlar. Parlak bir öğrenci değildir 17 yaşına geldiğinde dans düşkünlüğü yüzünden, annesi "Bu kız bir gün evden kaçacak" diye düşündüğünden 17 yaşında apar topar 28 yaşında olan hariciyeci Orhan Kutlu ile evlendirirler ..

Kocasının tayini Amerika'ya çıkar 1937 yılında giderler. 1945 yılına kadar orada kalırlar. Bir kızları doğar. Washington’da 10 Nisan 1945’te Ayşe Reha (Hutin) adında bir kızı olur. 1945’te Ankara’ya döner ancak hemen ev bulamazlar. İki yıl kadar Ankara Palas da günlüğü 12 liradan kalmaya başlarlar.

Hariciye Köşkü'nde bir balo verilir. Bu baloya Fatin' Rüştü Zorlu ile eşi Emel de gelirler. Fatin kahramanımızın (Vesamet) yanına gelerek Fransızca olarak yanındakilere " Madamla beni tanıştırır mısınız lütfen “der. Ardından yine Fransızca olarak "Madam, benimle dans eder misiniz? “Diye sorar, o da Fransızca "Memnuniyetle" der. Dans etmeye başlarlar. Fatin Rüştü ile biraz uzun süren dansları, Mevhibe İnönü’nün direktifiyle ağabeyi tarafından yapılan vals teklifiyle kesilir.

Bozulan Fatin Rüştü, sonradan onu yine dansa kaldırır ve “Cahit’i iyi tanırım, siz kimsiniz?” der, “tesadüfen ağabeyim olur.” cevabını alınca onu kucaklayıp çevirir ve “o küçük kız demek ki bu hale gelmiş!” diye haykırır.

Fatin Rüştü ve eşi Emel Hanım da o yıl Beyrut'tan dönmüşlerdir. Kocası gibi o da hariciyecidir. Sık sık görüşmeye başlarlar. Öyle ki haklarında dedikodu dahi çıkar... 1947’de Vesamet Hanımın kocası Hindistan’a atanır ama Hindistan'da elçilik yoktur. Vesamet Hanım, bu tayinin onları uzaklaştırmak için kasten yapıldığını düşünmektedir. Nitekim, bakanlık dedikodulara engel olmak için onları bilerek uzaklaştırmıştır.

Gitmeden birkaç gün önce Fatin Rüştü hışımla otele gider ve ağlayarak “bu kadar yıldır peşinde olduğumu hala anlamadın mı?” der, Vesamet ise bunun olamayacağını, küçük bir kızı olduğunu ve onun kendisine ihtiyacı olduğunu söyler. Fatin, Rusya’da görevdeyken aldığı ve yakın çevrede alay konusu olan kol düğmelerinden birini çıkarıp “bu taşlardan biriyle yüzük yaptır ve parmağında taşı!” der ve Vesamet, o gün bir Ermeni ustaya yüzüğü yaptırır. Fatin’in “Hindistan’a gitme, eşim benden ayrılacak demesine rağmen Hindistan’a gider.

Hindistan’a gittikten sonra mektuplaşmalar başlar…Vesamet hanım bir mektubunda “sana bu mektubu âdem pijamasıyla (çıplak) yazıyorum.” diye yazar. “Keşke bu mektubu bana âdem pijamasıyla kendin verebilseydin.” diye karşılık gelir. Vesamet Hanımın eşi bu mektubu yakalar, tartışırlar. Eşinin yasaklamasına rağmen mektuplaşacağını söyler. Evliliğinde ilk sarsıntı yaşanır. Fakat kocasını dinlemez ve mektuplaşma sürer. Kocası ondan erken gidip mektupları almaya çalışır. Adeta kim erken giderse mektubu kapmaktadır. Gelen mektuplardan birinde iki resim vardır. Vesamet’in deyimiyle çok güzel olup fotoğrafçı vitrininde aylarca kalmışlardır.

Vesamet Hanımın eşi, 1951’de konsolos olarak Cenevre’ye atanır. Artık şehvet dolu mektuplar kesmez. Genel müdür seviyesindeki Fatin Rüştü, hemen oraya gelir. Nerede ise her hafta sonu Fatin Rüştü uçakla Cenevre ye gelmeye başlar. Tam üçlü bir ilişki yaşanır. Öyle ki birlikte yemekler yenir. Kadehler kalkar. O kadar güzel ilişkileri vardır.  Bir gün Fatin “sen gelmezsen ben yanına geliyorum” diye baskı yapınca Vesamet Fatin'in kaldığı otele gider ve birlikte olurlar. Artık aşkları yatakta yaşanmaya başlamıştır. Hamile kalır, kocasına durumu anlatır ve çocuğu aldırır ardından valizini toplar ve İstanbul’a, ağabeyinin yanına döner. .  Fatin daha sonra politikaya girer ve dış işleri bakanı olur.

İlişki bitmez bu sefer İstanbul Çınar Otel’de buluşurlar. Çınar otelde aşk devam eder Vesamet, kızının doğum günü için Cenevre’ye gider ve kocasıyla görüşür. Mahkeme iki yıl deneme süresi verip onları ayırmamıştır. Eşi onu etkiler ve yeniden denemeye karar verirler.

Fatin rüştü ise artık Paris’te NATO büyükelçisi olmuştur Eşi Emel Hanımla birlikte Paris’e giderler. Vesamet Hanımla sürekli görüşmektedirler. Paris’ten arar, 6 saatlik görüşmede hem tartışır hem ağlaşırlar. Vesayet hanımda da Paris'e gider.

Diplomatik bir yemek davetinde Fatin ve  Vesamet Hanım  yan yana gelir fakat mesafeli davranıp bozuntuya vermezler. Bu sefer Vesamet Hanım Cenevre ile Paris arasında mekik dokur. Henüz boşanma daha gerçekleşmemiştir. Artık bu ilişkiden Fatin Rüştünün eşinin de haberi vardır. Fatin karısından çok korktuğu için bir türlü boşanma lafını açamaz ama eşinden boşanmaya karar verir. Ancak mahkeme 2 yıl bir deneme süresi verir.  Vesamet, 1954’te eşiyle birlikte yurda dönecektir. Kızını alıp önden gemiyle dönüş için Roma trenine biner. Trene ondan habersiz elinde çiçekle Fatin de binmiş, ona sürpriz yapmıştır. Dönüşü erteleyip Capri adasına gider ve bir ay birlikte olurlar. Kızı reha da onlarladır. Fatin, onlara hediyeler alır ve özellikle kızına kendisini sevdirir. Bu hediyelerden biri, bir havlu olup daha sonra kızı bu havluyu kullanmasını istemeyen babasına “ama bana onu Fatin aldı!” diyecektir.

Vesamet, sevgilisinin politikada kalmasını istememektedir. Fatin Rüştü ise her seferinde bırakacağını söylemekte fakat siyaseten zor günler geçiren Menderes’i yalnız bırakamamaktadır. Derken Fuat Köprülü’nün yerine 1957’de dışişleri bakanı olur. Fatin bakan olur ama eşi Emel Hanım Paris'te kalmaya devam eder.  Fırsattan istifade Fatin Bey ile Vesamet Hanım karı koca hayatı yaşarlar. Emel Paris’ten Türkiye’ye dönünce Vesamet buna çok kızar ve İsviçre’ye kızının yanına gider, bir daha Türkiye’ye dönmez.  Dönmez ama Bakanın her yurt dışı gezisinde her yerde çekinmeden aşklarını her yerde yaşarlar. Her gün defalarca telefon ile görüşürler.27 Mayıs ihtifalinden birkaç gün önce gene Paris'te birlikte olurlar. Ve Fatin Türkiye ye döner. Bu son buluşmaları olur.

Ülke gittikçe gerilmektedir ve nihayet 27 Mayıs 1960’ta ihtilal olur. Vesamet, merak etmekte fakat haber alamamaktadır. İleride dışişleri bakanı olacak olan diplomat Hasan Esat Işık eli ile gönderdiği fakat yerine ulaştırılmayan son bir mektupta “bunların hepsi geçer, sen sadece yaşamaya bak.” diye yazmaktadır. Yargılanan Fatin Rüştü, 1961’te Adnan Menderes ve Hasan Polatkanla birlikte idam cezasına çarptırıldı.  Vasiyet olarak yazığı son mektubunda “anne, siz sevdiklerimi muhafaza edin ve Allah’ın inayetiyle onların huzurunu temin edin.” cümlelerinde ima yoluyla Vesamet’i annesine emanet eder. Bu cümleleri okuyan eşi Emel Hanım’ın “bak hala onu düşünüyor.” dediği söylenir.

Ankara'da olanlar bilir Şili Meydanı vardır. Atatürk bulvarından Kuğulu park kavşağına geldiğinizde sağa dönen -şu anda ters yön- yol tam o meydana çıkar. Küçük bir meydandır. Meydanı kuzeyden çevreleyen beyaz bir ev vardır. O ev Fatin Rüştü Zorlu'nun Vesamet Kutlu'ya hediye ettiği evdir. Ancak burada oturmak kısmet olmaz. 1956 Yılında Vesamet hanım Avrupa ya gider ve bir daha dönmez.

(*)Türk müziğinin evrensel düzeye ulaşmasını amaçlayan bu hareketin içerisinde yer alan Cemal Reşit Rey, Ulvi Cemal Erkin, Ahmet Adnan Saygun, Hasan Ferit Alnar ve Necil Kazım Akses daha sonra Türk Beşleri olarak anılırlar. Batı müziği yapısı içerisinde klasik Türk müziği ve Türk halk müziğinin renklerini kullanmayı amaçlamışlardır. Türk beşleri olarak adlandırılan bu sanatçılar Atatürk tarafından yurt dışına gönderilmiştir. Gönderilme amacı oradaki sanatı ve kültürü öğrenip Türkiye'ye uyarlamak olmaktır.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ