A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

ÇALIŞAN KADINLAR

 Bakırköy’de bir AVM de arkadaşımızın telefon bayiinde oturuyoruz. Bir yandan kahvelerimizi içip sohbet ediyoruz, bir yandan da gelenleri izliyorum. Gelenler çoğunlukla 15- 40 yaş arası. Kimi kontör yükletiyor. Kimi bir probleminin çözülmesini istiyor. Kimi de yeni gelen telefonların fiyatlarını ve taksitlerini araştırıyor. Gezdiğim iş muhitlerinde onlarca işyeri kapanmışken arkadaşımın işyeri hiç boş kalmıyor. Bir yandan memnun oluyorken bir yandan da bu kadar pahalı telefonları nasıl alabiliyorlar diye merak ediyorum. Merak mı yoksa gösteriş mi?

Bir an gelen genç hanımların çoğunun tenlerinin beyazlığı dikkatimi çekti. O kadar beyazlardı ki denizden hoşlanmayan benim gibiydiler. Mevsim yaz olduğu için üzerlerindeki kıyafetler ya kısa kollu yâda tamamen kolsuz idi yani sokaktan değil AVM içindeki başka bir işyerinden geliyorlardı.  Çünkü üzerlerinde ceket ya da mont vs. gibi bir şey yoktu. Aklıma o Karadeniz türküsü geldi.

Sabahtan gördüm seni çok beyaz geldin bana
Konakta mı büyüdün oy oy Eminem
Güneş değmedi sana güneş vurmadı sana

Parmağında yüzükler, kolunda bilezikler
Oy sana dolanayım oy oy Eminem
Nedir bu güzellikler nedir bu güzellikler

Konak mı kaldı! Rant uğruna hepsi ruhsuz beton yığınları olmadı mı? Ama türkünün sözleri böyle, bizde böyle çığırmak zorundayız.

Eşimin yanımda olması ve yaşımın verdiği cesaretle son gelen bayana şöyle dedim.” Affedersiniz, sizin bu civarda bir yerde çalıştığınızı varsayarak bir gazeteci merakı ile size bir şey sorabilir miyim? Benim bu soruma şaşırmadı tabi sorabilirsiniz dedi. Epeydir burada oturuyorum ve gelen bayanları izliyorum. Bayanların hemen hepsinin tenlerinin beyaz olması dikkatimi mucip oldu. Buna mukabil, Levent, Maslak, Etiler gibi semtlerde bu kadar değil, orada beyaz tenli bayan çok az.  Burada neden böyle? Kendi kendime şöyle bir önyargıya kapıldım. Acaba çalışma hayatının şartlarından olsa gerek burada yani Bakırköy de çalışan ya da buraya gelen   hanımlar tatil yapma fırsatları bulamadıkları için böyle olabilir mi?” Karşımda oturan eşim de benim bu ani sorum karşısında şaşırdı.

Görünüşünden bende aklı başında ve olgun bir insan intibaı bırakan hanım da hakikaten öyle çıktı ve benim ciddi bir yüzle sorduğum bu soruyu gülümseyerek “sanırım öyle” diye cevapladı. Ve devam etti; “Kapanan işyerleri nedeniyle iş bulmak çok zorlaştı, hafta arası gece saat 22.00 ye kadar ve hafta sonları da izin yapmadan çalışıyoruz. Bu yüzden değil denize filan gitmek doğru dürüst dinlenemiyoruz bile” dedi.  Bu konu üzerinde kısa da olsa bir sohbet yapma şansım olduğu için mutlu oldum ama bu hanımı üzdüm mü acaba diye de biraz tedirgin olmadım değil.

Eşim, “Ne cesaret tanımadığın bir hanıma böyle bir soru sordun” dedi şaşkınlık içinde.  Ne bileyim bazen böyle densizliğim oluyor işte dedim. İşyeri sahibi arkadaşım da “onlar bizim kardeşimiz, burada çalışanlar birbirlerini tanırlar, problem olmaz” diyerek içini rahatlattı.

Bu kısa sohbet bir anda beni 1970 li yıllara götürdü. O tarihlerde Laleli Koska Caddesinde ikamet eder, İş Bankası Yeşildirek şubesinde çalışırdım. Evden işe yürüyerek 15-20 dakikada giderdim. Sabahları, Mahmutpaşa, Sultanhamam, Mısırçarşısı gibi yerlerde çalışanlarla birlikte, Kapalıçarşı’nın Beyazıt kapısı önünde birikirdik. Saat 08 de kapılar açılınca çarşının ana caddesi olan kalpakçılar caddesinden Mahmutpaşa ve Nuruosmaniye yönüne mübalağa etmiyorum binlerce insan seli mahşeri bir kalabalık olarak akardık.

45 bin m2 kapalı alana, 65 sokak üzerinde 3600’den fazla dükkân ve 14 hana sahip olan Kapalıçarşı’nın kapıları kapalıyken çarşıdaki işyeri sahipleri başka kapılardan içeriye alınırdı ki Kapalıçarşı’nın 22 kapısı vardı.  Biz girdiğimizde onları bizden önce girmiş vitrinlerini düzenlerken görürdük. Böyle bir kış sabahı dükkânlarının önünü temizleyen bitişik iki dükkân sahibinden birisinin diğerine şöyle dediğini duymuştum. “Sabahın kör karanlığında giriyoruz, akşamın karanlığında çıkıyoruz. Güneşe hasret kaldık, bu nasıl bir hayat yav.”

Bu içimi burkan gençlik anılarım bir film şeridi gibi aklımdan geçerken işini bitiren hanımefendinin size iyi günler vedası ile kendime geldim. Üçümüz birden iyi günler diledik. Arkasından hüzünle bakarken düşündüm, evli miydi, çoluğu çocuğu var mıydı, aldığı ücret yeterli miydi, iş çıkışı eve kaçta varıyor sofrayı kaçta kuruyordu, bir deniz kenarında kısacıkta olsa bir tatil imkânı bulabiliyor muydu?

“Güzel kadınları severim, işçi kadınları da severim, güzel işçi kadınlarıdaha çok severim” diyen rahmetli Orhan Veli üstada sesleniyorum.  Kadınlarda evlenme yaşı 30 erkeklerde 35 oldu. Önümüzdeki yıllar ne getirir ne götürür tahmin bile edemiyorum. Gittiğin yerden yazar gönderirsen memnun olurum.

OKUR YORUMLARI
Ramazan Alim Gürerk
10.03.2021 16:29:56

Sayın Çapanoğlu, Hem düşündürücü, hem mizahi, hem hüzünlü hem de oldukça yetişkin bir Don Juan :)) gözüyle kaleme alınan yazınızdan ve de özellikle Koska Caddesinden Yeşildireğe gidiş yolunuzdaki Kapalı Çarşı'ya ait benim de çok kez yaşadığım nostaljik anılardan dolayı sizi içtenlikle kutlarım. Selam ve saygılarımla,

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ