A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

HİÇ UNUTAMADIĞIM BİR 10 KASIM

1971 yılı 10 Kasım Çarşamba günü sabahı bir işim için Ankara’ya gidiyorum. O yıllarda İstanbul'daki bütün otobüs firmalarının yazıhaneleri Lalelideydi. Otobüsler, saati gelince yazıhane önüne gelir yolcularını alır sonra da Hareme uğrayıp orada bekleyen yolcularını da alıp yola devam ederdi. Şimdiki gibi öyle aktarma istasyonları filan yoktu.

Otobüs Firmaları içinde Sinemalı Güven ve Sinemalı Civan isimlerinde iki otobüs firması vardı. Otobüslerin ortasına isabet eden tavana monte edilen 8 mm sessiz film oynatan sinema makinesi ve hemen şoförün arkasında tavana monte edilen açılır kapanır perde vardı. Gecenin ilerleyen bir saatinde muavin (o zaman daha hostesler yoktu) bunları monte eder yolculara siyah beyaz film gösterirlerdi ki bu filmler genellikle Charlie Chaplin'in sessiz siyah beyaz filmleri olurdu.

Sinemalı Civan bir gece karanlığında Hendek yakınlarında çok büyük bir kaza yapmış, bir asit tankerine çarpmış yolcuları asit suyu içinde eriyerek ölmüşlerdi. Bu tedirginliğim nedeniyle ben Sinemalı Güven'den bilet almıştım. Kim derdi ki her akşamüstü iş dönüşü Laleli Ordu caddesi üzerindeki yazıhanesi önüne koyduğu iskemlede gördüğüm Civan firmasının sahibi Şadi Bey ile sürgüne gönderildiği Gaziantep’te Seç otobüslerinin yazıhanesinde karşılaşacak ve orada yedek subaylığımı yaptığım dönem süresince bana ağabeylik yapacaktı.

O yıllarda daha Ankara İstanbul otobanı yapılmamıştı eski Ankara asfaltından gidiyoruz. Ben 4 numaralı koltukta oturuyorum.  Hem yola bakıyorum hem de gıpta ile şoförü izliyorum. Şoförü izlememin nedeni onun yerine otobüsü benim kullanma arzumdan geliyor.

Sapanca gölü civarındayız, şoför, otobüsü kullanırken sık sık saatine bakıyor. Acaba diyorum, uğrayacağımız yere vaktinde ulaşmak için mi saatine bakıyor. Ben böyle düşünürken otobüs yavaşladı şoför yolun sağındaki geniş alana çekti durdu. Burası yol üstü lokantalarının birisinin bulunduğu biraz büyükçe bir alandı. Sonra, cırrıt, cırrıt, cırrıt ses çıkaran el frenini de çektikten sonra ayağa kalktı bizlerden tarafa dönerek " Sayın yolcular 10 Kasım saygı duruşu için durduk, beş dakika kadar buradayız, arzu eden inebilir" dedi.

Ben hemen kalkmaya hazırlandım, yanımdaki adamda kalktı otobüsteki erkeklerin hemen hepsi indiler. Birkaç hanım da indi. Kimse homurdanmadı. Sigara tiryakileri hemen sigaralarını yaktılar. Ayaklarımız açılsın düşüncesiyle birkaç adım atmıştık ki, uzaklardan siren sesleri gelmeye başladı. Hepimiz yolun kenarında saygı duruşuna geçtik. Bizi gören araçlarda durmaya başladılar. O yıllarda böyleydi. Bütün araçlar durur içindekiler iner ayakta saygı duruşunda bulunurlardı. Bu günkü gibi etrafımız Atatürk düşmanları ile çevrilmemişti. Bizi gören küçük büyük bütün araçlar gittikleri yönün sağ kenarına park ettiler. Yolun sol yanı göl, sağ yanı göz alabildiğince orman. Sarının, kırmızının, yeşilin her tonu ve sabah güneşinin parlak duru ışıklarıyla hem sonbaharın muhteşem ama hüzün veren manzarası hem de  uzaktan gelen siren seslerinin duygusallığı içindeyim. Bu duygular içinde bu Cennet vatanı bize bağışlayan Yüce Atatürk'ün ruhuna çocukluğumuzda alıştırıldığımız gibi üç ıhlas bir fatiha okuyarak minnet ve şükranlarımı iletmek için açtım ellerimi. Bu müthiş manzara karşısında  o günlerde gizlice ezberlediğimiz Nazım Hikmet'in davet şiiri geldi aklıma.

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
bu memleket, bizim.

Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
ve ipek bir halıya benzeyen toprak,
bu cehennem, bu cennet bizim.

Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
yok edin insanın insana kulluğunu,
bu davet bizim....

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
ve bir orman gibi kardeşçesin,
bu hasret bizim...

Ben bunları düşünürken  gözüm şoförümüze ilişti, o’da ellerini açmış dimdik duruyordu. Bir aslan parçasıydı gözümde.  Ankara'ya varana kadar yine aralıklarla onu izlemeye devam ettim en içten saygı ve sevgi hislerim ile.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ