A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

BU DÜNYA’DAN BİR HALİL ALPAY GEÇTİ

Sene 1986. Rahmetli Feridun Fazıl Tülbentçi, radyoda ki “Tarihten bir yaprak” sohbetinde bundan tam 28 sene mukaddem diye başlardı. Ama benim için daha dün gibi. Aylardan ağustos, Türkiye’nin en büyük tekstil holdinginin Bakırköy’deki fabrikasında birlikte çalıştığımız Satınalma bölüm şefi Şamil Basat ağabeyimle ailecek Akçay’da tatildeyiz. Kahvaltıdan sonra gazetelere göz atıyorum. Büyük puntolarla Halil Alpay yazısı gözüme çarptı. Bu bir ölüm ilanı idi. Ölüm ilanlarına pek bakmam ama sayfayı açınca nedense gözüm bu ilana kaymıştı. “Çerkezköy Fabrikamızda görevli Elektrik Bölüm Şefi Elektrik Mühendisi Halil Alpay’ı elim bir kaza sonucu 19.8.1986 günü kaybettik” yazıyordu. Elim bir kaza ne idi yazılmamıştı ama ben, aman Allah’ım diyerek yerimden fırlamış “bu kaza elektrik, bu elektrik diye bağırmışım.” Hemen Tatil Köyündeki ankesörlü telefondan fabrikayı aradım. Elektrik mühendisi kardeşim Kemal Bey perişan bir şekilde anlatıyor; “Halil ağabeyim yüksek gerilime kapıldı, kaybettik” diyor. O yılda Ağustos ayında hem Bakırköy’deki hem Çerkezköy’deki fabrikalar tatil edilmiş, işçiler izine çıkarılmış, fabrikalar bakım ve revizyona alınmıştı. Kemal kardeşim anlatıyor; “ O gün yüksek gerilim odasında bakım yapacaktık. Halil ağabey kimseyi sokmadı. Önce ben gireyim son bir kontrol yapayım dedi, bizde kapı önünde toplu halde sohbet ediyorduk, yıldırım düşmesi gibi büyük bir patlama oldu. Eyvah diyerek merak ve heyecanla bizlerde içeriye koştuk, Halil ağabey yerde hareketsiz yatıyordu. O panikle ilk aklıma gelen suni teneffüs yaptırmak oldu. Ağzımı ağzına dayadım içinden yanık et kokusu geliyordu. O zaman aklım başıma geldi ki Halil Ağabey’i kaybettik. 15 bin volt’a kapılmış, elektrik akımı sol omzundan girip sağ böbreğinden çıkmış. Orada arka arkaya panolar var, daha arkadaki panoyu görmek için eğilmiş olabilir, bu yüksek voltaj, insanı 10-15 santim yakından yakalayabilir. Biz bu şaşkınlığı ve üzüntüyü yaşarken TEK’den aramışlar, fabrikanızda ne oldu bizim kofralar attı diye.”

Ben ortalama 20 günde bir Çerkezköy’deki fabrikaya gider önce teknik genel müdür yardımcımız rahmetli Mehmet Oğraş Bey’e uğrar geldiğimi haber verir, daha sonra da bölüm müdürü ve bölüm şefi arkadaşlarla görüşür, akşamüzeri ayrılırken tekrar kendisini ziyaret eder Bakırköy’e dönerdim. Bu görüşmelerin birisinde Kemal kardeşim şunu da anlatmıştı; “Halil ağabey ile lojmanımız yan yana. O sabaha karşı baktım Halil ağabey’in banyosunun ışığı yanıyor ve su sesi geliyor. Sabah buluşunca biraz takıldım, hayırdır sabah erken saatte ne banyosu abi” diye. Bana şöyle cevap vermişti; “Ya! Yüksek gerilime gireceğiz ya, bi abdest alayım dedim.” Günler sonra aklıma takıldı, acaba malum mu olmuştu, rüya filan mı görmüştü, o zaman üstünde durmamıştım. Böyle olacağı aklımızın ucundan geçmezdi ki.”
Avusturya’dan kalabalık bir kayak ve dağcılık kulübü üyeleri gelmiş, Halil Bey’de Ağrı dağına tırmanırlarken onlara rehberlik etmişti. Onlarda teşekkür olarak çok özel bir kayak hediye etmişlerdi. Bu kayağın altı domuz derisi kaplı olup derideki kıllar aşağı doğru kayarken geriye doğru yatıyor, yokuş çıkarken dikleşerek kayakla yürümeyi kolaylaştırıyordu. Dağcılık federasyonu da dağa tırmanışta mola yerlerinden birisine Halil Alpay’ın ismini vermişti.

Halil Alpay aynı zamanda iyi bir balıkadamdı. Yani hem dağcı hem dalıcı komple bir sporcuydu. Zaten vücut yapısı da mükemmeldi, ben onu Tarzan’a benzetirdim. Kadim arkadaşım rahmetli Erdoğan Sezgin ile de tanıştırmıştım. Erdoğan da geceleri Sarayburnu’ndan batıklara dalıp balık vuracak kadar tecrübeli idi. Bazı geceler saat 23.00 sularında perişan ve yorgun bir şekilde elinde kocaman ve balıkçılarda her daim bulunmayan bulunsa da yüksek fiyatla satılan birkaç balıkla çıkar gelirdi. Bu halinden endişe ettiğimden denizde kaç metreye dalıyorsun, ne kadar kalıyorsun kendine dikkat ediyor musun diye kızar söylenirdim. Belki bu sıkıştırmalarım sonucu Halil bey’den tek ve mükerrer dalışlar için dekompresyon cetvelinin fotokopisini istememi rica etmişti.

Halil Bey bana bir kitap göndermiş, içine kendi el yazısı ile şöyle bir not yazmıştı; “Abdülkadir Bey, dekompresyon tabloları mükerrer ve tek dalış için kitap içinde. Özellikle fotokopi çekmedim. Belki diğer konularda da yararlanmanız gerekir diye. İşin bittiğinde gönderirsin acelesi yok. Selamlar. Halil.”
Bu kitap geldikten kısa bir süre sonra bu kötü kaza onu aramızdan ayırdı. Ben bu kitabı ve içindeki kendi el yazısını büyük bir hatıra olarak saklıyordum. Sonra Çerkezköy’deki arkadaşlar bana resmini gönderdiler. Bende resmin altına “BU DÜNYADAN HALİL ALPAY GEÇTİ” yazarak Bakırköy’de ki fabrikada masamın üstüne koydum. Emekli olunca resmi çerçeveden çıkarıp gazeteden kesip sakladığım ölüm ilanı ile birlikte kitabın içine koydum.

Efendiliği, çalışkanlığı, sımsıcak arkadaşlığı ile örnek bir insandı. Böyle mükemmel bir insan ile evli olan eşi için de ne kadar şanslı bir hanımmış diye düşünürdüm. Meğer ne kadar şanssız bir hanımmış. Vefatından sonra istedik ki fabrikanın enerji dairesinin adı Halil Alpay dairesi olsun. Kapısının üstüne böyle bir plaka konsun. Ağrı dağında bir konaklama yerine ismi verilen bu değerli insana bu yapılmadı, bu vefa gösterilmedi. Bizde arkadaşları olarak onu kalbimize gömdük, her sohbetimizde sevgi ve rahmetle andık. Nur içinde yat sevgili arkadaşım, biliyorum mekânın cennetin en güzel yeridir.

15.08.2014
OKUR YORUMLARI
Raşit Kabataş
22.08.2014 22:12:00

Vefa nın yalnizca bir semt olmadiginı, yazinizin her satirında anladım. Usta kaleminizin yanında ne kadar dostvari olduğunuzu da...
Arto kardeşim gibi bende yazınızı buğulu gözlerle okudum.
Kalemine sağlık ustadım...

ARTO KAZANCIOĞLU
15.08.2014 12:38:00

MUHTEŞEMSİNİZ GÖZLERİM YAŞLARLA OKUDUM BENDE ATAKÖYDEKİ CENAZESİNE GİTMİŞTİM.ZANNEDERSEM ZUHURATBABAYA YAKINDI. SONSUZ TEŞEKKÜR EDERİM.YANLIŞ HATIRLAMIYORSAM HALİL BEY YILLARCA TEK'İN YÜKSEK GERİLİM BÖLÜMÜNDE DE ÇALIMIŞTI. ALLAHIN RAHMETİ ÜZERİNE OLSUN.
SAYGILARIMLA

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ