A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

ÇOCUK İŞÇİLER

Değerli okurlar, bu gün 20 Kasım.  1989 yılı 20 kasımında yani bundan 33 yıl önce, Birleşmiş Milletler, Çocuk Hakları Sözleşmesi kabul edildi. Ama Birgün gazetesinin 29 Ağustos 2022 tarihli nüshasında şöyle bir haber vardı; Son dokuz yılda en az 556 çocuk çalışırken hayatını kaybetti! Silivri’de bir sitenin inşaatında çalıştırılan 15 yaşındaki Ali Koç, 6’ncı kattan düşerek hayatını kaybetti. Türkiye’de 720 bin çocuk çalışmak zorunda bırakılıyor. AKP’li yıllarda en az 811 çocuk iş cinayetinde yaşamını yitirdi.

Ve bugün itibariyle yurdumuzda her 18 çocuktan biri okula gitmiyor. Okula kaydını yaptırıyor ama okula gitmiyor ya da gidemiyor… CHP İstanbul Milletvekili Mahmut Tanal ve 22 arkadaşı, çocuk işçiliğinin sebeplerinin tespiti, gerekli önlemlerin alınması amacıyla Meclis’te bir araştırma komisyonu kurulması için TBMM Başkanlığı’na önerge verdi. Önergede, Türkiye’deki çocuk işçi sayısının 2 milyonu bulduğu, son 9 yılda 571 çocuğun iş kazasında öldüğüne dikkat çekildi.

20 Kasım günü, Dünya Çocuk Hakları günü olarak kabul edilmiştir ama 17 Mart 2022 tarihli gazeteler de Dünya seyretti" başlıklı bir haberde "Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres'n şöyle bir demeci vardı,Yemen'de 7 yıl önce başlayan savaşta şimdiye kadar en az 10 bin çocuğun öldüğünü bildiriliyordu.

Sene 1975. Renault-Mais İstanbul Şubesinde istihbarat elemanı olarak çalışıyorum. O yıllarda iki yıl sırada bekleyerek taksitle Renault 12 almak isteyen alıcıların ve en az iki kefilinin ikametgâhlarına, işyerlerine giderek ya da referans gösterdikleri bankalara giderek bilgi topluyor aracın satılması uygundur ya da uygun değildir görüşüm ile rapor olarak yazıp müdürüm Coşkun Gültekin Beyefendiye takdim ediyordum. Benim raporuma göre sipariş kabul ediliyor ya da iptal ediliyor ya da ben uygun görmediğim kefil yerine başka kefiller istiyordum. Yani sabahtan akşamüstüne kadar İstanbul kazan ben kepçe dolaşıyorum.

Bir gün öğle sularıydı, Balat semtinde bir işyerine gidiyordum. Birden önüme iki elini havaya kaldırmış panik halinde iriyarı bir adam fırlayarak beni durdurdu. Yalvaran bir ses tonu ile “Allah rızası için, çocuk elini prese sıkıştırdı bizi ilk yardıma at” diye bağırdı.

Ben de heyecanlandım, “Binin, binin” dedim. İki adam bir de çocuk bir anda arka koltuğa çuval gibi yığıldılar

Farları ve flâşörleri açtım, uzun uzun korna çalarak Unkapanı'na oradan Şişhane, Tepebeşı Galatasaray tarikiyle Beyoğlu İstiklal caddesine ulaşmaya çalışıyorum.  Dikiz aynasından baktım 14- 15 yaşlarında bir çocuk, prese sıkıştırdığı elini öbür eliyle tutuyor. Babası "ah oğlum, ah oğlum" diye çırpınıyor. Çocuk babasının haline üzülüyor, “üzülme baba” diye babasını teselli etmeye çalışıyor.  Gördüğüm manzara ile içim parçalanıyor, titreyen elime ayağıma sürdüğüm arabaya hâkim olmaya çalışıyorum.

O tarihlerde İstiklal Caddesi trafiğe açıktı. Galatasaray'da ki trafik polisi korna sesimi duyarak Tünel tarafından gelen trafiği durdurup İstiklal Caddesine dönmemi sağladı. Ağa camiindeki Trafik polisi de benim kornamın sesini duymuş olacak ki benim olduğum şeridi geçişime yardımcı olmak için boşaltmaya çalışıyordu.  Taksime ulaştım, Sıraselviler'den İlk yardım hastanesi aciline korna çalarak olanca hızımla girdim. Onlar içeriye koştular ben de bana doğru gelmekte olan hastane polisine doğru yürüdüm… Polis memuruna gereken bilgileri verdikten sonra arabanın sağ ön kapısını açtım, heyecanım geçene kadar ne yapacağımı bilmez bir halde bir süre öylece oturdum. Yeteri kadar sakinleştiğime karar verince sürücü koltuğuna geçip kontağı çevirdim ve tekrar Balata doğru sürdüm aracımı. Kısa bir süre nereye gidecektim hatırlamaya çalıştım. Kimya mühendisi bir kardeşim yıllar önce elini ham maddeyi toz haline getiren merdaneye kaptırmış üç parmağını kaybetmişti onun elini gözümde canlandı.  Aradan 47 yıl geçse de hâlâ merak ederim yavrucuğun elinde telafisi mümkün olmayan bir hasar oluştu mu?

Değerli okurlar, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde benimsenen Çocuk Hakları Sözleşmesi 2 Eylül 1990 tarihinde de yürürlüğe girmiş. Türkiye de dâhil olmak üzere 196 ülkenin taraf olduğu sözleşme en fazla ülkenin onayladığı insan hakları belgesiymiş

Karaköy /Perşembepazarı’ndaki kadim dostlarımı ziyaret sonrası Eminönü’nden Ataköy’e gitmek üzere belediyenin toplu taşıma aracına bindim. Yolumuz uzun olduğu için (takriben bir saat) yanımda oturan esnaf görünümlü bey ile sohbet başlatmak amacıyla “sizde bu piyasadan mısınız” diye sordum. “Hayır, ben Gedikpaşa esnafıydım” dedi. Sohbete başladık. Malatyalıymış, Küçükçekmece de oturuyormuş. İlkokul 3. Sınıftan çıkarılarak İstanbul Gedikpaşa semtinde ayakkabı imalatı yapan bir atölyeye çırak verilmiş. “Malatya da mensucat fabrikası vardı bende o fabrika da vardiyalı işçi olarak çalışmayı çok istedim ama olmadı” demişti. Sonra, çocukluk yıllarında aklında kalan bazı zorlukları anlattı. Benimde bu piyasada zenne (kadın) ayakkabısı imal eden tanıdıklarım vardı dolayısıyla sohbetimizde bu minval üzerine devam etti. Dedi ki “Bu piyasada (ayakkabı imalatı)  çalışan 40 yaş üstü işçilerin çoğu şarapçıdır. Çünkü işyeri sahibi onlara bedava ucuz şarap verir. Şarap içip kendilerini işe versinler başka bir şey düşünmesinler diye. Bir yandan solüsyon buharı bir yandan şarap onları çabuk ihtiyarlatır.”

O anlatırken aklıma 1980 li yıllarda Renault 12 otomobilimi bakıma götürdüğüm işyerime yakın özel Renault servisinde çalışan dört küçük çocuk geldi. Bu çocuklar ne işe yarardı diye sorarsanız mesela sökülen karbüratörü ya da tekrar kullanılacak bazı parçaları benzin dolu bir kap içinde fırça ile yıkar, hava filtresi az kirlenmişse hava tutup temizlerlerdi. Arabanın altına yatmış usta sayılan ağabeyine takım yetiştirirlerdi. Boşaltılan motor yağını biriktirdikleri yağ fıçısına doldururlar, sökülen radyatörün içini yıkar peteklerini fırlayıp temizlerlerdi. Üstleri başları hep yağlı, elleri yüzleri hep soğuktu çünkü işyerinin ısıtması yoktu.

Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO), çocuk işçiliğini “çocukları; çocukluklarından, potansiyellerinden ve saygınlıklarından mahrum eden, fiziksel ve zihinsel gelişimlerine zarar veren bir çalışma” olarak tanımlıyorsa da 2016 yılı itibarıyla dünya genelinde 152 milyon çocuk işçi olduğu tespit edilmiştir. Bunların yarıya yakınının da (yaklaşık 73 milyonu) tehlikeli şartlarda, riskli işlerde çalıştırıldığı belirlenmiştir.

Değerli okurlar, burada bir parantez açarak şu bilgileri de sizinle paylaşmak istiyorum: Osmanlı İmparatorluğu, ardı arkası kesilmeyen savaşlar nedeniyle çok güç duruma düşmüş, binlerce çocuk yetim kalmıştı. Darüleytamlarda (yetimhane) sayıları 10 bini aşan ve her gün artan çocukların büyüyen masrafları, saray yönetimine yük olmaya başlamıştı. 1917 yılına gelindiğinde koskoca Osmanlı İmparatorluğu, artan yetim sayısına bakacak kaynak bulamıyordu. Aslında kaynak da vardı, para da… Yetimlere pekâlâ bakılabilirdi. Fakat saray masraflarını kısmıyor, saray erkânı, nazırlar, lüks içinde yaşamaya devam ediyordu. Savaşlar nedeniyle kimsesiz kalan çocuklar İstanbul'da ve diğer bazı şehirlerde açılan bu kuruluşlara yerleştirilir ama Osmanlı savaşlarda o kadar çok vatan evladını kaybeder ki, Darüleytamlardaki çocuk sayısı da neredeyse 20 bini bulur. Bazılarına göre bu çocukların barınma, bakım ve beslenmeleri, artık ‘devlete külfet' olmakta ve bu ‘fazla nüfus' tan kurtulmak gerekmektedir!.. Savaşın uzaması, malî sıkıntı, yiyecek ve eşya temini zorluğu yanında en büyük etken olan padişahın ve etrafındaki yandaşlarının sınırsızca harcamaları, lüks ve şatafat peşinde koşmaları nedeniyle bu savaş yetimlerine kaynak aktarılamaz ve kısa süre sonra da önce şehir dışındakilerden başlanmak üzere Darüleytamların kapatılmasına gidilir. Vilâyetlerde kendilerine yer bulunamayan çocukların bir kısmı İstanbul'a nakledilir. İstanbul'da toplanan yetim çocukların idaresi ‘Şehir Yatı Mektebi'ne devredilir ve nihayet bunun da kapanmasıyla Darüleytamlar tarihe karışır. Binlerce savaş yetimi ortada kalır.

 Müttefik Almanya ile görüşülür. Almanya, Osmanlı'dan yetimleri ister… Zira Almanya'nın ‘işgücü açığı' vardır ve savaş ekonomisi için ucuz, hatta bedava iş gücü lazımdır.

Hemen Almanya ile bir işbirliği anlaşması imzalanır. Buna göre; Osmanlı'nın yetim çocukları gruplar halinde Almanya'ya gönderilecek, orada maden, ziraat ve diğer el zanaatlarında çalışan ustaların yanına verilerek meslek öğreneceklerdir… Çocuklara söylenen budur…

İlk kafilede yaşları 14-16 arasında değişen 314 yetim çocuk, 1917 Nisan ayı sonunda Sirkeci Garı'ndan askeri trenle Berlin'e uğurlanır. İstanbul-Berlin arasını 3 günde giden trenle yapılan yolculuk 10 gün sürer. Zira "Balkan Sürat Katarı" masraflı bulunmuştur!..

Gittikleri yerde maden ocaklarında çalışacaklarından haberi olmayan bu Osmanlı yetimlerinden 200'ü madenlerde, 84 çocuk da tarlalarda çalışmaya gönderildi. Zanaat öğretmek için ayrılanların sayısı ise sadece 30'du…

 Zehirli tozları ölümcül akciğer hastalıklarına yol açan madenleri çıkartmakta kullanılan bu yetimler, karın tokluğu karşılığında kayalarda demir, çinko, kurşun, yerin derinliklerindeki ocaklarda ise kömürün kapkara damarlarını arıyorlardı. Sürekli çökme tehlikesi taşıyan dar, eğreti bölmelere daha ufak yaştaki çocuklar gönderiliyordu. Bu zavallı yetimler, yerin altında biriken madensel gazları minicik ciğerleriyle soluyorlardı. Bu gazlar öksürük yapıyor, ölümle biten bir tür zatürreye ve solunum yolu hastalıklarına neden oluyordu. Maden çıkarma işinde tam olarak ne kadar çocuğun yaşamını kaybettiği bilinmiyordu. Osmanlı savaş yetimlerinin cesetleri çöken tünellerin molozları arasına gömülü kaldığı için, kayıtsız ölüm rakamları bunun çok üzerindeydi. Sağ kalanlar çocukluklarını, gençliklerini yok eden kronik hastalıklarla yaşam mücadelesi veriyorlardı. Yiyecek alabilmek için bu zavallı yetimlerin her gün bu madenlerde çalışmaları gerekiyordu. Yoksa ayakta kalmalarının başka yolu yoktu. Domuz eti ve domuz suyu ile yapılmış çorba benzeri yemeği reddettikleri için de yavan ekmekle beslenmek zorunda kalıyorlardı. Çocuklar çalıştırıldıkları madenlerden kaçıyor,  Alman polisi kaçan çocuklardan yakaladıklarını yeniden madene gönderiyordu.

Bütün bu olup bitenlerden sonra Osmanlı'yı yönetenler utanıp hayatta kalan yetim çocuklara kucak açmıştır diye mi düşünüyorsunuz? Hayır! Osmanlı Devleti bundan sonra göndereceği çocukları daha düşük yaş grubundan ve Anadolu'nun sessiz, mazlum, yetim köylü çocuklarından seçer ve gruplar halinde binlerce savaş yetimi Türk çocuğu daha Almanya'ya gönderilir… Sonrası mı?.. Kimse bilmiyor… Bilinen ise şudur: Binlerce Mehmetçik savaşıp, ‘vatan, bayrak, din, iman' uğruna şehit olup toprağa düşerken, onların güzelim kınalı kuzuları, can ciğer evlatları da yabancı bir memlekette anasız, babasız, çaresiz, vatansız yitip gitmiştir…

Değerli okurlar, bugün dünya genelinde 152 milyon çocuk işçinin çeşitli sektörlerde çalışması engellenememektedir. Çocuk işçi sayısının dünya genelindeki dağılımına bakıldığında Afrika kıtasının bu konuda başı çektiği görülmektedir. Listede Afrika kıtasını Asya ve Amerika kıtaları takip etmektedir.

Dünya genelindeki çocuk işçilerin 88 milyonunu (%58) erkek çocuklar, 64 milyonunu (%42) ise kız çocuklar oluşturmaktadır. Bu çocukların yaş aralıkları incelendiğinde bunların %48’inin ağırlıklı olarak 5-11 yaş, %28’inin 12-14 yaş, %24’ünün 15-17 yaş aralığındaki çocuklar olduğu görülmektedir.

2000 yılında “tehlikeli işlerde çalışan” çocuk işçi sayısı 170 milyon iken, 2016 yılında bu sayı 72 milyon olarak kayıtlara geçmiştir.

Bu genel bilgiden sonra yurdumuz çocuklarına döndüğümüzde şu manzarayla karşılaşıyoruz: Çocuk işçi sayısı 2018 itibarıyla 2 milyona yaklaşmış durumdaymış. 2012’de 601 bin olan 15-17 yaş arası çocuk işçi sayısı, 2016 yılına gelindiğinde 709 bine ulaşmış. Çalışan her 10 çocuktan 8’inin kayıt dışı olduğu bildiriliyor. TÜİK’in 2016 yılı verilerine göre çocuk işçilerin yüzde 78’i kayıt dışı çalıştırılmış. 2018 yılında yaşları 15,16 ve 17 olan üç çocuk çalışırken hayatını kaybetmiş. Bu bilgilerin haricinde olarak mesleki eğitim alan ve özellikle turizm sektöründe çalıştırılan stajyerler, resmi kayıtlara “çocuk işçi” olarak geçmemiş.

Şu bilgilerle yazımızı bitirelim. Resmi verilere göre, 2009 yılından 2017’ye kadar yaşları 18 ile 21 arasında değişen 68 çocuk ve genç yaşamını yitirmiş. Bu ölümler kayıtlara, “şüpheli ölüm” olarak geçmiş.  İHD, son üç yılda çocuklarla ilgili 18 işkence başvurusu yapıldığını açıkladı. Çocuk tutuklu ve hükümlülere kötü muamele ve işkence iddialarıyla ilgili 2015 yılında dört, 2016 yılında dört, 2017 yılında ise 10 başvuru yapıldığı kaydedildi. Adalet Bakanlığı’nın son açıkladığı istatistiklerde yaklaşık 700 çocuğun anneleriyle birlikte cezaevinde olduğu belirtildi. Darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL döneminde 16 çocuğun hayatını kaybetmesiyle sonlanan 18 zırhlı araç olayı yaşandı. 2008’den bu yana zırhlı araç çarpması sonucu en az 19 çocuk ölürken 12 çocuk da ağır yaralandı.

Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre, çocuk istismarıyla ilgili dava sayısı, son 10 yılda üç kat artmış. Son 10 yılda 482 bin 908 kız çocuğu devletin izniyle evlendirilmiş. Son altı yılda 142 bin 298 çocuk “anne” olmuş ve bu çocukların büyük kısmı dini nikâh ile evlendirilmiş. Çocuğun cinsel istismarında Türkiye dünya listesinde 3’üncü sıraya yerleşmiş. Ne acı ve utanç verici.  Veriler göz önüne alındığında her altı erkek çocuktan biri cinsel istismara maruz kalmış. Bu çocukların yüzde 70’i 18 yaş altındayken istismara uğrayan 11 yaşından küçük çocukların oranı, yüzde 70 olmuş.  2002 yılından bu yana 18 yaşın altında 440 bin çocuk doğum yapmış. 15 yaşın altında cinsel istismara uğrayarak doğum yapan çocuksayısı ise 15 bin 937 olarak kayıtlara geçmiş. Hangisine yanalaım…

Kaynak: Talha Karadoğan  - ÇOCUK İŞÇİLER

Eğitim Sen’in 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı için hazırladığı “Çocuklarımız ve

Gerçekler Raporu”

Uğur Dündar: Hasan Baran'ın Şark Fatihi Kazım Karabekir Paşa kitabından

 

OKUR YORUMLARI
Oğuz Karlı
21.11.2022 07:26:15

Tarih ders alınmamış örneklerle devam etmekte. Siyasetin dili bu olsa gerek. Yine tarihsel bilgilendirmelerinizle bizlere ışık oldunuz. Teşekkür ederim.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ