Değerli okurlar nerede ne zaman Çerkez Etem lafı geçse Sayın Ahmet Efe’nin Çerkez Etem kitabını tavsiye ederim hatta tek geçerim. Çapanoğulları hadisesini yazarken Yozgat’ı yakıp yıkıp yağmalayan, bununla da kalmayıp kebapçı Veysel ismindeki bir karaktersizin ihbarlarıyla olayların içinde olmayan masum insanları “davaları sonradan görüşülmek kaydıyla” idam eden Çerkez Etem’i tüm yönleriyle ve tarafsız bir gözle anlatan kitaptır. Çünkü kimi çevreler ideolojik yaklaşımlarla Çerkez Ethem'e olmadık roller atfetmişlerdir.
Devlete sadakat vatana ihanet sayıldı ÇAPANOĞULLARI Kitabımda da, Çerkez Etem ve ailesinin Kafkasya’dan gelip Balıkesir’e iskân edilmelerinden sonra önce çevredeki zavallı köylülerin, sonra da çifttik sahiplerinin arazilerini nasıl zorla ele geçirdiklerin anlatmaya çalışmıştım. İzmir Valisi Rahmi Beyin oğlu Alparslan’ı da kaçırıp 53 bin lira fidye aldığını. Rahmi Bey’in varını yoğunu satarak bu parayı ödediğini eşinin hastalanıp yataklara düştüğünü yazmıştım.
Yukarıdaki bilgileri biraz daha derinleştirelim.
Baron Von Heemstra ailesi Birinci Dünya savaşı yıllarında Hollanda da zor zamanlar geçirirler. Savaşın yıkıcı etkilerinden kaçınmaya çalışalar da büyük sıkıntılar yaşarlar, varlıklarının bir kısmını kaybederler. Sonunda İzmir’in Cumaovası’a yerleşirler. Baron Aarnoud van Heemstra ve ailesinin İzmir'e gelişine dair doğrudan bir tarihi kayıt bulunmamaktadır. Ancak, Hollanda aristokrasisi ve diplomatları Osmanlı İmparatorluğu ve Türkiye ile tarih boyunca çeşitli temaslarda bulunmuştur. Levanten aile, tarımcılık yapmak gayesiyle Cumaovası’ nda aldıkları arazide pamuk ziraatı kadar bu bölgenin dünyada benzeri olmayan Sultaniye üzümünü de yetiştirmiştir.
Aile, büyük ve zengin bir çiftliğin sahibi olur. Şaşaalı ve ayrıcalıklı bir hayatları vardır. Çerkez Etem ve ailesi bu zengin adamın büyük çiftliğine de göz koyar.
1913 ve 1918 yılları arasında İzmir Valisi olan Rahmi Bey, Çerkez Etem ve adamlarının Baron Von Heemstra’nın çiftliğini basarak haraç̧ alacağı istihbaratını alır. Jandarmaları çiftliğe göndererek baskına engel olur. Ethem’in adamlarına bir güzel sopa çektirir. Bazı yazarlar Çerkez Ethem’in Hasan adında diğer bir arkadaşını da İngilizler adına casusluk yaptığı iddiasıyla tutuklatıp tırnaklarını söktürdüğünü yazarlarsa da ne kadar doğrudur bilemem. Ethem ve arkadaşları bu olaylar üzerine iftira ve hakarete uğradıklarını, onurlarının çiğnendiğini düşünerek Rahmi Bey’in içinde bulunduğu Bandırma trenini bombalama planı yaparlar fakat Rahmi Bey’in yakını ve önde gelen bir Çerkes olan Sapancalı Baki Bey onları bu teşebbüslerinden vazgeçirir.
Rahmi Bey’in Valiliği 1918 yılına kadar sürer. İttihat ve Terakki’nin önde gelen isimlerinden olan Rahmi Bey 24 Ekim 1918 tarihinde görevden alınır ve partinin diğer önde gelenleriyle beraber tutuklanıp Bekarağa Bölüğüne kapatılır. İstanbul’un işgalinden sonra da İngilizler tarafından Malta’ya sürülür.
Çerkez Etem Cumaovası’nda yaşadığı olayı unutmaz. Ethem ve arkadaşları bu sefer 12 Şubat 1919’da Rahmi Bey’in Bornova’da Miss Florence adlı İngiliz okuluna giden sekiz yaşındaki oğlu Alparslan’ı kaçırırlar. Bu olay o zamanlar birçok gazeteye manşet olur ve İkdam gazetesinde bu konuda bir başyazı yazılır.
Rahmi Bey’in oğlu Alparslan, kaçırıldığı 12 Şubat 1919 gününü yıllar sonra Tempo Dergisi’ne verdiği röportajda şöyle anlatıyor; “Ben Bornova'da mektebe gidiyordum. Mektebin yakınında bir mezarlık vardı. Park yapılmaya karar verilmişti. Daha 8-9 yaslarındaydım. Manisa yoluna ayrılan bir kavşak vardır. Orada bir payton duruyordu. Ben de mektepten çıktım. Arkadaşlarımdan ayrıldım tam mezarlıktan geçiyordum. Paytondan başında kalpaklı, pardösülü̈ iri yarı yakışıklı biri indi, hiç̧ benimle ilgilenmiyor gibiydi. Tam yanımdan geçerken kolumdan yakaladı. İsmimi sordu, söyledim. Tedirgin olmuştum. "Baban seni istiyor, seni ona götüreceğim" dedi. Babamın İstanbul’da olduğunu biliyordum ama tevkif edildiğinden haberim yoktu. Ben de babamın İstanbul’da olduğunu söyledim. "Annem bekliyor gelemem” dedim. Beni yakaladı, paytonun içine koydu. Daha koyar koymaz paytonun öteki kapısından atlayıp kaçmaya çalıştım ama içerideki iki kişi beni yakaladı.”
Jandarma hemen peşlerine takılmıştı ama 23 gün süren çatışma ve kovalamacanın ardından Alparslan ile birlikte Çerkez Etem ve adamları izlerini kaybettirip Bozdağ̆ eteklerinde bir eve saklandılar. Oradan yazdıkları bir mektupla 53 bin lira fidye isterler.
Rahmi Bey, Bekirağa zindanında tutuklu olması sebebiyle yapabileceği bir şey yoktur. Akrabaları ve arkadaşlarını İzmir’e gönderip ve nesi var nesi yoksa sattırır. Ama 53 bin lira fidye toplanamaz.
Bunun üzerine İzmir’de büyük bir kampanya başlatılır. Sokak başlarına yardım sandıkları kurulur. İzmirliler çok sevdikleri Vali Rahmi Bey’in oğlunu kurtarmak için tek vücut olurlar ama toplanan para istenen miktarın ancak üçte biri kadardır.
Geri kalan meblağ̆, Rahmi Bey’in Alanyalızade Mahmut ve Nazmi Topçuoğlu adlı iki arkadaşıyla Bornova’da yasayan yardımsever insan Henri Giraud karşılar
53 bin lira fidye Çerkez Etem’e ödenir ve Vali Rahmi Bey’in oğlu Alp Aslan 6 Mart Salı günü yani kaçırıldıktan 23 gün sonra, eline bir Çerkes kaması ve bir de Çerkes kemeri verilerek bir refakatçi nezaretinde Salihli’deki bir çiftliğe bırakılır. Alparslan Salihli’den Bornova’daki eve getirildiğinde, anne Nimet Hanım tamtakır bir evde ütü tahtasının üzerinde uyumaktadır.
Etem Bey Alparslan’ı serbest bıraktıktan sonra, Alparslan’ın annesi Nimet Hanım’a aşağıdaki mektubu yollar.
“Muhterem Hemşire
Hadisenin ilk günü meydana gelen iki üç çatışma, ciğerinizin parçası olan yavrunuz için sağlanan rahata engel oldu. Demek ki kocanız bizi küçümseyip milletin mukadderatıyla oynarken, Alparslan’ın rahatı ve huzuru için çalışıyormuş. Suphanallah! Yine bahtiyarsınız. Şükrediniz ve lütfen kocanıza söyleyiniz: Biz haysiyetimizin ve izzet-i nefsimizin iadesi için içerisine girdiğimiz şu vicdanı var ise o müteessir olsun. Bizler onun teessürünü hissettikçe gezeceğimiz yalçın, haşin, korkunç dağlar arasında teselli olmaya çalışacağız.
Derin hürmetlerimi gönderir ve yavrucuğunuzu kucağınıza iade etmekle şeref kazanırız efendim.”
Alparslan uzun yıllar Avrupa’da yaşadıktan sonra Türkiye’ye döndü ve 1988 Mayıs’ında, 78 yaşındayken İzmir’de hayata veda etti.
Çiftliğin sahibi baron ve ailesi savaş bittikten Türkiye’den ayrılıp yeniden Hollanda’ya döndüler.
Bu hikâyede kim, kimdir?
Fidyeyi ödeyenlerden Henri Giraud, 21 Ocak 2016 tarihinde vefat eden Koç Holding Yönetim Kurulu Başkanı rahmetli Mustafa Koç’un eşi Caroline Giraud Koç’un büyük dedesidir.
Hollandalı Baron van Heemstra (1871-1957), Ünlü aktrist Audrey Hepburn'ün dedesi olarak bilinir. Audrey Hepburn, ünlü bir Hollywood yıldızı ve hayırsever olarak tüm dünyada tanınmış bir isimdir. Audrey Hepburn’ün annesi Ella van Heemstra, Baron’un kızıydı ve aristokrat bir geçmişe sahipti.
Ünlü şairimiz Nazım Hikmet’in annesi Ayşe Celile Hanım ile Alparslan’ın annesi Nimet Hanım, teyze çocuklarıdır.