A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

DIŞARIDAN STRES GETİRMEK YASAKTIR

Değerli okurlar. Apartman girişlerinde sık karşılaştığımız, “kapıyı kapatınız”, “çöpünüzü kapının önüne bırakmayınız”, “ayakkabılarınızı daire kapısı önünde bırakmayın”, “sigara içmek yasaktır”, “satıcı ve dilenci giremez” gibi uyarıları artık kanıksamıştık. Kanıksamıştık diyorum ama, misafir olarak gittiğimiz ve oturanların tamamının doktor olduğu pahalı bir sitede bile bazı dairelerin kapılarının önünde ayakkabıların sıralandığına şahit olmuştuk. 

Kısa süreli İstanbul seyahatimizde dünürlerimiz bizi Anadolu kavağına balık yemeye götürdüler. Hava yağmurlu olmasına rağmen manzara çok huzur vericiydi. Oturduğum yerden etrafa göz gezdirirken uzakta duvara yapıştırılmış küçük bir tabela dikkatimi çekti. Masadan kalkıp tabelanın yanına gittim.   “Dışardan stres getirmek yasaktır” yazıyordu. “Dışarıdan Stres Getirmek Yasaktır!” Çok felsefi bir yaklaşım. Her zaman yanımda taşıdığım küçük not defterimi çıkarıp bu yazıyı kaydettim. Eve döner dönmez bu vecizeyi kimin söylediğini araştırdım. Söyleyen belli değil ama iki işyeri daha kullanmış ikisine de şaşırdım, birisi berber.  Paspas üreten bir firma da bir ürününe bu uyarıyı basmış. Çünkü, kapılarımızın önüne koyduğumuz paspaslarda genellikle “hoş geldiniz” yazardı.

Kimin söyleşmişti hatırlayamadım ama bir büyüğüm söylemişti. Paspas küçük olmalı, o zaman ayaklarını silerler. Büyük olursa basar geçerler” demişti. Gerçekten öyle midir? 

Böyle bir levhayı evimizin kapısına assak, eve girerken hepimiz kapının önünde silkelensek; omuzlarımızdan gün boyu biriktirdiğimiz o görünmez tortuyu döküp içeri öyle girsek. Kapının eşiği, ruhun gümrük kapısı gibi çalışsa; yasaklı madde stresi orada bıraksak. Bunu diş hekimi damadımız Ahmet Danıska başarıyor. Her akşam eve güler yüzle giriyor, bazan bir espriyle. Halbuki en stresli meslekler içinde diş hekimliği birinci sırada gazetecilik ikinci sırada diye okumuştum yıllar önce Milliyet Gazetesinde rahmetli Hasan Pulur’un köşesinde.

Bir süredir anladım ki insanlar kendi streslerinden değil, başkalarının stresinden ölüyor. Erken yaşta kaybettiğim bir arkadaşım; “akrabalarımdan bir şey beklemiyorum, bana bir zararları olmasın yeter” derdi.  Kendi yükümüz ayrı, bir de herkesin içindeki fırtınayı taşıyoruz. İşyerinde yöneticinin sabahleyin evde yaşadığı kavga bize toplantıda bağırarak geri dönüyor. Trafikte yan şeritten sıkıştıran sürücünün aslında başka bir günah keçisi aradığını hepimiz çok iyi biliyoruz. Markette kasiyerin yüzündeki o bezginlik bile çoğu zaman bizimle ilgili değil. Gün içinde çektiği onca gereksiz huysuzluğun tortusu.

O yüzden belki de modern hayatın en büyük inceliği şu olmalı: Her insan, kendi stresinin sorumluluğunu alacak. Başkasının sırtına yüklemeyecek. Herkes kendi yarasını pansuman edecek. Sokrates, “Sorgulanmamış hayat yaşanmaya değmez” demiş. Belki de bugün “Sorgulanmamış stres taşımaya değmez” demek gerek. Felsefe bize şunu öğretir: İnsan, kendisine yüklenen değil, kendi taşıdığı yükün sorumlusudur.

Biri trafikte korna çalar, biri işyerinde sesini yükseltir, biri düşünmeden kırıcı bir söz söyler. Biz de bunları, sanki bize yazılmış bir mektupmuş gibi cebimize koyar, eve kadar taşırız. Oysa bu mektupların çoğu bize ait değildir. Açmasak da olur, okumadan yırtıp atmak da.

Evet, hayat zor. Evet, hepimizin derdi var. Evet, hayat her gün bir yerden patlıyor. Ama bu, iç dünyamızdaki yangını başkasının oturma odasına sıçratma hakkı vermiyor. Çünkü insanlar artık yorgun; kırılganlıklarımız incecik bir kabuk. Bazen bir bakış bile günün bütün dengesini bozabiliyor. Kapıdan içeri adım attığımızda, durup düşünsek. “Bu öfke bana mı ait, yoksa günün biriktirdiği gürültü mü?” İnsanın evi, ruhun mabedidir. Oraya dış dünyanın stresini taşımak, mabedin sessizliğini kirletmek demektir.

O yüzden hayalimdeki tabelayı şöyle düşünüyorum, hatırlatmak için.

“Lütfen stresinizi burada kapının önünde bırakınız”

Gerçek hayatta böyle bir kural koyamayız belki ama kendi evlerimizde, işyerlerimizde, ilişkilerimizde küçük bir adımla başlayabiliriz:

Kapıdan içeri girmeden önce bir nefes. Bir duraklama. Bir hatırlatma: “Benim stresim benimdir. Başkasına bulaştırmamaya özen gösteririm” diyebiliriz belki. İnanın, bu toplumsal bir temizlik olur. İnsan ilişkilerinin kolonyası olur, ruhların dezenfektan gibi.

Kısacası: Dışarıdan stres getirmek yasaktır.

Bu, gerçek bir yasak değilse bile, keşke hepimiz bunu bir kural yapabilsek.

 

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ