A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

BİRLİKTE YAŞAMAK MÜMKÜN MÜ?

Türk halk ozanı ve şair rahmetli Aşık Veysel Şatıroğlu (D. 25 Ekim 1894, Şarkışla- Ö.21 Mart 1973, Sivas), “Kim okurdu kim yazardı/ Bu düğümü kim çözerdi/ Koyun kurt ile gezerdi /Fikir başka başka olmasa” demişti. Onun sözleri de Yunus’unkiler gibi kısa ve öz idi.

İlerleyen zamanda Kurt ile Koyun birlikte gezebilir mi? Bugün sokaklarda köpekler kediler ile birlikte geziyorlar. Hatta kediler birbirleri kavga ederlerse köpekler hemen müdahale ediyorlar. Ama kediler kavgada ısrar ederse bu sefer havlayarak üzerlerine gidip adeta azarlıyorlar.

Bu nasıl oldu sizce. Bence bu birbirinin can düşmanı hayvanlar büyük şehirlerin sokaklarında daha yavru iken tanışmaya başladılar. Hayvan severler tarafından korunup beslendikçe hem insanlarla hem de kendi aralarında sosyalleştiler medenileştiler yani şehirli (medeni) oldular. (Medine şehir, medeni şehirli demektir).  Birlikte geçirdikleri zamanın olumlu ve stressiz olması dostluklarının gelişmesine yardımcı oldu.

Konuşarak değil koklaşarak anlaşan bu hayvanlar arasında görülen bu doğal uyum ve iş birliği gerçekten de dikkat çekici.

Bir kuzu ile bir kurt yavrusunu da birlikte büyütürsek sanırım onların arasında da yukardakiler gibi duygusal bağlar oluşacaktır.

Hayvanlar gittikçe medenileşirken insanlar neden gittikçe bencilleşmeye ve hatta vahşileşmeye başladılar? Çok uzak değil 80-100 yıl önce yaşanan ve 11 Kasım 1918 tarihinde sona eren Birinci dünya savaşı ve 8 Mayıs 1945 tarihinde sona eren İkinci Dünya savaşlarının yıkımlarını, katliamlarını ne çabuk unuttular.

Rahmetli hocamız Prof. Ekrem Özelmas, ders sırasında dikkatimiz dağılmasın diye fıkralar anlatarak bizi canlandırırdı. Enflasyon konusunu işlerken şöyle bir fıkra anlatmıştı;

“Bildiğiniz gibi ülkelerde değişik konularda kongreler yapılır. Bu kongreler hangi ülkede yapılıyorsa kongreye katılan ülkeler kongrenin kapanışında o ülkenin bir hayır kurumuna bağışta bulunurlar. Örneğin bizde yapılıyorsa Kızılay, Çocuk Esirgeme Kurumu gibi. İkinci dünya savaşından sonra yapılan bir kongreye katılan ülke temsilcileri kendi para birimleri ile ülkelerinin uygun gördüğü miktarlarda bağışlarda bulunurlar.

 Savaştan yenik çıkan Almanya’nın kongreye katılan bilim insanları ülkelerinin durumunu mizah etmek için salona bir el arabasına koydukları çuvallar içinde hiçbir işe yaramayan Alman Markı getirirler (Daha sonra değerini yitiren krallık markının yerine yeni alman markı getirilmişti). Kongreye katılan diğer üyeler durumu üzüntü içinde izlerken bir acı mizah da Rus bilim insanlarından gelir.  Onlarda Almanlardan aşağı kalmazlar, para kalıplarını getirip kürsüye bırakırlar”.

Ben, 1945 yılı Ekim ayının 29. Günü doğmuşum. Yani ikinci Dünya savaşının bitiminden beş ay sonra. Rahmetli İsmet Paşa yaşadığı büyük stres altında ülkemizi bu savaşa girmekten kurtarmasaydı o günlerde Yedek Subay olan babamı kaybedip babasız doğabilirdim.

Bu savaşta, İsmet Paşanın stres ile ilgili şöyle bir anlatı vardır: Ankara’da ki Almanya, İngiliz, Fransız ve Rus elçileri ülkeyi kendi yanlarında bir savaşa sokmak için baskı yapıyorlar.  Bilhassa Hitler Türkiye üzerinden Rusya’ya saldırmak istiyor bunun için baskı yapıyor İsmet Paşa Almanya’yı oyalıyordu. Nitekim Churchill'in 11 Temmuz tarihli mektubuna karşılık Stalin yazdığı 15 Temmuz tarihli cevabi mektubunda, "Türk hükümetinin Almanya'ya karşı takındığı kaçamak ve muğlak tavırlar dikkate alındığında, Türkiye'yi kendi haline bırakmak daha iyidir” diyordu.

Baskılardan bunalan İsmet Paşa zaman kazanmak için İstanbul’a Florya da ki köşke kaçar. Savaşı buradan takip etmektedir. Bir gece yarısı saat 04:00 sularında Ankara’dan dışişlerinden telefon gelir. İsmet Paşaya çok çok özel bir haber vardır. “Uyuyor şimdi uyandıramayız” derler. Acildir lütfen uyandırınız der telefondaki zat. Uyandırırlar. Telefonu verirler. Telefondaki yetkili Almanya’nın Rusya’ya savaş ilan ettiği haberini verir. Bu haber Almanya’nın Türkiye ile ittifak yapmadan Rusya’ya savaş açması haberidir. İsmet Paşa bir an donakalır sonra gülmeye başlar o kadar uzun süre güler ki gözlerinden yaşlar gelmeye başlar. Etrafındakiler bir rahatsızlık geçirmesi endişesiyle telaşlanırlar. Sonra sakinleşir.   Anlaşılır ki aylarca biriken stres Almanya’nın Türkiye olmadan Rusya’ya saldırma haberi ile sinirleri ile boşalan paşa da böyle bir etki yapmış.

Ne kadar “medeni” olurlarsa olsunlar insanlar hayvanlar kadar kolay anlaşamıyorlar. Siyasi görüşleri, etnik ya da dini farklılıkları, sosyal sınıfları, kültürel değerleri ya da önyargıları ile kutuplaşmaktan kurtulamıyorlar.

Son yıllarda ülkemizde bugüne kadar yaşamadığımız cinayetleri, hiç tanımadıkları insanlara saldıranları, çeşitli sapkınlıkları duyuyor basından öğreniyoruz. Çok hızlı, sosyal, ekonomik ve de ahlaki bir çöküş var.  Şüphesiz bunun sebepleri de var.

1-Kültürel Farklılıklar: İnsanlar farklı kültürel geçmişe, inançlara ve değerlere sahip. Bu farklılar bazen iletişimde ve karşılıklı anlayışta zorluk yaratabiliyor. Sığınmacı diye adlandırdığımız, hangi şehrimizde nerede ikamet ettiği bilinmeyen insanlar var.

2-Bireysel farklılıklar: Her insanın benzersiz bir kişiliği, deneyimleri ve beklentileri var. Bu bireysel farklılar, insanların birbiriyle uyum sağlama süreçlerini uzatabiliyor.

3-Geçmiş tecrübeler: İnsanlar geçmişte yaşadıkları olumsuz deneyimlerden etkileniyorlar. Bu da yeni ilişkiler kurarken temkinli davranmalarına sebep olabiliyor.

4-Toplumsal dinamikler: Toplumda yer alan sosyal normlar, beklentiler ve baskılar insanların kendilerini ifade etmelerini ve özgürce ilişki kurmalarını engelliyor.

Ancak insanlık, bu zorlukların üstesinden gelme ve güçlü, uyumlu topluluklar oluşturma potansiyeline sahip. Eğitim, empati ve açık iletişimle bu süreçleri iyileştirmek her zaman mümkün. Eğer mümkünse, neden komşu komşusuyla, komşu ülkeler birbirleri ile geçinemiyor? İnsanlar arasında iletişim neden kopuk.

Böyle söyleyince,” özelikle büyük şehirlerde insanlar hızlı yaşam temposu ve yoğunluk nedeniyle mecburen içe kapanık bir yaşamı tercih etmeye başladılar, teknoloji ve sosyal medyanın artan etkisi de yüz yüze iletişimi azalttı” cevabı ile karşılaşıyorum.  Hâlbuki ki bir selamlaşmak bile toplumsal bağları güçlendiren güzel bir gelenektir. Küçük bir merhaba ya da günaydın dileği bile insanların gününü aydınlatabilir ya da bir iyi akşamlar dileği toplumsal ilişkileri olumlu yönde etkileyebilir. “Merhaba dostlarım, komşularım, ey insanlık, merhaba”.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ