A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

GEÇMİŞİN UYARISI BUGÜNÜN GÜLÜTÜ OLDU

Değerli okurlar, genelde dini yayınlar yapan bir televizyon kanalında, kırsalda, beyaz plastik sandalyeye oturtulan karı koca ile yapılan bir röportaja rastlayınca bu konuya ucundan değinmek istedim.  Başı el örmesi kahverengi takkeli adam söyle söylüyordu; “biz birimizi evlendiğimiz gün gördük. Hayatımızın yarısı birbirimizi tanımayla geçti. Boşa geçti. Sıkıntılı geçti. Toprakla, hayvanlarla uğraşmaktan birbirimizi tanımaya fırsatımız olmadı. Şimdi gençler tanışıyor birbirini iyice anlıyor önünü ardını hesap ediyor sonra da evlenmeye karar veriyorlar, doğru olanı da budur.” Adam konuşurken başındaki beyaz tülbentin bir parçası ile ağzını kapatan kadın hiç konuşmuyor hiçbir tepki göstermiyor hatta bir heykel gibi kıpırdamadan devamlı yere bakıyordu.  Yaşlı adam hayatın tecrübesiyle konuşuyordu. Toplumsal normların zamana ve mekâna göre nasıl değiştiğine dikkat çekiyordu.

Adamcağızın söyledikleri vaktiyle bir akrabamın anlattıklarını aklıma getirdi.   Allah sağlıklı ömür versin, kendi 1940’lar da yani bundan 80 yıl kadar önce evlenen akrabam, evlenmek üzere olan genç yardımcısını uyarıyor; “erkekler bazan çok aceleci oluyorlar, nişanlın hiç beklemediğin bir anda seni şap diye öpebilir. Nişanlım ailesiyle birlikte bizi ziyarete gelmişlerdi. O yıllarda radyo öyle her evde yoktu. Sohbet sırasında nişanlım oturma odamızdaki radyomuzu görmek istedi, birlikte oturma odasına geçtik.  Ben radyonun neresinden açıldığını istasyonların nasıl ayarlandığını anlatırken birden şap diye öpüverdi.  Hem çok korktum hem de çok utanmıştım. Senin nişanlında böyle bir şey yaparsa boş bulunup sakın ters bir şey yapmayasın” der, gülerek.  

Akrabamın, “şap diye öpebilir” ifadesi, evlilik sürecine giren genç hanıma, nişanlısının artık daha samimi davranabileceğini, fiziksel yakınlık gösterebileceğini bir uyarı ya da hazırlık niteliğinde anlatan samimi ve biraz da esprili bir cümle olmuş. Aklıma geldikçe gülerim.

Yardımcı bayan ne cevap verdi bilmiyorum.

1940lı yılların sosyal yaşantısı, aile yapısı, genç insanların tecrübesizliği düşünüldüğünde bu esprili uyarı normal karşılanabilir belki ama bugün böyle bir uyarı ne kadar komik olurdu.

Nitekim, Covit hastalığının ortaya çıktığı ve maske ile dolaştığımız günlerdeydi. Bir gece İstanbul’da saat 23:30 sularında belediye otobüsünde karşımda kıkırdayan iki genç kıza neden maskeniz yok diye sorduğumda bana “ne komiksiniz” demişti kızlardan birisi. Benim bu uyarım onlara komik gelmişti.

Demek ki komiklik, topluma, zamana ve ortama göre değişebiliyor.

Düşündüm de 1940’larda bir anne samimi ve sıcakkanlı bir üslupla nişanlı kızına şöyle söyleyebilir miydi?   "Artık ilişkiniz evliliğe yaklaşıyor, bu süreçte nişanlın duygularını daha açık gösterebilir. Bazen seni hazırlıksız yakalayabilecek kadar samimi davranabilir, mesela seni öpmek isteyebilir. Bu tür yakınlıklar karşılıklı rıza ve anlayışla ilerlemeli.”

Ya da daha ciddi bir üslupla   "İlişkinizin evlilik sürecine girmesiyle birlikte fiziksel yakınlık ihtiyacı artabilir. Buda, nişanlının duygularını daha açık şekilde ifade etmesiyle sonuçlanabilir. Bazen aniden fiziksel temas kurmak isteyebilir. Bu gibi durumlarda senin onayın ve duygusal hazırlığın temel olmalıdır. Kendini rahat hissetmediğinde nişanlına bunu açıkça söylemekten çekinme, Her iki tarafın sınırlarına saygı göstermek, sağlıklı bir evlilik ilişkisi için önemlidir. Sınırlarını açıkça ifade etmekten çekinme” diyebilir miydi?

Belki İstanbul, Ankara İzmir gibi büyük şehirlerde yaşayan aristokrat aileler bunu yapabilirlerdi.

1970-1990’lı yıllarda her şeyi yazılı basından ya da televizyonlardan öğreniyorduk. Televizyonlarda toplum ahlakını bozan Dallas, Yalan rüzgârı gibi diziler gösterimdeydi. Saçımız başımız kıyafetlerimiz davranışlarımız bu filmlerin etkisinde kaldı. Bunları izlerken Amerika’da annelerin erkek arkadaşlarıyla buluşmak için evden çıkan kızlarına doğum kontrol hapını almayı unutma dedikleri haberi ile şok olmuştuk.  

1960’lı 70’li yıllarda da kız erkek arkadaşlığı bu kadar rahat değildi. Platonik aşklarımız vardı ama sadece içimizde “Seni uzaktan sevmek aşkların en güzeli” gibiydi.   

Zamanla samimiyetler değişti. Sabahattin Ali, “Kürk Mantolu Madonna”da sevginin insanı nasıl değiştirdiğini, hatta yeniden doğurduğunu anlatır. Üniversite yıllarında daha dengeli medeni arkadaşlıklar zamanla önce duygusal birlikteliğe sonra da hayat boyu birlikteliğe dönüştü.

Bilişim çağındaysa önce televizyonlarda sonra internet sayesinde sosyal paylaşım sitelerinde ve cep telefonlarımızda sahte fotoğraflarla, yalan dolanlarla ve hatta pornografik yayınlarla iş çığırından çıktı. Malum televizyon kanallarının malum programlarında kimin eli kimin cebinde yayınlar başladı ve çoğalarak devam ediyor. Belki de bu yayınların verdiği cesaretle insanlar tavuk keser gibi adam öldürmeye başladılar. Yasalar yeterli ama uygulamada sıkıntı var. Taşları bağlayıp itleri salmışlar sanki.  İnsanlar çaresizlikten hak hukuk diye bağırıyorlar.  Yozgat’ımızda kendi aramızda kullandığımız bir latife vardır. İstanbul ve Ankara da anneler genç evlatlarını uğurlarken “kendine dikkat et” derler, Yozgat’ta ise “kimseye bulaşma” diye tembih ederler anneler. Biz kimseye bulaşmıyoruz ama sokaklar hiç yoktan bulaşan manyaklar, çocuk çeteleri, uyuşturucu satıcıları ile doldu.

 Bu yazının sonu olmaz.  Kısa keseyim ve "Geçmişin Uyarısı, Bugünün Gülütü" oldu diyerek yazımı noktalıyayım. Sevmek ve sevilmek, insan ruhunun en temel ihtiyaçlarından biridir. Bu iki kavram hem duygusal hem de varoluşsal düzeyde insanı derinden etkiler. Bu ekonomik krizde sevdiklerimize bir demet çiçek bile veremiyoruz bari bir yumuşak öpücük verelim.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ