A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

BİR ADRES VE HATIRDA KALANLAR

Değerli okurlar, önceki yazılarımda 1920 yılında baş gösteren Çapanoğulları hadisesinden bahsederken olaylar esnasında yapılan aramaları atlatan ama daha sonra yakalanmaktan kurulamayan Çapanoğlu Yusuf Ziya Bey’den de bahsetmiştim.

Ziya Bey bu aramaları atlatırsa da daha sonra yakalanmaktan kurulamaz. O sıralarda Aydıncık Karamağara da nahiye müdürü olan Mehmet Ali Okan Bey Çapanoğlu Ziya Bey’i Ankara’ya götürmekle vazifelendirilir ama yolda kaçmasına göz yumar.

Durum anlaşılınca, Mehmet Ali Okan Bey, Binbaşı Çolak İbrahim Bey tarafından sorgulanır ve idama mahkûm edilir. Suçu, Çapanoğlu Ziya Bey’in kaçmasında ihmali görülmesidir.

Oğlunun canının derdine düşen babası Hacı Arif Efendi, (Bu zat, Yozgat gazetesi sahibi gazeteci Osman Hakan Kiracı’nın annesi Fehamet hanımın dedesidir) bir kavanoz altın ile Yozgatlı Nazım Kafaoğlu’na gider. Çolak İbrahim’e rica ederek oğlunu idamdan kurtarmasını ister. Nazım Bey, Balkanlarda, Birinci Dünya Savaşında ve İstiklal Savaşında bulunmuş ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin özel oturumunda madalya ve kahramanlık nişanı ile ödüllendirilmiştir. O günlerde Çolak İbrahim Bey’i evinde misafir etmekte ve cepheye gönderilmek için gönüllü toplamaktadır. Hacı Arif Efendi “Aman Nazım Efendi ocağına düştüm, etme eyleme, tek oğlumu asıyorlar, şu altını al oğlumu kurtar” diye yalvarır. O da “bre emmi ben senin oğlunun hayatını bir kavanoz altın karşılığında mı kurtaracağım ben öyle bir adam mıyım” diyerek hediyeyi reddeder ve oğlunu idam edilmekten kurtarır.

Ziya bey önce Suriye’ye Halep şehrine gider. Osmanlı hanedanının Türkiye’den çıkarılması üzerine oradan Beyrut’a geçer. Burada çok sıkıntılı günler geçirir. Yusuf Ziya Bey’in kaçış nedeniyle teslim edemediği tabancasına ve polis elbiselerine karşılık Yozgat Yenicami mahallesindeki evi haciz edilerek satılır.

Beyrut’ta büyük bir tesadüf Ürdün Kralı Hüseyin’ in amcası Lübnan kralı Emir Naif’ in yakın akrabası Mustafa Mansur Bey ile tanışır, başından geçenleri anlatır. Onun himayesi altına girer. Kralın yakın çevresiyle tanışır. Bu sırada İstanbul’da intihardan kurtardığı Jean Bez ile de karşılaşır. Jean Bez, Yusuf Ziya Bey’den aldığı 200 altın lirayı iade eder. Hayır, sahibi Linda Sırseau isimli birisi de bir ev vererek Ziya Bey’e yardım eder. Bir eve ve verdiği parasına kavuşan Ziya Bey’in durumu bir hayli düzelir.

Kızı Banu Hanım 17 yaşına gelinceye kadar Beyrut’ ta otururlar ve kızını Saint Jeuseph kolejinde okutur. Yusuf Ziya Bey ve ailesi, Osmanlı hanedanının Türkiye’ den çıkarılması üzerine, Beyrut’a giden Osmanlı hanedan mensupları ve II. Abdülhamit’in oğlu Şehzade Selim Efendi ve onun çocukları ile tanıştırılır. Daha sonra Sultan Mehmet Vahidettin Beyrut’a geldiğinde onunla da görüşür ve bir zaman birlikte olurlar. Ziya Bey’in kızı ve kızının çocukları sultanlarla arkadaşlık yaparlar. Ziya Bey Osmanlı hanedanlarından gördüğü yakınlıkla Beyrut da önemli bir çevre edinir. Lübnan ’ın tüm ileri gelenleri ve zenginleriyle tanışır.

Cennetmekân babam Muammer Çapanoğlu bu konuları anlatırken Ziya Bey’in Yozgat’taki aile ve akrabaları ile haberleşebilmek için Suriye’deki posta adresini de yeri geldiğinde söylerdi. Bu adres zihnimde yer etmişti. Posta adresi şöyleydi: Suriye Halep, Babül Farec, tenekeci Artinyan vasıtasıyla Çullu. Demek oluyordu ki Ziya Bey Suriye’deki ilk günlerinde tanınmamak için “Çullu” ismini kullanmıştı.

Suriye’deki savaş yüzünden Mersinde ikamet etmek zorunda kalan torunu Nouha Termanini’ye bu adres doğru mudur diye sorduğumda bana şu bilgileri verdi.

“Dedem Ziya Bey Suriye’ye yerleştikten sonra nenem Asiye Hanım (Ziya Bey’in eşi), annem Naile Banu Hanımı da alıp Yozgat'tan İstanbul’a geliyor. Buradan da yurt dışına sürgüne gönderilen sultanlarla birlikte vapur ile Lübnan’a dedemin yanına geliyorlar.

Onlar 14 sene kaldılar Beyrut’ta. Suriye, Halep’e geldiklerinde daha önce Türkiye’deyken tanıştıkları Çelebilerle buluştular (Mevlevi şeyhi Celalettin Çelebi ailesi). Çelebi ailesinden Güzide teyzenin yaşı doksana varmıştır ama maşallah hafızası yerinde. Bunlar beraber yaşadılar. İzzet teyze, Güzin Çelebi teyze, Bahattin Çelebi, Baki Çelebi, Vahitdettin Çelebi bunlar hepsi beraberlerdi. Çok dost idiler. Rahmetli nenem Asiye Hanım, Çelebilerle bir akrabalık var derdi. Çapanlardan bir kız mı verilmiş yoksa onlardan kız mı alınmış işte öyle bir şey. Güzide teyze de derdi bir akrabalık var. Aralarındaki sevgi akrabalıktan daha fazlaydı. Rahmetli dedem bana şöyle anlatmıştı: Dedem Halep’e geldiğinde Tenekeciler diye anılan Artin ve Arman Beylerle buluşuyor. Çünkü onlar da Türkiye’den gelmişler daha önceden tanıyorlar birbirlerini. Dedemde vaktiyle onlara çok destek vermiş, çok korumuş onları. İşte onun için vermiş bu adresi. Eskiden Ermeniler, Türkler beraber yaşıyorlardı, fark yoktu. Nenemler de gelince onlar orada dedemle, nenemle candan bir dost olmuşlar, annem Banu Hanım daha o zaman küçük.

Dedemin adres verdiği Babül Farec , bundan 70 sene mi 80 sene mi önce, bizim aynı Taksim meydanı gibi. Yani Halep’in ortasında büyük bir meydan. Etrafında küçük dükkânlar, büyük dükkânlar, oteller olan bir meydan. Bu Artin ile kardeşi Arman ve eşleri Naringül ile Şinorik hanımlar sanki bir aileden imişler gibi bir arada olmuşlar Nenem Asiye Hanım ve dedem Ziya Bey ile. İki hanımda çok güzeldiler. Onlara Tenekecilerin güzel gelinleri denirdi. Bu söz benim aklımda kaldı. Bu iki hanım iki kardeşle evlenmişler ve çok güzel geçinmişler. Çok iyi bir aileydiler. Artin Bey’e Ermaniga derlerdi yani Ermeni ağa anlamında. Bizde onlara çok gelir giderdik. Onların çocukları torunları ile çok güzel görüşürdük. Suriye’de ki bu savaştan dolayı irtibatımız kesildi ama onların Halep’te olduklarını biliyoruz. Torunlarının isimlerini hep Arman, Arman, Arman koymuş. Ama Şinorik Hanımın çocuğu olmadı. Naringülde küçük oğlunu Şinorik’e verdi o büyüttü. Artin ve Arman kardeşlerin bu Babül Farec de dükkânları vardı. Çok iyi iş yaparlardı. Zeytinyağı ve hırdavat satarlardı. Lakapları Tenekeciydi. Bu meydan da herkes birbirini tanırdı. Bu adam kim, bu kadın kim, bu çocuk kimin herkes bilirdi. Bu savaş harap etti Halep’i. Babam vefat ettikten sonra evimiz satıldı. 22 odalı kocaman bir evdi. Kardeşlerim hep başka yerlerde oturunca ne yapalım koca evi sattık. Birisi aldı oraya bina çıktı. Keşke 15-20 sene önce gelseydiniz Halep’e. Allah rahmet eylesin Prof. Hakkı Acun Bey gelmişti Halep’e o büyük evimize amma unutmuş fotoğraf almaya. Büyük sofra yaptık yedik içtik ama hiç aklımıza geldi fotoğraf almak. Bende de evimizin fotoğrafı yok ama ağabeylerimde var.

Babam Abdüsselam Termanini, dedem Yusuf Ziya Bey’in kızı annem Banu Hanım ile evliydi. Suriye’de ünlü bir avukattı sonra sıhhat veziri (bakan) sonra da içişleri veziri oldu. Yaptırdığı 22 odalı evi ve tarlaları hep annemin üstüne yaptı. Bu 22 odalı evin alt katına kendisi için beş odalı bir büro yaptı âlem görmeye gelirdi.

Halep’te en iyi avukatlar babamın yanında staj yaptılar. Suriye Hükümeti onun fotoğrafına pul bastırdı. (Bkz. ÇAPANOĞLU YUSUF ZİYA BEYİN TORUNU BAYAN SAFA TERMANİNİ ASWAD ANLATIYOR 1-2) ve (YILMAZ GÖKSOY, SABRİ KOÇAK VE HAYATI ROMAN ÇAPANOĞLU YUSUF ZİYA BEY yazılarım)

Suriye ve Lübnan çok iyi idi. Zenginlik vardı, refah vardı. Halep, Beyrut doğunun Paris’iydi. Annem Banu Hanım 3 Temmuz 1985 yılında 66 yaşında iken vefat etti. Vasiyet etti ki “ öldüğümde beni annemin (Asiye Hanım) yanına koyun.” Babam ona bir kabir yaptırdı, âlem görmeye giderdi. Mezar taşına bir şiir yazdı. “Bu benim karım, ben Allahtan sonra ona taparım. Bu çok nebil (yüksek meziyet ve onur sahibi) bir ailenin kızı. Ailesine saygı duyarım. Bu çok nebil kadına ne yaptıysam ona az. Buraya geldiyseniz ona bir Fatiha okuyunuz” anlamımda bir şiir.


Ben babamla birlikte Dubai’ye gittim, babam vefat edene kadar evlenmedi ona baktım. Vefat edince annemin üzerine gömüldü. Sonra iki sene Fransa’ya gittim dil öğrendim oradan döndükten sonra Halep’te Fransızca tedrisat yapan bir lise de 10 yıl müdürelik yaptım. . Şimdi Halep’te harp var, bu yüzden Mersin’e yerleştim.

Dedem Ziya Bey 1947 yılında Halep’te hayatını kaybetti. Asiye nenem 16 Temmuz 1978 yılında 94 yaşında namaz seccadesi üzerinde vefat etti. Şimdi orada bir tek halam kaldı.”

Değerli okurlar, Yusuf Ziya Bey’in (Suriye’de ki ismiyle "Ziyaeddin Horasani) kızı Banu Hanım ile eşi Abdüsselam Bey, biz Ankara’da Talatpaşa Bulvarı 17 numarada Numune hastanesi karşısında otururken (1952-1954) bizi ziyarete gelmişlerdi. Abdüsselam bey yakışıklı bir bey idi. Banu Hanım da çok hanımefendiydi. Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun.

Ricam üzerine oğulları Sayın Zafer Termanini’nin Amerika’dan gönderdiği 22 odalı villanın bazı fotoğraflarını aşağıda sunuyorum.

OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ