Vaka-nüvis-i ümem.

Gelecek olduğunu bilseydi neslinden,

Almadan boşardı Havva'yı Hz. Âdem. (Neyzen Tevfik Kolaylı)

Vaka-nüvis-i ümem: Ümmetlerin tarihlerini yazanlar” ya da “tüm insanlığın tarihini yazanlar anlamında.

Değerli okurlar, arşivimi karıştırırken rahmetli Neyzen Tevfik’in yukardaki dizlerine rastladım. Arşivim derken, Türkiye’nin önde gelen kuruluşlarında satınalma müdürlüğü yaptığım dönemde 1907 yılında İsveç'in Göteborg, şehrinde kurulmuş dünya çapındaki SKF 'İsveç Rulman Fabrikasının üstüne ismimi bastırarak hediye ettiği 1985 yılı ajandasını kastediyorum.

Öğünerek söyleyebilirim ki İstanbul Karaköy Perşembe pazarında iyi isim bırakmış ara sıra da olsa hatırlanacak birkaç satınalmacıdan biriyim. Bu ve bunun gibi ajandalarımın içinde neler var neler.  Ataköy’de aynı katta oturduğumuz bir komşumuz vardı. O yıllarda Vakıfbank müdürü olan “Sayın Bülent Kurtdedeoğlu.” ‘O’ da benim gibi arşivciydi. Çantalar dolusu gazete kupürlerini görünce çok şaşırmıştım, sağlıklar diliyorum.

Yaşam dönemi “geç Osmanlı ve erken Cumhuriyetin hızlı sosyal değişimi ile dini-modern çatışmaları ve bürokratik yozlaşma dönemine isabet eden (1879–1953) Neyzen Tevfik’e ait bu dizeler onun hiciv yönünü yansıtan, sert bir toplumsal eleştiri içeriyor.

Rahmetli Neyzen, şunu demek istemiş; “Ümmetlerin tarihlerini yazan tarihçiler, Âdemin, kendi soyundan gelecek insanlığın bu kadar kötü işler yapacağını bilseydi, Havva’yı daha almadan boşar, insan neslinin ortaya çıkmasına izin vermezdi.”.

Neyzen, insanlık tarihinin sefaletini, zulmünü, açgözlülüğünü, yani “neslin gidişatını” düşünerek ironik bir ifade kullanıyor.  İnsanlık tarihine bakıp insanların yaptıkları kötülüklerden dolayı pişmanlık duyar gibi ironik bir tavır sergiliyor. Kendi neslini ve insanlığı hicvediyor: İnsan bu kadar adaletsizlik, açgözlülük ve kötülük üretecekse, Âdem’in Havva ile beraberlik kurmaması daha hayırlı olurdu, diyor.

Bunun bir benzerini de Süleyman Nazif Enver Paşa'nın babası Ahmet Paşa’ya söylemiş; Bir sohbet de Ahmet Paşa “ben hayatımda harama uçkur çözmedim” deyince, Süleyman Nazif dayanamaz, "Paşam keşke helale de çözmeseydin de şu Enver doğmasaydı" demiştir.

Neyzen Tevfik’in birçoğunu ezbere bildiğimiz taşlamalarında özellikle sivri diliyle işaret ettiği toplumsal ve ahlaki yozlaşma örnekleri önemli bir boyut. Bunları siyasi, sosyal ve ekonomik bakış açımızla incelersek hem onun edebi tavrını hem de dönemin sosyal panoramasını daha iyi anlayabiliriz.

Onun şiirlerinde özellikle şu temalar öne çıkar:

Dinî riyakârlık ve çıkarcılık: Neyzen’in en çok hedef aldığı gruplardan biri, dinin özünden uzaklaşıp çıkar amacıyla kullanan hocalar, softalar ve yobazlar. Onları sert bir dille eleştirir.  Örneğin bir taşlamasında, namaz ve oruçla gösteriş yapanların içki, kadın ve para düşkünlüğünü hicveder. Burada bilinçli olarak küfürlü, argo sözcükler kullanıyor, çünkü bu ikiyüzlülüğün “ahlak” kılığı altında saklanmasını kırmak ister. Onun için en büyük yozlaşma, kutsal değerlerin ticarete ve gösterişe alet edilmesidir.

Devlet ve bürokrasi yozlaşması: Osmanlı’nın son döneminde rüşvet ve adam kayırmacılık sıradanlaşmıştı.   Rüşvet, kayırmacılık, makam düşkünlüğü ve çıkarcılık, onun taşlamalarının hedefi olmuştur.  Özellikle Osmanlı’nın son döneminde çöken düzenin içine sinmiş bu çürümüşlüğe karşı sesini yükseltir. Yüksek makamlarda oturan ama iş bilmeyen yöneticileri sert argo ile alaya alır: “makamın büyüklüğünü adamlık sananları” yerin dibine sokar.

Toplumsal ikiyüzlülük: “Ahlak” diye dayatılan normların aslında birer gösteriş ve maskeden ibaret olduğunu hicveder. İnsanların dışarıda erdemli görünürken özel yaşamlarında yozlaşmalarını hicveder. Bir dizesinde, “namus” diye ahlak dersi verenlerin aslında kendi özel hayatlarında rezillikler yaşadığını söyler. Burada kaba dil, maskeyi düşürmek için kullanılır: süslü bir eleştiri, sahtekârları sarsmaz ama bir küfür, aynayı suratlarına çarpar.

Zengin–fakir uçurumu ve sınıfsal adaletsizlik: Saray ve çevresindeki safahatı, zengin yaşam tarzını, sokaktaki açlık ve sefaletle yan yana getirerek toplumsal çelişkiyi kıyaslarken, oldukça sert bir dil kullanır.  Sokaktaki açlığı fakirlerin alın terini yiyenlerin “şatafatlı sofralarını” anlatırken sözcükleri bilerek kabalaştırır; çünkü bu adaletsizliği edebi incelikle değil, yumruk gibi göstermek ister.

Hürriyet ve bireysel özgürlüklerin kısıtlanması: Neyzen, düşünce ve ifade özgürlüğünü kısıtlayanlara karşı öfkelidir. Bu yüzden çok kez başı devletle belaya girmiştir; ama hicivlerinde geri adım atmamıştır.

Yukarda bahsettiğim başlıklar, onun taşlamalarında sıkça karşılaştığımız ahlaki ve sosyal çöküş göstergeleridir.

Onun dilinin bu kadar “argo” olmasının sebebi, bilinçli bir tercihtir. Yani toplumsal ikiyüzlülüğü, sahtekârlığı veya sözde “ahlakçılığı” eleştirirken, en kaba ve sarsıcı ifadeleri özellikle seçer. Aslında edebi üslup olarak şok edici, kırıcı ve çarpıcı sözcükleri kullanıyor. Çünkü amacı, sıradan hicivle yetinmek değil; toplumu sarsmak, düşündürmek ve güldürürken rahatsız etmektir.  Bu sözler bireysel bir hakaret gibi görünse de Neyzen’in amacı genellikle tek bir kişiyi küçük düşürmek değil, bir zihniyeti, bir sınıfı ya da bir toplumsal tutumu alaşağı etmekti.

Sert ve kaba argo, onun için bir tür silahtı: “Edepli” görünmeye çalışan ama içten içe yozlaşmış insanları çırılçıplak göstermek için. Bu yüzden onun taşlamaları edebi çevrelerde hem çok değerli hem de çok tartışmalı olmuştur.

Rahmetli Can Yücel’in yıllar önce ODTÜ’nün üç bin kişilik mimarlık amfisinde yaptığı bir konuşmasında ön sıralarda oturan hanım hanımcık bir kız öğrenci parmak kaldırıp Can Yücel’e şöyle sorar: “Can Bey, bizler şiirlerinizi ve düşüncelerinizi çok beğeniyoruz, size büyük bir saygı duyuyoruz ama konuşmalarınızda çok fazla küfre ve argoya yer veriyorsunuz, küfürlü konuşmasanız olmaz mı?” Can Yücel önce susar, sonra yavaşça doğrulur, o kocaman ellerini kürsünün üzerine koyup: "Küfür, burjuvazinin ağzında bir lağım çukurudur. Küfür, işçi sınıfının ağzında bir çiçektir!” deyince salonda müthiş bir alkış kopar.

Okuduğumuzda ya da duyduğumuzda hoşumuza giden böylesi küfürlü, aşağılayıcı dil, tarihsel bağlamda incelenebilir ve edebi/siyasî işlevleri açıklanabilir; ama bu tür söylemlerin hedef gösterme ve kişisel incitme riski olduğunu da akıldan çıkarmamak gerekir. Bu dizeleri doğrudan tekrar ederken dikkatli olmak yerinde olur diyorum.

Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ