A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

BEN KIZIMI VERMEM!

Değerli okurlar, 27.09.2021 günü "Marangoz" başlığı ile bir makale yayınlamiştım. Özetle şöyle yazmıştım; Artık Kuşadası’ndayım. 76 yaşımı idrak ettiğim bu günlerde yaşamımda yeni bir sayfa açıyorum. İstanbul’un insanı çıldırtan trafiğinden, karmaşasından, gürültüsünden, kirliliğinden ve artık neredeyse çoğunluğu İranlı, Suriyeli, Afganlı, Nijeryalı, Suudi Arabistanlı olan kuru kalabalığından kurtulup bir başka insan ve doğa penceresinden etrafıma bakmak istiyorum.

Yeni evimiz her ne kadar yeni olsa da yine bazı dolaplara, ilave raflara ihtiyacımız oldu.  Bir aile dostumuzun tavassutu ile Adasan Sanayi de Marangoz Burhan Yazıcı ile tanıştık. Davetimiz üzerine evimize geldi ölçüleri aldı. Ertesi günü fiyat bildirdi. Daha önceden fiyat araştırması yaptığım için pazarlık yapmadan mutabık kaldık.

Önce, eşimle birlikte Adasan Sanayi sitesi 9. Sok. 42 numaradaki atölyesine gittik. Atölyenin temizliği dikkatimizi çekti.  Daha önce gittiğim marangoz atölyelerinde yerler ince talaş tozu içinde olur havaya savrulan ince tozlarda etrafa yapıştığından bir yerlere sürtünmemeye dikkat etsem de çıkışta en azından ayakkabılarım talaş tozuna bulanmış olurdu.

Burhan usta bize dükkânın önünde yetiştirdiği asmadan üzüm ikram etti. Kütür kütür tadı pek hoş bir üzüm. Meraklı olduğumdan hangi makineleri var görmek için atölyeyi şöyle bir dolaştım. Makineler de tertemizdi. “Hadi yerleri anladık ta bu makineler nasıl böyle temiz duruyor ustam” diye sorduğumda işim bitince iki elim kanda olsa makinelerimi silerim temizlerim” dedi.

“Burhan ustam atölyeni çok beğendim belli ki titiz bir insansın” dedim. “Neye yarar? diye cevapladı. Şaşırarak sordum “ne demek oluyor şimdi bu?” Dedi ki “benden sonra kim ilgilenecek bu makinelerimle, kim iş yapacak?”

“Yani” dedim. 

Yanisi dedi “çocuklarımdan hayır yok.”

Ve konuşmamızı şöyle sürdürdük:

- Niye? Çocuklar haylaz mı çıktı?

- Keşke haylaz çıksalar, ikisi de okudu.

- Ne tahsili yaptılar?

-Kızım, Türk Hava yollarında kabin amiri, pilotluk eğitimi alıyor.  Oğlum İstanbul Hukuk Fakültesini bitirdi İstanbul’da Anadolu Yakasında Avukatlık yapıyor.

- Çok akıllıdır zekidir. Ben hiç ders çalışırken görmedim. Üniversiteye hazırlık döneminde dershanelerin imtihanında birinci geldi burslu yani bedava okudu.  Ben şart koştum. İstanbul ve Ankara hukuk fakültesini yazacaksın belki bir de Marmara dedim. İstanbul Hukuku kazandı. Üçüncü sınıfta Erasmus’a gitti geldi. 4. Sınıfta hem 3. Hem 4. Sınıfın derslerini verdi. Yani bir senede iki sınıf geçti.

- Bir kere daha tebrik ederim. E, şimdi niye hayıflanıyorsun onu anlayamadım?

-Bu atölye kime kalacak, kim çalıştıracak, kim kullanacak bu makineleri. Çocuklar okudular, onlar marangoz olmazlar.  Gün geçtikçe, bütün mobilyalar, dolaplar, çeşit çeşit raflar, büro mobilyaları hep fabrikasyon oldu. Fabrikasyon imalatlardan dolayı saf ahşap kullanımı gittikçe azalıyor. Buda bir yandan el becerisinin körelmesine sebep olurken bir yandan da iki taşınmada deforme olup dağılıyor çöpe atılıp gidiyor.

Burhan ustam 1965 Trabzon Sürmene doğumlu. Marangozluğa 1982 yılında İstanbul’da başlamış 1992 de büyük firmalarımızdan birisinin tercih edilen elemanı olarak Kuşadası’na gönderilmiş sonra da buraya yerleşmiş.

Yazıcı ailesi ile samimiyetimiz zamanla daha da ilerledi.  Artık eşlerimizin hazırladığı yemeklerde bir araya geliyor sohbet ediyoruz. Bu yemeklerde çevresindeki insanlarla da tanışıyoruz. Hepsi de kendi çaplarında değerli insanlar. Zaten başka türlü de olamaz. Rahmetli dayım Yaşar Cerit de bana söylerdi; "senin çevrende bir tane kötü insan yok." Ben, yeni tanıştığımız insanlarla samimiyeti ilerletince bir fırsatını bulur sorarım "nasıl tanıştınız?"

Bu tanışma hikâyeleri o insanlar hakkında çok özel bilgi sahibi yapar beni. Görgüleri, kültürleri, aile yapıları, samimiyetleri, dürüstlükleri,  fedakârlıkları, dostlukları, gerçekçi mi, hayalci mi oldukları hakkında kesin bilgi sahibi olurum.

Sivaslı Güler Hanım, Trabzonlu Burhan Bey ile İstanbul'un Göztepe semtinde nasıl tanıştıklarını kısaca anlattı. "Ama bizimki önemli değil kızımızı nasıl evlendirdik onu anlatsın" dedi.

Başımızı Burhan ustaya çevirdik. Dudakları titreyerek "abi sen kızını verirken ağladın mı" dedi.

-İşten dönmüştüm, eşim kızı istemeye gelecekler haberin olsun deyince elektrik çarpmış gibi oldum, hemen yakınımdaki sandalyeye çöktüm. Demek benimde başıma gelecekmiş demişim. İleriki günlerde kendimi alıştırdım, kabullendim. O bilinen cümle "Allahın emri peygamberin kavli ile kızınızı oğlumuza istiyoruz dediklerinde "ben kızımı vermem, evlenmelerine izin veririm" dedim. Önceden hazırlanmış bir cevap değildi, o anda irticalen söylemiştim. Benim kızım, gözümün bebeği, bir tanem, bakmaya kıyamadığım bir eşyamıydı?

Değerli okurlar, kızımı istemeye geldiklerinde klişeleşmiş bu sözlerden sonra ben de şöyle cevap vermiştim:  "Hoş geldiniz, evimize şeref verdiniz, bizde çocuklarımızın bu birlikteliğini uygun görüyoruz ve onaylıyoruz. Bu birliktelik hem çocuklarımız hem ailelerimiz için hayırlı, uğurlu, bereketli olsun inşallah."  Ama ben bu cevabı günler öncesinden hazırlayıp ezberlemiştim.

Şimdi ben vurgun yemiş gibiydim. Karşımda bir filozof oturuyordu. Belki farkında değildi ama toplumların yüzyıllardır hiç sorgulamadan tekrarladıkları klişeleşmiş bir sözü sorguluyor, toplumunda sorgulamasını istiyor gibi geldi bana. İşte Ömer Seyfettin'in her fırsatta tekrar ettiği "ilim başka, irfan başka; âlim başka, arif başka" diye vurguladığı da buydu.

"Ben kızımı vermem, evlenmelerine izin veririm" cümlesi beynime bıçak gibi saplandı. Bu sözleri söyleyen marangoz karşımda oturuyordu ama sanki o, Yasin suresinde bahsi geçen ve koşarak insanları uyarmaya gelen "Habibi- Neccar" dı (neccar=marangoz). 

Bildiğim, duyduğum, okuduğum bütün sözler, türküler, ağıtlar, eylemler son hızla beynimde akıyordu. "Kızını dövmeyen dizini döver. Gelin kız suya benzer girdiği kabın şekline uyar. Kızının tahtını yaparsın da bahtını yapamazsın. Gelin eşikte oğlan beşikte…"

Koca dayağından kaçıp baba evine sığınan çocuk gelinleri "gelinin yeri kocasının evidir" diye kapıdan geri çeviren cahil babaları düşündüm. Karısını çocukları ile birlikte öldüren cani kocaları, cennet anaların ayakları altında deyip de tersini yapan sözüm ona  Müselmanları düşündüm.

"Ben kızımı vermem, evlenmelerine izin veririm" cümlesi, bence çok önemli bir özdeyiş. Bütün kız babalarının kulağına küpe olmalı, dünyanın söylediği güzel özdeyişler listesinde yerini almalı.

 

OKUR YORUMLARI
Yasin Ali Er
17.07.2022 12:00:59

Hangi yaşta, hangi kültürel düzeyde ve nice bilgi birikimine sahip olursak olalım, şansımız varsa, bize bir âriften bir irfan dersi almak nasip olabiliyor. Bu muhteşem vurguyu tespit etmek ve geniş kitlelere aktarmak da ancak o kıyamette bir mütefekkir olmayı gerektirir. Çok teşekkür ederim üstadım!

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ