Ailemden gizli kontak anahtarı yapmıştım diye bahsedince Facebook’ da “BURADA YALNIZCA ARABA KONUŞULUR” sayfasının yöneticisi Mehmet Yılmaz dostum bunun hikâyesini yazmamı rica etmişti bende yazdım.


Sene 1963 babamın memuriyeti dolayısıyla Çanakkale’deyiz. Ben lise 2. Sınıfta kardeşim rahmetli Haluk lise 1. Sınıftayız ve hepimizin sevgilisi iki yaşında bir kız kardeşimiz var. Okulumuz çift tedrisat yaptığından sabah karanlığında gidiyoruz okula. İlk dersimizi elektrik ışığında yapıyoruz. Sınıflarımız soba ile ısınıyor. Toz halindeki kömür bahçede yağmurun altında duruyor. Bu kömürle sobalarımız yanmıyor, sınıfımız biz paydos ederken ancak ısınıyor. Kız arkadaşlarımız paltoları ile oturuyorlar ama biz erkek öğrenciler erkekliğimize söz getirmemek için ceketle oturuyoruz tabi gömlek altına gizlice giydiğimiz süveterlerimizle.

Babam o zamanın parası ile 5 bin liraya bu arabayı aldı 1953 model Austin. Hemen boyaya verildi tavsiye üzerine limonküfüne boyandı. Ana caddede İş Bankasının lojmanında oturuyoruz. Evin önünde duran araba beni kendine doğru çekiyor. Annemden aldığım anahtar ile kapısını açıp içine oturuyor inceliyorum ama bu bana yetmiyor. Belediye otobüsünü kullanan ağabey iş çıkışı bizim karşımızdaki kahveye geliyor. Arabanın nasıl kullanılacağını ondan öğreniyorum.

Babam işi icabı hemen her ay birkaç günlüğüne İstanbul’a gidiyor. Bazen annemi de götürüyor. O günlerde daha iki yaşında olan kız kardeşimi de alıp birlikte gidiyorlar. Bir gün anahtarcıdan aldığım iki ham anahtardan birini mengenede orijinali ile birlikte sıkıp eğeleyerek uzun uğraşılar sonucu kontağı açacak hale getirdim. Bunu becerdikten sonra kapı anahtarının da bir kopyasını yaptım. Şimdi benimde kendime ait ama ebeveynlerimin bilmediği bir kontak anahtarım olmuştu. Yine onların Çanakkale’de olmadığı bir zamanda belediye otobüsü şoförü ağabeyin bana anlattıklarını aynen uygulayarak evin önünde bir ileri bir geri yaptım durdum. O zamanki arabalarda alternatör yoktu akü şarjı düz akım üreten dinamo ile oluyordu ve elektrik aksamı 6 volttu. Akünün şarj edebilmesi için arabanın belli bir hızla gitmesi gerekiyormuş. Benim bu ileri geri gidişlerim aküyü bitirdi. Hemen kahveye gidip ağabeyi buldum durumu anlattım. Geldi marşa bastı araba çalışmadı. Sonra kaputu açtı çamurluğun üzerinde bir kalıp sabundan biraz daha küçük bir metal kutunun üzerindeki düğmeye bastı araba yine çalışmadı. “Buna marş taşağı” denir dedi. Onunla Kepez’e kadar gidip geldik, akü marş basacak kadar şarj oldu bende bir derin nefes aldım.

Bu kaçak ileri geri sürüşler ile arabaya hâkimiyetimi iyice artırmıştım. Babamların yine İstanbul seyahatinde olduğu bir gece el ayak çekilince bütün cesaretimi toplayıp kardeşimi de alarak ilk Çanakkale turumu gerçekleştirdim. Kavşaklara girerken bir aksilik olmasın diye farları yakıp söndürme düğmesini çevirerek yani yakıp söndürerek selektör yapıyordum. Meğer sol ayağımın altında da çük denilen ayakla basılan bir buton varmış ve selektör bununla yapılıyormuş, acemilik işte. Biliyorum tabirler biraz tuhafınıza gidiyordur ama aynen böyle işte. Mesela benim çocukluğumun Yozgat’ında bir kamyonun veya otobüsün geri gitmesi isteniyorsa götün götün git denirdi kimse de yadırgamazdı.

Neyse efendim, babamın ayda bir İstanbul’a gitmesiyle sahip olduğum kaçak araba kullanma mutluluğum bana yetmiyordu. Araba kullanmak bazen rüyalarıma bile giriyordu. Cumartesi akşamları arkadaşlarımızla birlikte sinemaya gitme iznimiz vardı. Babamlar da Kordon Boyundaki Belediye Sinemasına giderler, arabayı da sinemanın önüne park ederlerdi. Sinemanın yazlık kısmının ışıkları sönünce bizde arabayı alırdık. Önce arkadaşlarımızı evlerinden toplar sonra da kullandığımız belli olmasın diyerek 1 liralık benzin alır sinemanın bitmesine yakın aldığımız yere bırakırdık. Şimdi bu ne cesaret diyeceksiniz, emniyet müdürü Vahdet Erdal Beyefendi babamın çok yakın ahbabıydı. Çok kabadayı bir insandı kendisi ağır ağır yürür makam arabası da yavaş yavaş arkasından takip eder bankanın önüne geldiğinde “Çapanoğlu!” diye babama seslenir bir kahve içer kalkar aynı şekilde makamına giderdi. Bir pazar günü Ağır ceza hâkimi Hurşit Bey amcalar, şimdi ismini hatırlayamadım mal müdürü hemşerimizle birlikte ailecek üç araba İntepe çamlığına pikniğe gittik. Akşamüzeri toparlandık herkes arabasına bindi bizim arabanın marşı basmadı. Babam birkaç kez denediyse de araba inat etti. “ Baba kaputun altında çamurluğa monteli marş taşağı diye bir şey var ben oradan çalıştırayım” dedim ve arabadan inip kaputu açtım. Babamda indi bana bakıyor. “ Baba, araba viteste olmasın” dedim. Babam tekrar bindi vitesi boşa alıp yanıma geldi. Ben o aparattaki butona içeri doğru bastırdım araba çalıştı. Babam bana bakarak hımm dedi ama bunu nereden biliyorsun diye sormadı, belki de bilmediği için sormak istemedi. Bir yaz böyle geçti.

Kış gelmiş havalar epeyce soğumuştu motor donmasın diye babam radyatörün altındaki musluktan suyu boşalttı. Araba lazım olduğu zaman suyunu tamamlayıp kullanıyor evin önüne park ettiğimizde suyunu boşaltıyorduk. Neden antifriz almıyorduk? Bilmiyor muyduk yoksa babam ona da para vermek istemiyor muydu bilemiyorum. Ama annemlerin iki yaşındaki kız kardeşimizi bize emanet edip gece gezmesine gittiklerinde kız kardeşimizi de yanımıza alıyor suyu tamamlayıp gezmeye devam ediyorduk. O günlerde İstanbul’da ikamet eden teyzem bizi ziyarete gelmişti. Bir gece evde otururken minik kardeşimiz nereden aklına gelmişse teyzeme “bizim arabamız çiş yapıyor” demez mi? Hemen mevzuyu değiştirecek bir şeyler söyleyerek konuyu kapattık. Yine bir cumartesi gecesi arabayı çaldık ve sinema bitmeden aldığımız yere koyduk. Babam kontağı açıyor, soğuk motor üstelik 6 volt cereyan ile genellikle 2. marşta çalışması gerekirken ilk marşta kolayca çalışıyor. Babam şüpheleniyor ama bir şey demiyor. Ertesi hafta arabaya binmeden kaputu açıp motoru elliyor ki ateş gibi. Arabaya binince anneme çocuklar bu arabayı kullanıyorlar diyor. Annemde şaşkınlıkla nasıl olur anahtar hep aynı gizli yerde, evde olmadığımız zamanlarda da benim çantamda duruyor diyor. Babam yine bize bir şey söylemedi ama bir İstanbul seyahatimizden dönüşte ben yanında oturuyordum birden “kullanmak ister misin” diye sordu. Önce şaşırdım acaba imtihan mı ediliyorum dedim. Baktım ciddi olarak soruyor “isterim” dedim. Yerlerimizi değiştik yola koyulduk. Oturduğu koltuktan hafifçe geriye dönerek, beş yaşındayken kaybettiği annesinin ismini verdiği ve bu yüzden de çok sevdiği iki yaşındaki kızına sevgi ile “kızım” deyişi hep kulağımdadır. Biraz gittikten sonra “aferin güzel kullanıyorsun” diyerek Keşan’a kadar kullanmama izin verdi. Babamın “aferin güzel kullanıyorsun” beğenisinden sonra arka koltukta oturan kardeşimin “ama hiç vites değiştirmiyor ki” sözü günün gafı olmuştu. Ne yazık ki çok değil bir sene sonra daha 47 yaşındayken o da üç yaşındaki kızını bize bırakıp gitti. Beyin kanamasından vefat eden babam ölümünden birkaç ay önce verdiği ani bir kararla arabayı sattı. Vefatından günler sonra bu satışa en çok annem sevindi. “İyi ki satmış, siz sattırmaz beni çok üzerdiniz” demişti. Allah’ın rahmeti üzerlerine olsun.

06.11.2015
OKUR YORUMLARI
Muhsin Köktürk
09.11.2015 12:07:00

Değerli Kardeşim,
Oldukça sıcak ve sanatsal bir anı anlatımı. Beğeniyle okudum. Bu arada değerli babanıza da Allah'tan rahmet diliyorum. Çok genç yaşta yaşamını yitirmiş. Mekânı cennet olsun.
Saygılarımla.

M. Filiz Ulusoy
07.11.2015 14:55:00

Abdülkadir Bey,
Merhaba diyerek söze başlıyorum. Uzun zamandır bilgisayarımın başına oturamamıştım. Bu nedenle makalelerinizi izleyemedim. Yaramaz ve becerikli bir çocuk olduğunuzu "araba sevdanızdan" anlıyorum. İyi ki yapmışsınız. Elimizde hep yaptıklarımız kalıyor.
Selam ve saygılarımla

Şakir Şen
06.11.2015 23:42:00

Abdülkadir Beyciğim Kaleminize sağlık, zevkle okudum. Muhterem Babanızda ışıklar içinde olsun.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ