A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

4 NİSAN DENİZ ŞEHİTLERİ GÜNÜ VE DUMLUPINAR FACİASI

Akdeniz de yapılan Nato tatbikatına katılan Birinci İnönü ve Dumlupınar denizaltılarımız manevralarını bitirdikten sonra Gölcükteki üslerine dönüyorlardı. Su yüzünde seyrederlerken 1953 yılı 3 Nisan’ı 4 Nisana bağlayan gece saat 02.00 sularında Çanakkale Nara Burnu önlerine geldiler. Astsubay Hüseyin İnkaya, nöbetçi olmamasına karşın vardiya dışı görevine devam ediyordu. Nara önlerine gelinirken rotada dikkatini çeken değişiklik üzerine köprü üstüne çıkmıştı. Tam bu sırada güvertede bulunan sekiz kişi, ne olduğunu anlayamadan suya yuvarlandı.

İstanbul’dan gelen ve aynı bölgede seyreden Naboland isimli İsveç şilebi şiddetle Dumlupınar’a çarptı. Denizaltımızın güvertesinde Süvari Kıdemli Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu, Üsteğmen Kemal Ünver, Üsteğmen Hüseyin Yumuk, Astsubay Hüseyin Akış ve Astsubay Hüseyin İnkaya vardı. Nabolant’ın kaptanı ise Oscar Lorentzo idi.

İki gemi öyle bir gürültü ile çarpıştı ki çarpma sesi Eceabat sahilinden bile duyuldu. Nabolant, Dumlupınar’a tamda baş tarafından bindiriyor ve denizaltı birkaç dakika içinde boğazın karanlık ve soğuk sularına gömülüyordu. Çarpışma esnasında denizaltının elektriği kesiliyor. Ön taraftan su alan denizaltının personeli hemen kıç torpido tarafına kaçmaya çalışsa da ancak 22 denizci geminin kıç tarafına ulaşabiliyor.

Olay haber alınır alınmaz ilk anda Eceabat limanında bulunan gümrük motoru, personeli ile birlikte kaza mahalline ulaşıyor. Bu sırada üzerlerinde can yelekleri olan ve kazadan kurtulmayı başarıp Naboland’dan atılan tahlisiye sandalına çıkan 8 denizciyi motora alarak hastaneye ulaştırıyorlar. Gün ağarırken balıkçı tekneleri de kaza mahalline ulaşıyor. Gümrük motorunun ikinci çarkçısı Selim Yoludüz, Dumlupınar’ın su yüzüne fırlattığı haberleşme şamandırasını görüp uzanıyor ve üzerindeki yazıyı okuyor. Deniz kuvvetlerine bağlı Dumlupınar Denizaltısı burada battı. Kapağı açın ve denizaltıyla irtibat kurun.

Selim Yoludüz, şamandıranın içindeki ahizeyi kaldırıyor ve ümitle “Alo” diyor. Karşıdan “Buyurun ben Astsubay Selami” diye cevap geliyor. Selim bey ne durumda olduklarını soruyor. Astsubay Selami, elektriklerinin kesik olduğunu,15 derece sancak tarafa yatık olduklarını ve kıç tarafında 22 kişi olduklarını bildiriyor. Bunun üzerine Selim Bey “Endişe etmeyiniz Kurtaran gemisi yolda sizi oradan çıkaracağız” diyor. Astsubay Selami’nin cevabı “Ailelerimize selam söylüyoruz. Bizi kurtaracağınıza eminiz. Vatan sağ olsun”.

Kurtaran Gemisi 10 saat sonra saat 11.00 sularında kaza mahalline geliyor. Ancak 91 metre derine oturan gemiyi ve personelini kurtarmak için yapılan tüm çabalar sonuçsuz kalıyor. 80 metreye kadar inen dalgıç Yılmaz Süsen, baygın bir halde yukarı alınıyor. 15 saat basınç odasında tutulduktan sonra hayata döndürülebiliyor.

Ahizeyi tekrar kaldırdıklarında aşağıdan ezan ve tekbir sesleri geliyor. Kurtaran gemisi personeli aşağıdaki arkadaşlarını kurtarmak için büyük gayret gösteriyorlar. Ancak daha çalışmanın ilk adımında denizaltının battı şamandırası koparılıyor ve Dumlupınar'la irtibat kesiliyor. Çan kılavuz teli olmayan denizatlıya ulaşmak daha da imkânsız bir hal alıyor.
Eğer Dumlupınar'ın şamandırası kopmasaydı dalgıçlar telefon kablosuna tutunarak aşağıya inecek ve Kurtaran gemisindeki çan telini denizaltının kurtarma kapağına takabilecekti. Ancak şamandıranın teli kurtarma çalışmalarının ilk adımında koparılıyor. Bu sır 50 yıl sonra açığa çıkarıldı (Kaynak: Berk İzmir [www. Zikinci.com])

Bu sırada Ankara radyosu da her saat başı durum hakkında bilgi veriyor. Çabalar netice vermeyip bütün umutlar tükenince radyodan Milli Savunma Bakanlığının yedi numaralı tebliğini yayımlanıyor. Çanakkale Nara önünde batan Dumlupınar denizaltı gemisinde kalmış olan personelin kurtarılmasından tamamen ümit kesilmiştir”.

Vatan sağ olsun diyerek şehit olan 81 denizcimiz, bu elim kaza neticesi Nara burnu diplerinde sonsuzluk uykusuna yatıyorlar. Şehitlerimizin arasında iki de Yozgatlı var. Birsisi Çapanoğlu ailesinden Yozgatlı emekli öğretmen Nuri Aral’ın oğlu Deniz Elektronikçi Astsubay İlhan Aral diğeri Çavuş Tarık Gediz..

İlhan Aralın o günleri bizzat yaşayan kız kardeşi Aysel Aral Terken şöyle anlatıyor. “Evimiz, Yozgat’ta Polis dairesinin karşısında idi. Aga marka büyük bir radyomuz vardı ama babamın sadece kulaklıkla dinlediği küçük bir radyosu daha vardı. Genelde radyo yayınlarını onunla dinlerdi. Radyoda Dumlupınar Denizaltısı Çanakkale’de battı haberini duyunca babam, susun, susun diye bağırarak hemen yerinden fırlar büyük radyoyu açıp acı ile anneme seslenir. O andan itibaren radyonun başından ayrılmazlar.

Ben o sırada orta ikinci sınıf öğrencisi idim ve okulda idim. Okuldan eve geldim. Evin önünü kalabalık görünce hem şaşırdım hem de çok korktum. Bütün akraba hısımlar, komşular, ahbaplar ya evin bahçesinde ya da sokakta idiler. Anneme veya babama bir şey oldu sandım. Korkarak eve girdim. Annem yere oturmuş dövünüyordu. Karmakarışık ve uğultulu konuşmalardan ağabeyimin görev yaptığı Dumlupınar denizaltısının battığını öğrendim.

Ağabeyim daha 6 ay önce okulunu bitirmiş ve daha yeni maaş almaya başlamıştı. Bir ay kadar önce de izin alıp Yozgat’a gelmişti. Annem o zaman üzüntü ile “Yavrum neden bir denizaltıda görev aldın, çok tehlikeli” dediğinde. “Anne bu denizaltı sınıfının en üst gemisi tam dokuz motoru var, en seçkin subaylar bu gemide, korkma bir şey olmaz” diyerek teselli etmişti. Sevim isminde çok cici bir kız ile de nişan yapmıştık. Ağabeyim çok güzel keman çalardı. Arkadaşları ve komutanları ile birlikteyken de çalarmış. Bunları bize anlatırken çok mutlu idi. Annem de onu böyle mutlu görünce daha rahatlamıştı.

Radyo şehit oldukları haberini verdiği halde annemden beş gün sakladık. Yavaş yavaş onun da umutları tükendi. Daha sonraki günlerde ağabeyimin elbisesi ile şehitlik beratını getirdiler. Annem aylarca bahçeye çıkıp gizli, gizli ağlardı. Allah rahmet etsin. Nur içinde yatsın canım ağabeyim”.


8 denizciden 5'i hayatta kalmayı başardı. Denizden çıkarılmalarının hemen ardından hastaneye kaldırılan denizciler, nasıl kurtulduklarını şöyle anlatmışlardı: Dumlupınar Komutanı Yüzbaşı Sabri Çelebioğlu: “Kaza mahallinde seyrediyorduk. Hava çok sisli ve kapalı idi. Aniden şiddetli bir çarpışma oldu. Ben güvertede idim. Sadme ile birlikte kendimi denizde buldum. Önce bir şaşkınlık anı geçirdim ve sonra suyun içinde soyunmaya başladım. Denizde iki saate yakın çırpındım, bu esnada tahlisiye vasıtaları ile kurtuldum”.

Üsteğmen Hasan Yumuk: “Sadme ile birlikte kendimi denizde buldum. Önce hafif bir baygınlık geçirdim ve sulara gömüldüm. Tekrar suyun yüzüne çıktığımda bizim geminin ters döndüğünü gördüm. Çok kesif bir sis vardı. Yüzmeye başladım. Gemi de süratle batıyordu. Ben de anafora kapılmıştım. Bir müddet geminin peşinden denizin dibine doğru sürüklendim. Bu çekişten kendimi bir türlü kurtaramıyordum. Nasıl oldu bilmiyorum; son bir gayretle suyun yüzeyine çıkabildim. Sularla iki saat kadar pençeleştim. Neticede İsveç gemisinin tahlisiyeleri ile kurtuldum”.

Üsteğmen Kemal Ünver: “Köprü üstüne çıkmıştım. Bu esnada şiddetli bir sadme ile denize düştüm. Gittikçe sulara gömülüyordum. Cankurtaran yelek ve simidi olmadığı için iki saat kadar daima yüzmek mecburiyetinde kaldım. İsveç gemisi tahlisiyesi imdadıma yetişmeseydi kurtulmama imkân yoktu”.

Seyir Astsubayı Hüseyin İnkaya: “Biraz hava almak için güverteye çıkmıştım. O sırada çok şiddetli bir sadme oldu ve kendimi denizin içinde buldum. İki saate yakın yüzdükten sonra, elime geçen bir cankurtaran simidine sarılarak kurtuldum”.

Astsubay Başçavuş Hüseyin Akış: “Nöbeti devralmak üzere yukarı çıkmıştım. İnfilakı andıran bir gürültü ve sadme arasında denize yuvarlandım. Bir hayli çabaladıktan sonra neredeyse kesilecektim. Tahlisiye yetişti ve kurtarıldım”.

1950 de Kasımpaşa Dalgıç Okulu’nda birinci sınıf dalgıç olarak yetiştirilen Dara Çetinkale 1958 yılında 91 metredeki Dumlupınar Denizaltısına Helyum-Oksijen (heliox) karışımı ile ilk dalan dalgıç oluyor. Gelişmiş teknoloji ile 2003 yılında denizaltıya ulaşan bir ekip resimlerini çekip üzerine vatan size minnettardır yazılı bir plaket çaktılar. Her yıl 18 Mart Çanakkale zaferi kutlamaları için İstanbul’dan Çanakkale’ye gidilirdi. 1966,1967 ve 1968 yıllarında aynı saatlerde aynı yerde denize çelenk bırakma törenine Türkiye Milli Talebe Federasyonunun bir üyesi olarak naçizane bende katılma şerefini yaşadım. Mekânları cennet aziz ruhları ışıklar içinde olsun.

Yazarın notu; Amerikalı bir gökbilimcinin yeni keşfettiği bir asteroide (gök cismi) 59 yıl önce 81 askerimize mezar olan Dumlupınar denizaltısının adı verildi. Bunu sağlayan ise “Dumlupınar battığında, ben İstanbul'da yaşıyordum ve 7 yaşındaydım. 81 askerin şehit olmasıyla ilgili acıklı hikâyeler, o günlerde radyodan yayınlanıyordu. Bunlardan çok etkilenmiştim” diye anlatan Muazzez Lohmiller isminde bir Türk Kadınıdır.

04.04.2017
OKUR YORUMLARI
Mehlika Filiz Ulusoy
09.04.2017 10:13:00

Abdülkadir Bey,
Bu acı olay gerçekleştiğinde ben de 9 yaşındaydım. Bu yası bütün Türkiye yaşadı. Hatıralarımdan hiç çıkmayan olaylardan biridir. Hepsine rahmet diliyorum. Çok ayrıntılı anlatmışsınız. Sağ olun.
Kısa zamanda aydınlık günlere kavuşmak dileği ve saygılarımla.

olcay Akkent
04.04.2017 13:18:00

Yorumunuz:
Bugün Facebook'a yazdıklarımı, Abdlkadir Çapanoğlu'nun muhteşem yazısının altına taşımak istedim. Saygıyla.

"O günü çok iyi hatırlıyorum. Manevradan dönüyorlardı. Ağabeyim Onaran gemisinin doktoruydu. Önden gelmişlerdi. Hemen geri döndüler. Çok büyük bir acıydı. Galiba
sadece iki kişi kurtulmuştu. O iki kişiden biri ile yıllar sonra tanıştım. Apartman komşumun babasıydı".

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ