Değerli okurlar, kimi inançlara göre (örneğin tasavvuf felsefesi) ruhlar, bir alemin sınavını geçip bir sonrakine yollanır. Her defasında biraz daha olgunlaşır, biraz daha “insanlaşır. “Tekâmül felsefesine” göre, tekâmülünü tamamlayana kadar gelir gider. Bunun 400-600 arasında olduğu iddia edilir. Ne var ki, yüzyıllardır bu dünyaya gelenlerin arasında bir sorun var: Her kuşakta, mutlaka birileri, bulunduğu mevkiin yetkilerini “tanrısal yetkiyle” karıştırıp diktatörlüğe soyunuyor.
Eğer gerçekten bir kozmik eleme sistemi varsa, orada akıl testini kim yapıyor? Bu kadar deli nasıl oluyorsa hep tahta oturuyor? İnsanlık bu testte nasıl oluyor da defalarca aynı hatayı yapıyor? Sistemin amacı, bizim hatalardan öğrenip aklımızı geliştirmemiz midir? Ama tarih, neden çoğu kez insanın akıldan çok tutkularına teslim olduğunu gösteriyor.
Eğer bu dünya gerçekten bir sınav salonuysa, insanlık hâlâ soruların yarısında takılıp kalıyor: Akıl mı değerli, güç mü? Adalet mi önemli, korku mu? Ve biz her defasında yanlış şıkkı mı işaretliyoruz? Belki de bu yüzden başka bir alemden tekrar tekrar buraya gönderiliyoruz: Ta ki, bir gün, bir diktatörü alkışlamak yerine kendi aklımızı savunmayı öğrenene kadar.
Belki de sorun, deliliğin sadece dünyasal bir arıza olmaması. Bazı filozoflar, deliliğin zekâyla arasındaki çizginin çok ince olduğunu söyler. Kimi insanlar bu çizgiyi aşar, yaratıcı olur; kimileri ise o çizginin ötesine düşer ve yıkıcı olur. İktidar, deliliğin en tehlikeli biçimidir; çünkü bir akıl hastasının eline yalnızca kendi hayatı değil, milyonların kaderi de geçiyor.
Yüzyıllar boyunca gördük ki, Roma’dan Berlin’e, Moskova’dan Pyongyang’a kadar birçok taht, sağlıksız ruh hâllerinin tahtına dönüştü. Hitler’in paranoyası, Stalin’in saplantılı güvensizliği, Mussolini’nin teatral büyüklük hezeyanı… Bunlar sadece bireysel akıl bozuklukları değil, aynı zamanda toplumsal körlüğün yansımaları mıydı?
Bir diktatör, yalnızca kendi deliliğiyle değil, onu alkışlayanların deliliğiyle de yükselir.
Çünkü insanlar korktuklarında, özgürlüğü değil güvenliği seçerler. Belirsizliğin ortasında bir “güçlü baba” figürü, akıldan çok duygulara hitap eder. Böylece toplumlar, akıl hastalarına iktidar yetkisi verirken kendilerini de tedavi masasına yatırırlar ama kimse doktor rolüne girmek istemez.
Kitle psikolojisinin babası Gustave Le Bon’un dediği gibi: “Kalabalıklar mantıkla değil, imajlarla yönetilir.” Ve diktatör, bu imajı ustalıkla çizer. Bir kurtarıcı, bir cezalandırıcı, bir tanrı-yetkili adam. Varsayalım ki gerçekten ruhlar başka bir alemden gönderiliyor.
O halde şu soruyu sormalıyız: Gönderilmeden önce bir “akıl muayenesi” yapılmıyor mu?
Belki de sistemde bir hata var, ya da belki sınavın amacı bu hatayı fark etmek.
Her çağda aynı türden despotların çıkması, belki de insanlığın “öğrenme” testini hâlâ geçemediğini gösteriyor. Birileri hep aynı sınıfta kalıyor, ama notu bütün insanlık kırılıyor.
Feylesoflar derler ki güç, deliliği besler. Çünkü iktidar arttıkça gerçeklik azalır. Diktatör, etrafındaki aynalardan yalnızca kendi yansımasını görür; sonunda o da kendi zihninde bir tanrıya dönüşüyor zahir. Böylece insanlık, her çağda aynı trajediyi farklı maskelerle izliyor. Dünya sahnesi değişiyor ama oyun hep aynı kalıyor. Bir deli, bir kalabalık ve bir yıkım.
Buyurun deliler ve kalabalıklar. Ve tarihin gördüğü en acımasız diktatörler.
Mao Zedong: (Çin) Çin Komünist Devrim’i lideri, iktidara geldiği ilk beş yılında 5 Milyondan fazla insanı idam ederek veya işçi kamplarına göndererek öldürdü. İleri Büyük Atılım” ve “Kültür Devrimi” adını verdiği iki adet sosyal programı vardı.
Birinci hedefi Çin’i süratle endüstriyelleştirmek idi. Bu programların uygulama safhasında 20 milyondan fazla insan açlıktan öldü.
Sonrasında “Sosyalist Eğitim” hamlesi adı altında kendisine muhalif entelektüelleri öldürmeye başladı. Bu program sonucunda 4-7 milyon insan öldü.
100 Çiçek Harekâtı ile 30 milyon insanın birkaç ay içinde açlıktan ölmesine neden oldu. Katlettiği insan sayısı 50 milyondan fazladır. İnsanlık tarihinin en kanlı diktatörüdür.
Adolf Hitler: (Almanya) Alman Nazi Partisi lideri. 1934-1945 yılları arasında Almanya’nın tartışmasız tek diktatörüdür. Amacı Yahudilerden kurtulmak ve Avrupa’da hegamonya kurmaktı. Döneminde Alman endüstrisi büyük bir ivme kazanmış ve korkunç boyutlarda silahlanmıştır. 6 milyon Yahudi olmak üzere 17 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olmuştur
Leopold II: (Belçika)1865-1909 yılları arasında hükümdarlık yapmış Belçika’nın ikinci kralıdır. Kendisi sömürgeciliğe yürekten inanıyordu. Kongo halkına yaptığı insanlık dışı eziyetler ve katliamlarla adını tarihe yazdırmıştır. II. Leopold’un hükümdarlığı döneminde, Kongo nüfusu tahminen 20-30 milyondan 9 milyonun altına düştü.
Josef Stalin: (Rusya)Komünist Parti’nin ilk genel sekreteridir. Lenin’in ölümünden sonra 1924′te Sovyet lideri olur. İktidara gelir gelmez Sovyetleri sanayileştirmek adına tarım üretimini yok eder ve korkunç bir kıtlığa sebep olur. Ukrayna’da açlıktan öldürdüğü insan sayısı 10 milyondan fazladır. 1930′ların sonuna doğru “Büyük Temizlik” adını verdiği bir girişim yapar. Bu girişim, kendisine muhalif insanları ortadan kaldırdığı paranoyak bir kampanyaya dönüşmüştür. Stalin’in parti konuşmalarında, kendisini 32 dişini göstermeden alkışlayan delegeleri bile öldürttüğü söylenmektedir. 1939 yılında Hitler ile saldırmazlık anlaşması yapar ama Hitler bu anlaşmaya uymaz. Bunun üzerine Sovyetler müttefiklere katılır ve savaş esnasında 24 milyon insan ölür.
Hideko Tojo: (Japon) Japon İmparatorluk Kara Kuvvetleri’nin orgenerali ve Japonya’nın 40. başbakanı. 2. Dünya Savaşı sırasında Çin’de ve Güneydoğu Asya’da soykırım yaparak 5 milyondan insanın ölümüne sebep oldu.
II. Nicholas: (Rusya) Rusya’da 3 milyondan fazla insanın ölümüne doğrudan sebep olmuştur. Yaptığı katliamlardan dolayı “Kanlı Nicholas” olarak da bilinir.
Pol Pot: (Kamboçya) Kamboçya komünist hareketi lideri. İktidara geldikten sonra ülkede bir temizlik yapmaya karar verdi ve yaklaşık 2 milyon insanın ölümüne yol açtı. İnsanları köylerini terk etmeye ve çok zor şartlar altında çalışmaya zorladı. İnsanları tam olarak köle koşullarında çalıştırıyor, çok az sağlık hizmeti sağlıyor ve pek çoğunu idam ettiriyordu. Kamboçya nüfusunun yaklaşık 1/5′ini öldürmüştür.
Saddam Hüseyin: (Irak) Saddam Hüseyin, hayatı boyunca sayısız çatışmaları kışkırttığı bilinen bir liderdi. Soykırımlar yapmıştır ve 2 milyon civarı insan öldürdüğü tahmin ediliyor.
Kim il-Sung: (Kuzey Kore) Kuzey Kore’ye komünizmi getiren ve katı bir diktatörlük uygulayan bir lider. Bu kişi aynı zamanda oğluna diktatörlük devreden tek komünist liderdir. Açlıktan, hastalıktan, bakımsızlıktan kırdırdığı insanların yanı sıra idamları ve suikastları ile yaklaşık 1,6 milyon Korelinin ölümüne neden olmuştur.
Mengistu Haile Mariam: (Etiyopya) Etiyopya eski devlet başkanı. Yüzlerce yıllık monarşiyi devirip sosyalist bir devlet kurmayı amaçlamış olan askeri devlet adamıdır. Muhaliflerini başlatmış olduğu “Kızıl Terör” adlı bir kampanya ile katletti ve soykırım üzerine çalışmalarda bulundu. Kendisi diğer komünist diktatörler gibi sanayileşme adı altında köylülere işkence etti, tarımsal faaliyetleri durdurdu ve çok büyük bir kıtlığa sebep oldu. Öldürdüğü insan sayısı tahminen 400bin ile 1,5 milyon arasıdır.
Yakubu Gowon: (Nijerya) Nijerya iç savaşı denilen olaya sebep olmuştur. Bu savaşta 1 milyon sivil ve 100bin asker hayatını kaybetmiştir.
Benito Mussolini: (İtalya) Faşizmin kurucusu ve İtalya'nın 1922'den 1943'e kadar ki diktatörüydü. Ülkeyi son derece otoriter bir rejime sürükledi ve ardından Nazi Almanya’sının yanında ülkeyi İkinci Dünya Savaşı’na soktu. II. Dünya Savaşı sırasında 400.000'den fazla insanın ölümüne sebep oldu. Nisan 1945'te İtalyan partizanlar tarafından yakalanıp kurşuna dizildi.
Francisco Franco: (İspanya) 1975'e kadar İspanya Devlet Başkanı olarak görev yaptı. İspanya iç savaşı sonucunda 350.000 İspanyol hayatını kaybetmiş, 500.000 kişi de sürgüne kaçmıştı. 1940-1942 yılları arasında 200.000 İspanyol siyasi baskı, açlık ve hastalık nedeniyle öldü.
Augusto José Ramón Pinochet Ugarte: (Şili) (25 Kasım 1915- 10 Aralık 2006), 1973 yılından 1990 yılına kadar Şili'yi dikta rejimi ile yöneten generaldir. 40 yıl önce sosyalist Allende yönetimini deviren diktatör General Augusto Pinochet dünyanın neredeyse her yerinde ölümler ve işkencelerle anılır. 3 binden fazla muhalifi öldüren, çok daha fazlasını işkenceden geçiren ve sürgüne gitmesine yol açan acımasız bir diktatör olarak hatırlanır. General Pinochet 2006'da öldüğünde cenazesine 60 bin kişi katılmıştı. Bazıları göz yaşları içindeydi. Generalin bronz büstlerini ve fotoğraflarını taşıyanlar da vardı.
Ve diğerleri. Say sayabildiğin kadar. Muammer Kaddafi (Libya), Idi Amin (Uganda), Robert Mugabe (Zimbabve), Hüsni Mübarek (Mısır), Vladimir Putin (Rusya), Aleksandr Lukaşenko (Belarus), Nikolay Çavuşesku (Romanya), Bashar Esad (Suriye).