A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

Ataköy’de kızıl tüylü horoz

Yozgat Gazetesinin değerli sahibi Sayın Osman Hakan Kiracı’nın “Bu göç nereye”, başlıklı köşe yazısında “Köylülerimizin çoğu ufak bir kümeste 5-10 tavuk beslemek yerine bakkaldan yumurta almayı, bahçesine soğan, domates dikmek yerine pazardan satın almayı tercih eder” cümlesini okuyunca evvelki yıl yaşadığımız ve aklımıza geldikçe hala içimizi sızlatan olayı sizlerle paylaşmak istedim.

İstanbul, Ataköy de 14 katlı ve 90 daireli bir apartmanda ikamet ediyoruz. 20 yıldır da bu apartmanın yöneticiliğini yapıyorum. Yaklaşık 3 dönüm kadar bir bahçemiz var. “Sizin de dikili bir ağacınız olsun” sloganı ile apartmandaki yavrularımızı heveslendirdik. Onların ebeveynlerinden kopardıkları paralar ile elliden fazla ağaç diktik. Çoğunluğu çam olmasına karşın vişne, ıhlamur, malta eriği ve ceviz ağaçlarımız bile var. Bir Ihlamur ile bir ceviz ağacı da apartmanımızda oturmadığı halde katkıda bulunan ve 15 yıl önce vefat eden rahmetli kardeşim Haluk Çapanoğlundan hatıra kaldı. Ben de Kuşadası’ndan 6 adet limon kokulu selvi getirmiştim.20 yılda ağaçlarımız büyüdü yemyeşil bir orman oldu. O zamanlar 5 yaşında olan ve kalpleri hayvan sevgisi ile dolu olan ikiz erkek torunlarım, bir gezinti sırasında sarı sarı minik ördek yavrularını görünce bayılırlar. Alalım diye tutturunca babaları kıyamaz 4 adet alır. Bir hafta kadar evde beslediler ama koku yapınca sorun oldu. Ben de aldım bizim bahçeye getirdim. Apartman görevlimiz ile onlara muntazam ve büyükçe bir kümes yaptık. Dairelerden çıkan bir banyo küvetini de onlara havuz yaptık, dalıp çıktılar. Onlar, keyifle dalıp çıkıyorlardı ama küvetteki durgun su çok çabuk kirleniyordu, bizde koca küvetin suyunu sık sık tazelemek zorunda kalıyorduk. Anlıyorduk ki ördek ve kazlar için bir dere kenarı veya gölet gibi bir yer olması şartmış. Bahçede badi, badi gezmeye başlayınca bir komşumuz iki adet daha getirdi oldu 6 adet. Çok hızlı büyüdüler, evlerimizdeki yemek artıklarını yok eden bir çöp öğütme makinesi oldular. Bu arada bize çok yakın olan Atilla İlhan Parkında arkadaşları ile oturan bir bayan kat malikimizi kene ısırmıştı. Hastanede ki doktorlar üç gün içinde bir şey olmazsa korkmayın kenenin zararsız olduğu anlaşılır demişti. Kadıncağız üç gün ne çektim ben bilirim diye sızlanıyordu. Apartman görevlimize de bahçedeki çimleri biçerken iki kene yapışmıştı. Hayvancıklar hoşumuza gidince, keneye karşı da tedbir olur düşüncesi ile 20 adet de civciv aldık. Onlarında 4 adedi horoz çıktı. Onlarda çabuk büyüdüler. Horozlar ötmeye başladılar. Onlar öttükçe bazı komşularımızın sıla özlemleri depreşmiş. Karşılaştığımızda “ Ya! Ne iyi ettiniz, sabahları çalar saatin zil sesi yerine horoz sesi ile uyanmak ne güzelmiş” dediler.

Komşu apartmanlarda oturan anneler, minik kız ve erkek çocuklarını hava aldırmak için evden dışarı çıkardıklarında bizim bahçeye getirip onları seyrettirmeye çocuklarına hayvan sevgisi aşılamaya başladılar. Miniklerin pek hoşuna gitti, tavuklar onlara doğru gelince onlarda peşlerinden koşmak istiyorlardı. Benim en mutlu olduğum anlar, onları yemlediğim zamanlar oldu. Avucuma buğdayları doldurup yere çömeliyordum. Tavuk ve horozlar uzanıp avucumdan yiyorlardı. İki tavuk da omuzlarıma çıkıp oradan uzanmaya çalışıyorlardı. Üstüm, başım biraz kirleniyordu ama kimin umurunda. Onlar bana yaklaştıkça, benim peşimden koştukça birer parçam olmaya başlamışlardı. Görevlimizde, bende onları çocuğumuz gibi seviyor davranışlarını gözlemliyorduk. Nankörlük insanlara mahsusmuş meğer bunu fark ediyorduk. Horozlardan bir tanesi kızıl tüylü, sarı siyah benekli ve uzunca kuyruklu idi. Dimdik ve vakur bir yürüyüşü vardı. Tavuklar ve horozlar yeteri kadar yemedikçe asla yanımıza yanaşmıyor, dimdik uzaktan gözlüyordu. Sonra yine dimdik geliyor yavaş ve sakince yere serptiğimiz buğdayları yiyordu. Asla elimize uzanmıyordu. Duruşunda, yürüyüşünde bir asalet vardı inanın. Ona Hektor adını verdim. Avucumla tavukları beslerken ona da ismiyle sesleniyordum. Yavaş yavaş ismini öğrendi. Tavukları uzun süre incelerseniz, nereleri nasıl eşelerken, hangi ayaklarını nasıl kullanıyorlar keşfedip, şaşırıp kalıyorsunuz. Hanımlarımızın da evde pirinç ayıklarken, içindeki taşları alırken yaptıkları el hareketlerinin, tavuğun eşeleme ve gaga hareketlerinin hemen, hemen aynısı olduğunu hayretle fark ettik. Serptiğimiz buğdayları yerken davetsiz misafir olarak gelen kargalara başka, saksağanlara başka, kumrulara başka tepki gösteriyorlardı. Bu hayvanlarla birlikte yaşamak onları sessizce izlemek ne büyük mutlulukmuş meğer. Bu mutluluğumuz son bahara kadar sürdü. Apartmanda kat maliki olan bir komşumuz, komşular aracılığı ile bize ufaktan, ufaktan duyurmaya başladı. Horoz sesinden rahatsız oluyormuş. Hemen öbür komşularımıza sorduk rahatsız mısınız diye. Bir komşu çıkıp da evet bizde rahatsız oluyoruz demedi. Kendisi ile karşılaştığımızda, kendisinden başka kimsenin şikâyetçi olmadığını söyleyince, bu seferde, Ataköy’e yakışmıyor dedi. Dedik ki peki, apartmanda beslenen köpeklerin bahçeye, hatta asansör içlerine pislemesi yakışıyor mu? Asansörde sigara içilmez yazısı olduğu halde asansör içine sigara izmariti atmak yakışıyor mu? Kullandığınız kâğıt mendili pencereden bahçeye atmak yakışıyor mu? İçindeki faturayı aldıktan sonra zarfını, öylesine baktığınız reklam broşürlerini, çocuklarınızın yedikleri abur cubur’un ambalajlarını, asansör içine bırakmak, yakışıyor mu?.....

Bir gün apartman görevlimiz düefon’dan seslendi dört belediye zabıtası geldi sizinle görüşmek istiyor dedi. Aşağı indim. Evet, birisi yeteri kadar göbekli, çok ciddi duruşlu dört belediye zabıtası (yazı ile dört) gelmişti. “Hoş geldiniz, buyurun!”Dedim. Dedi ki şikâyet var! Hayrola ne şikâyeti dedim. “Bahçede tavuk besliyormuşsunuz.” Evet dedim kime ne zararı var”.Besleyemezsiniz yasak dedi. Beslersek ne olur dedim. Ceza yazarız dedi. Ne kadar dedim. 500 lira dedi. Yazın o zaman komşularım bu cezayı öder dedim. “Ama bir daha gelişimizde bu tavuklar yine burada olursa yine 500 lira ceza yazarım” dedi. Hoppala! Peki, ne yapmamız gerekiyor dedim. Ya kesip yiyin ya da kaldırın dedi. Sanki pazar tahtası kaldırıyor. Beyefendi biz bunları kesip yiyemeyiz, bunlar bizim çocuklarımız dedim. Tekrar emretti, o zaman kaldıracaksınız. Bir sessizce dolaşan hayvancıklara, birde göbekli zabıtanın yüzüne baktım. Tamam, peki bakacağız bir çaresine dedik, gittiler. Belediyenin hem imar hem de park ve bahçeler müdürlüğünü birlikte yürüten zat, apartmanımızda kiracı idi. Konuyu ona açtık. Şikâyet varsa ve devam ederse yapacak bir şey yok maalesef dedi. Başka bir çözüm yolu bulamadık çaresiz kaldık. Komşularımızdan birisinin aracılığı ile Silivri de bahçe içinde evi olan bir yakınına, bilâ bedelle vermek zorunda kaldık… Onlar götürülürken, ben aşağı inmeye cesaret edemedim. Çünkü bahçelere, kaldırımlara kakalarını yapan, sahipleri gezmeye çıkarırken merdivenlerde havlayan süs köpekleri, kafes kuşları, yukarda anlattığım görgüsüzlükleri ve terbiyesizlikleri yapan iki ayaklılar Ataköy’e yakışıyordu ama o kızıl tüylü, asil duruşlu Hektor ile onun arkadaşları yakışmıyordu. Aşağı inmedim, inemedim çünkü giderlerken, bu onurlu hayvanla göz göze gelebilme ihtimalini göze alamadım.

30.03.2012
OKUR YORUMLARI
Bülent Cerit
02.04.2012 14:04:00

Ağabey, ellerine sağlık. Yozgat yazıların çok güzeldi ama bu başka bir güzel olmuş. Köşe yazarlığına daha erken başlamalıymışsın. İçtenliğini ve duygularını satırlara aktarabilmeni gerçekten yürekten kutluyorum. Sen yazmaya, biz de okumaya devam... Sevgiyle, sağlıkla.

BOZOKLU BOZKURT
31.03.2012 13:39:00

Sayın Abdülkadir Bey.Hani bilinen bir söz vardır.Hayvanları tanıdıkça insanlardan uzaklaştım diye.Yazınızı okurken ben farkında olmadan yaşadığım kendi çocukluğumu düşündüm,çok duygulandım. İçimden geçenleri buraya yazmaya terbiyem müsait değil onun için o bahsi geçiyorum.Hayvanları sevmeyen bu insanın komşuları ile ilişkisi nasıl acaba onu çok merak ettim.

Sibel Manacioglu Oktay
30.03.2012 15:19:00

Bugun farkli bir yere goturdunuz bizi...
Ne yazik ki hizla bozulan bir toplu olusumu icindeyiz.Bireysel cabalamalar yeterli olamiyor.Cok eglenceli gidiyordu yaziniz.Sonunun bu kadar dramatik bitecegini tahmin edemedik.Dusundurucu...
Toplum olarak dusundurucu...

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ