A.Kadir ÇAPANOĞLU

A'DAN Z'YE

3 MAYIS TÜRKLÜK GÜNÜNDE TÜRKLÜK ve TÜRKLER

Topobnimi biliminin (yer adlarının kökenini inceleyen bilim dalı) en büyük otoritelerinden biri olan Murzaev 1966 yılında şöyle yazıyordu:At ve insan kaynaşıp bir bütün olmuştu kendilerine Türk, Oğuz, Kıpçak diyorlardı.

Yüce Atatürk de “Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği, bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine yüksek sahne oldu. Bu sahne en az yedi bin senelik Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârlarıyla sallandı, beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurlarıyla yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu, sonra onlara alıştı, onların oğlu oldu. Bugün o tabiat çocuğu, tabiat oldu, şimşek yıldırım, güneş oldu, Türk oldu. Türk budur; yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”

Değerli okuyucular, bu veciz söylevi kaleme alan Yüce Atatürk bir konuşmasında da şöyle buyuruyordu: Arkadaşlar! Gidip, Toros Dağları'na bakınız, eğer orada bir tek Yörük çadırı görürseniz ve o çadırda bir duman tütüyorsa, şunu çok iyi biliniz ki bu dünyada hiçbir güç ve kuvvet asla bizi yenemez.

12 Eylül 1929 günü Atatürk’ün Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri M. Tevfik Bıyıklıoğlu Paris Büyükelçisi Fethi Okyar Bey’e bir telgraf çekerek Atatürk’ün 12 ciltlik Alfred Ranbaud’un Historie Generale des peuples etdes Civilisations (Genel UygarlıkTarihi) eserini rica ettiğini bildiriyordu. On beş gün sonra Fethi Bey Cumhurbaşkanlığı Genel Sekterinden şu telgrafı aldı:

 

“Pek muhterem beyefendi hazretleri…

Dün Ernest Lavisse’nin 12 ciltlik Tarih-i Umumisi geldi. Yalnız milattan önceye ait kısmı yok, yani milattan sonra başlıyor. Bunu tamamlayacak olan kısmın da lütfen gönderilmesini Reisicumhur Hazretleri rica ediyorlar. Şimdiye kadar gönderilen kitaplardan Paşa Hazretleri pek minnettardırlar.”

 

Yazım, uzun bir makale oldu ama“Ne Mutlu Türküm Diyene” dediğinizde göğsünüz kabarıyorsa İslamiyet'i kabul ederek Araplaşan Türklerden önceki Necip Türk Kavminin kim olduklarını öğrendiğinizde eminim göğsünüz bir kere daha kabaracaktır. Sabır gösterip sonuna kadar okumanızı istirham ediyorum.

6 Ocak 2021 tarihli gazetelerde şöyle bir haber vardı. KAZAKİSTAN CUMHURBAŞKANI TOKAYEV'DEN TÜRK DÜNYASI'NI MEST EDEN TÜRKLÜK MESAJI. Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev “hiç kimse bu geniş toprakları Kazaklara hediye etmedi.  Büyük Kazakistan topraklarını bize kimse hediye bırakmadı. Bizim tarihimiz 1991 ile sınırlı değil. Halkımız, Kazak Hanlığı döneminde de onun öncesi olan Altın Ordu, Türk Kaganatı, Hun, Saka devirlerinde bile bu topraklarda yaşadı, büyüdü. Kısacası milli tarihimizin temeli, kadim zamanlara dayanıyor" dedi.

Kazakistan'ın kurucu Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev de "Biz pat diye gökten düşmedik. Bizim büyük bir tarihimiz var. Bizim tarihimiz, Sakaları bir yana bırakalım, Hunlar ile birlikte başlar, 2500 yıl önce. Ondan önceki atalarımız kadim Türklerdir. Biz onların torunlarıyız. Kadim Türkler, Altay ile Karadeniz arasındaki topraklara sahip olan halktır. Atilla bizim Kıpçak, Batı’ya giden biz o bahadır atanın torunlarıyız hepimiz."ifadelerini kullanmıştı.

Tarihe iz bırakmış Tarihçi, iktisatçı, seyyah, ressam, general önemli bazı şahsiyetler bakınız Türkleri nasıl tarif etmişler.

Fransız Tarihçi Albert Sorel: Dünyada iki bilinmeyen vardır; biri Kutuplar, diğeri Türkler...

Gezgin Marco Polo: 1240‘lar da Tarihte hiçbir toplum, kadını Türkler kadar erkekle eşit saymamış ve hak tanımamıştır.

Ünlü İtalyan gezgini Marco Polo: Bir seyahatname klasiği olan ‘İl Millione’ adlı yapıtında, Türk kadınlarının ‘ahlaki temizliğini’ över ve onların “tüm dünyanın en temiz ve ahlaklı” kadınları olduğunu söyler..

Tecavüze uğrayan kadın toplumdan dışlanmaz, ona sahip çıkılır. Evlilik dışı çocuğu olursa kadın ulu bir kayın ağacıyla evlendirilir (kayınbaba, kaynana, sözcükleri buradan gelir), çocuk bu yolla meşrulaştırılır. Günümüzde töre cinayeti adı verilen olayların, Türk töresiyle bir ilgisi yoktur. Basında sıkça kullanılan bu tanım, Türk geleneklerini yıpratma amacını taşımaktadır… Eski Türkler ‘de, tecavüze uğrayan kadına sahip çıkılırken; namusunu korumayan kadın hoş görülmezdi.

10.Yüzyılın ünlü coğrafyacısı al-Balhi: Kitâb al-bad va’l-tarih adlı yapıtında, Türkler’de ‘kadının erkeğe eşit’ olduğunu, toplumsal yaşamın her alanında ‘varlığını sürdürdüğünü’ ve beğendiği erkeğe ‘evlenme teklif edecek kadar’ özgür olduğunu yazar…

12.Yüzyıl tarihçilerinden İbn Cübeyr: ‘Türk ülkelerinde kadına gösterilen saygıyı, başka hiçbir yerde görmediğini söyler…

14.Yüzyılın ünlü Arap gezgini İbn Batuda: Ünlü ‘Seyahatname’ sinde, Orta Asya kadınından övgüyle söz ederken, onların ‘peçe, çarşaf diye bir şey tanımadığını’, ‘erkeklerle birlikte dolaştıklarını”, gerektiğinde ‘komutan olacak kadar’ iyi savaştıklarını söyler.

Alman İktisatçı Fritz Neumark: Türkler pek farkında değil ama Avrupalılar şu gerçeğin farkındadır. Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih diye bir şey kalmaz.

Napoléon Bonaparte: İnsanları yücelten iki büyük meziyet vardır: Erkeğin cesur, kadının namuslu olması. Bu iki meziyetin yanında hem erkeği hem kadını şereflendiren bir meziyet daha vardır. İcabında tereddütsüz canını feda edebilecek kadar vatanına bağlı olmak. İşte Türkler bu meziyetlere ve fazilete sahip kahramanlardır. Bundan dolayıdır ki Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler.

İngiliz Komutan Charles V. F. Townshend: Savaşın zevkini almak isteyen herkes Türklerle savaşmalıdır.

General Hamilton: Dünyada, Türklerden başka hiçbir ordu bu kadar süre ayakta duramaz. Türklerden başka dini ve vatanı uğruna canını vermeye hazır asker yoktur

Yazar Pierre Loti: Türk'ü anlamamak için tarihe göz yummak gerekir. Haksız saldırılar ve adi iftiralar önünde Türk'ün vakur kalışı, kuşku yok ki körlerin gerçeği, eşyayı anlamadıklarını düşündüklerinden ve körlere acıdıklarındandır. Bu soylu davranış o adi iftiralara ne açık bir cevap oluyor.

Alman General Helmuth Karl Bernhard von Moltke: Silahlı milletin en canlı örneği Türklerdir. Bu diyar köylüsünün orak, katibinin kalem ve hatta kadınlarının etek tutuşunda silaha sarılmış bir pençe kıvraklığı vardır. Türk ata biner gibi oturur, keşfe yollanan asker gibi uyanık yürür.

Arap Tarihçi İbn-i Hassul: Seceat ve cesaret bakımından Türklerden üstün; büyük hedeflere ulaşmak bakımından da onlardan dirayetli hiçbir kavim yoktur. Cenab-ı Hak onları aslan sıfatında yaratmıştır.

Ressam Alexandre-Gabriel Decamps: Türk'ün güzel yüzünü, kuvvetli endamını pırıltılı kostümünü, zarif tavırlarını, kibar gülüşünü, aslanca kükreyişini fırçayla göstermek mümkündür. Fakat pek güç olan, Türk'ün özünü göstermektir. Bu öz, ay ışığı gibi görülür fakat gösterilemez.

Vegenç William Pitt:Türklerin biricik sevdikleri şey hak ve hakikattir. Ve “hiçbir haksızlık yapmadıkları halde haksızlığa uğramışlardır”.

Yüce Atatürk Türk’ün geçmiş tarihini iyi bildiği için “NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE” demiştir.

Ben bu yazımda MÖ.  3. Yüzyıldaki Büyük Kavimler Göçünden başlayarak Dünya tarihinin altında kocaman bir mührü olan Necip Türk Kavminin cilltler dolduracak uzun tarihini olabildiği kadar kısa anlatmaya çalıştım.

Topobnimi biliminin (yer adlarının kökenini inceleyen bilim dalı) en büyük otoritelerinden biri olan Murzaev 1966 yılında şöyle yazıyor: “Ön Türklerin kadim vatanının Orta Asya olduğu herkesçe malumdur.”Gerçekten de 5. Yüzyılda Avrasya’nın neredeyse yarısını Türkler işgal ediyordu.

Baykal ile onun doğusunu, Pamir ve batısını içine alan tüm bölge Güney Sibirya olarak biliniyor, Tibet’e kadar uzanan bu muhteşem dağlık ülkeye Altay deniliyordu. Altay’dan yola çıkan 30’dan fazla kavim zaman içinde Kuzey Hindistan, Pakistan, Çin, İran Kafkasya, Avrupa ve Kuzey Afrika’ya dağıldılar. Bunların hepsinin dili Türkçeydi. Hünerlerini, zengin yaşam deneyimlerini, geleneklerini gittikleri yerlerde cömertçe paylaştılar. Dış görünüşlerinde birbirlerinden farkları yoktu. Hepsi de güneşten yüzleri yanmış, bronzlaşmış atlılardı. At ve insan kaynaşıp bir bütün olmuştu kendilerine Türk, Oğuz, Kıpçak diyorlardı.

Birçok bilim insanı Amerikan Kızılderilililerin atalarının da Türkler olduğu konusunda hemfikirdirler. Kıtalar birbirinden ayrılmadan önce bugün Bering boğazının bulunduğu yerde, Amerika kıtası ile Asya kıtası birbirine bağlıydı. Karakter ve yapı olarak Kızılderililere benzeyen ve at kullanmayı bilen Türklerin buradan Amerika Kıtasına geçtiği düşünülüyor. Türk Atalarımız, 20 bin yıl süren Kuzey Amerika Buzul Çağı'nda ve Bering donduğunda Uruguay'a kadar yürümüşler.

Doç. Dr. İsmail DOĞAN, Mayalar ve Türklük kitabında Amerika’nın yerli halkları hakkında genel bilgi başlığı altında şu bilgileri veriyor: İnsanın Kuzey Amerika’ya ayak bastığı ilk tarih kesin olarak bilinmemekle birlikte, ilk göçler, yaklaşık milattan 30-40 bin yıl önceki son buzul dönemine kadar götürülür. Yeni kıta olarak adlandırılan Amerika Kıtası’nın (Kuzey-Orta ve Güney) yerli halklarının, Anakara olarak kabul edilen Asya’dan, çoğunlukla Berring boğazı yoluyla buraya değişik zaman dilimleri içerisinde göçtükleri varsayılır. Berring boğazından geçişlerin iki ya da daha farklı zamanlara dayandığı düşünülür. Asya'dan, anayurttan kalkarak Bering Boğazından geçenler kimler olabilir. Elbette Orta asya Türkleriydiler.

Geçişlerin Birincisi, henüz Berring boğazının sular altında kalmadan önce, kara parçası olduğu dönemlerde.

İkincisi, Berring boğazının, yerküredeki buzların erimesiyle sular altında kaldıktan sonraki dönemlerde olduğudur.

Bu dönemler içinde boğazın, kışın donduğu zamanlarda kızaklarla, yazın buzların çözüldüğü zamanlarda ise kayıklarla geçildiği düşünülmektedir. Bunun yanında, Hans Breur, Pasifk okyanusu yolu ile Asya’dan göç olduğunu söyler.

Bu konudaki tüm görüşleri değerlendiren Prof. Dr. Reha Oğuz Türkkan, Anakaradan Amerika kıtasına göçleri şu şekilde sıralamaktadır.

M.Ö. 40.000 – 30.000 Berring boğazından buzul döneminde yaya olarak geçişler. Australoyid tipler.

M.Ö. 25. 000 Aynı yolla ikinci geçişler. Negroit tipler.

M.Ö. 18.000 – 9.000 Aynı yolla Eskimo ve Aleutların geçişleri.

M.Ö. 5.000 Aynı yolla yeni göçler. Ön-Mongoloyit tipler.

M.Ö. 3.000 Berring boğazından teknelerle geçişler. İlk Türkler diğer bir deyişle Ön Türkler.

M.Ö. 2.000 – 1.000 Berring boğazından kızak ya da kayıklarla Na-Denelerin bir kısmı.

M.Ö. 1.200 Akdeniz – Cebelitarık- Atlas Okyanusu yolu ile gelen göçler. Turskalar.

M.S. 1001 Vikinglerin gelişi.

Bu göçlerin değişik dönem ve yollardan geldiği, göçleri farklı kavimlerin yaptığı konusunda biz de hemfikiriz. Yaptığımız araştırma ve incelemelerde elde ettiğimiz bilgiler, bu görüşleri doğrulamaktadır.

İlk Avrupalılar, Kuzey Amerika’ya ayak bastığında, kıtada yaklaşık 240 kabile yaşıyordu. Yapılan araştırmalarda 1862, 1872, 1890 yıllarında Amerikalı yönetimlerce gruplar halinde Kuzey ve Güney Dakota, Karina, Montina, Nebraska gibi birbirinden uzak bölgelere göçe zorlanan Siyu kabilesinin ve diğer Kızılderili kabilelerinin dilinde onlarca Türkçe asıllı kelimeler vardır.

4. Yüzyılda Türklerin gelişiyle Avrupa da Eskiçağ kapandı yerine Orta çağ geldi. Avrupa demiri bilmiyordu, bronz çağına geçmemişlerdi. Türkler demiri eritmeyi ve onu işlemeyi ondan silah ve iş aleti yapmayı biliyorlardı. Avrupalılar sadece bakırı biliyor kalkanlarını bakırdan yapıyorlardı. Çin kaynakları Altay’la ilgili olarak şunları yazıyordu: Onların topraklarında altın, demir, kalay çıkıyor. Devletleri yağmurun demirine sahip, onu bıçak ve kılıç yapmak için topluyorlar. Oradan gelen bir yabancıya demir cevherini nasıl çıkardıklarını sordular. Cevap vermedi, sakladı. Dünya da demirden araçları kimse onlar kadar yaygın şekilde kullanmamıştı. Kimse onlar kadar atları ve arabalarıyla yük taşıma yöntemleri ve kullanma becerisine sahip değildi. .Derler ki Türkler bebekleri önce ata bindirirler, yürümeyi ise ondan sonra öğretirlerdi.

Türkler at üstünde savaşırken, Romalılar ve Mısır Firavunları piyade birlikleri ile savaşıyorlardı. At onlar için erişilmesi güç lüks bir kültür saylıyordu.  Ünlü tacirler, büyük toprak sahipleri ve çok zengin kişiler düşmemeye özen göstererek at üstünde gitmeye çalışırlardı.

Türkler, bu dünyayı yarattığına inandıkları Gök Tanrıya inanıyorlardıAvrupalılar Dini törenleri de Türklerden öğrendiler. İnsanları toplantıya çağırmak için çan kullanmayı Türklerden öğrendiler. İlk öğrenenler de Ermeniler oldu. Vaftiz etme yani haçla kutsanmış suya üç kere sokup çıkarma işlemi de Türk inancını kabul etme töreniydi. Türkler bu işlemi MÖ. 5. Yüzyıldan beri her bebeğe uygularlardı. Önce her kolu eşit uzunlukta gümüşten bir “Türk Haçıyla” suyu kutsarlardı. Baykal’dan Alplere kadar rastlanacak her kurgan da (tepe biçiminde gömüt) bu eşkenarlı haçlardan bulunmuştur. Türkler, bu haç figürünü eskiden at süslemek içinde kullanırlarmış. En eski haç kalıntısı yaşı 2.500 yıldan fazladır. Bir efsaneye göre at, insanların göksel alemle olan ilişkisini temsil edermiş.

Yer değiştirmeyen Kutup Yıldızını ve Büyükayı’yı da Altaylılar biliyordu çünkü onlar 55. Derece kuzey enleminin tam üstündeydiler.

Türkler Avrupa kıtasına kök salarak yerleştiler. 5. Yüzyılda başlayan Büyük Göç, Büyük Hun İmparatoru Attila’nın hâkimiyet döneminde en yüksek derecesine ulaşmıştı. Dönemin ileri gelenlerinden ünlü Romalı Romulus şunları kaydetmişti: “Gelmiş geçmiş hükümdarların içinde, kısa zamanda Attilla kadar büyük işler yapmış biri yoktur. Onun egemenliği okyanustaki  adalara kadar uzanmıştır. Sadece İskitler değil, Romalılar da ona vergi ödemek zorundaydılar. Öyle bir askeri güce sahipti ki hiçbir ulusun onun karşısında durması mümkün değildi.”

İşte bu Türkler, dünyaya ünlü hükümdarlar kazandırdılar. Onlarla birlikte yeni inanç, yeni kanun, yeni yazı geldi. Çivi yazısı ve Hiyeroglifin Yakındoğu’da iz bırakmadan geçmişte kalmasının nedeni buydu. Çünkü kullanışsızlardı.

Türk dilinin bugüne kadar İran’da unutulmaması dikkat çekicidir. İran’da Türkçe konuşanlara Azeri deniliyordu. Bugün batı İran’da otuz milyonun üzerinde insan Türkçe konuşmaktadır. Kavimler Göçünden sonra dünya nüfusunda bir değişim oldu. Örneğin kaba bir hesapla yaklaşık her beş Hindistanlıdan ve Pakistanlıdan birinin soyu Türklere çıkmaktaydı. Bu da yüz milyonlarca Türk demektir. Zamanla İranlı Türkler Altay’daki akrabalarından farklılaştılar. Onlara Oğuz dediler. Oğuz, Türkçe de “çok deneyimli kişi” “bilge kişi anlamındadır.  Başka halklarla karşılıklı ilişkileri onları bilge ve sabırlı yapmıştı.

Değerli okurlar, biliyorsunuz Cumhurbaşkanlığı forsundaki 16 yıldız, tarihteki 16 büyük Türk imparatorluğunu, ortadaki güneş ise Türkiye Cumhuriyeti’ni simgeler. 16 Büyük Türk İmparatorluğu şunlardı; Büyük Hun İmparatorluğu (M.Ö. 204-M.S. 216),  Batı Hun İmparatorluğu (M.S. 48-216), Avrupa Hun İmparatorluğu (M.S. 375-469), Ak Hun İmparatorluğu (M.S. 420-552), Göktürk İmparatorluğu (M.S. 552-745), Avar İmparatorluğu (M.S. 565-835), Hazar İmparatorluğu, (M.S. 651-983), Uygur Devleti (M.S. 745-1368), Karahanlılar (M.S. 940-1040), Gazneliler (M.S. 962-1183), Büyük Selçuklu İmparatorluğu (M.S. 1040-1157),  Harzemşahlar (M.S. 1097-1231), Altınordu Devleti, (M.S. 1236-1502), Büyük Timur İmparatorluğu (M.S. 1368-1501),  Babür İmparatorluğu (M.S. 1526-1858), Osmanlı İmparatorluğu (M.S. 1299-1922)

Türkler gelmeden önce Roma da (İtalya) “toga” denilen harmaniler giyilirdi. Yunan heykellerinde de aynı kıyafeti görürüz. Orada elbise dikilmezdi. Külotsuz gezilirdi. Yünlü gömlekleri, pantolon ve şalvarı, pelerin ve çizmeleri Türklerden öğrendiler. 397 yılında pantolon 416 yılında kürklü ve deri elbiseler giymeye başladılar. En gözde kızlarını Türklerle evlenmeye özendirdiler. Masallarını da Avrupa gelenlerine göre yeniden yazmaya başladılar. “Çizmeli Kedi” masalı, Altay masalı Çöpşatan Tilki’den, “Kırmızı Çiçekçik” masalı Ak Çeçek’den esinlenmeydi. Keza “Külkedisi”, “Kurabiye adam”, "Kuğu kardeşlerde" öyleydi.  Türk dilinde anlatılan “Binbir Gece Masalları “serisini de öğrenen Araplar bunu Arapça ’ya çevirdiler. Türkçe orijinali Bağdat Kütüphanesinde kaldı.

Türkler önemli sorumluluk gerektiren devlet makamlarına getirilerek İmparatorun yakın çevresi içine alındılar. Romanın yaşlı vücudunda sıhhatli taze Türk kanı dolaşmaya başladı. Batı canlandı. Zamanla narin ve zayıf Romalılar her şeyde kaybetmeye başladılar, aşkta bile.Romalıların ne askerlikte ne devlet yönetiminde Türklerle boy ölçüşmesi mümkün değildi. Halktan hiçbiri onlar gibi ustaca toprağı işleyemez, sürü yetiştiremezdi. Türklerden nefret etmeye başladılar. 5. Yüzyıla mutlak surette Türkler hâkim oldu çünkü göç ettikleri yerlerde yaşayan insanların büyük çoğunluğunun atası Türk’tü. Bu yüzden Alman İktisatçı Fritz Neumark: Tarihten Türkler çıkarılırsa ortada tarih diye bir şey kalmaz demiştir. Ama geçen zaman içinde alçaklık insanları kuşattı ve bir çıbanbaşı gibi olgunlaşarak 25 Aralık 408 yılında en büyük Türk bayramı olan tanrı gününde Romalılar orduda bulunan Türklerin kadınlarını ve çocuklarını katlettiler.  Aynı saatlerde birbirine benzeyen iğrenç cinayetler işlendi, soygunlar yapıldı. İtalya şehirlerinde Türklerin sahip oldukları her şey yok edildi.

………………….

Ve Türkler Araplarla tanıştılar. Ve Müslüman oldular.Ve yüce Atatürk Türk Tarih Cemiyeti yüksek başkanlığına yazdığı mektubunda şöyle yazıyordu: Lütfen dikkatle okuyunuz. “Şüphesiz Türkler için çok kahraman evlatlar, şu veya bu tarzda Arap halifelerinin sarayının içine hükümetin teşkilatının ve Arap adına fetholunan birçok eyalet ve vilayetlerde bütün zaferleri sağlayan kuvvetlerin kalbinin içine girmişlerdir. İlim, sanat ve bilhassa askerlik ve başkumandanlık mevkilerini elde etmişlerdir ve sonuçta Arap imparatorluğu unvanını taşıyan bütün memleketlerde birinci derecede güç ve hâkimiyet sahibi olmuşlardır.Ve Allah’ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve yalvarışta bulundular. Arapça öğrenmedikçe Allah’ın ne dediğini bilmediler. Bu vaziyet karşısında Türk milleti birçok asırlar ne yaptığını ne yapacağını bilmeksizin bir kelimesinin manasını bilmediği Kur'ân'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler. Başlarına geçebilmiş olan açgözlü yöneticiler, cinsi cibilliyeti karışık, cahil hocalar ağzıyla ateş ve azap ile müthiş bir anlaşılmaz halinde kalan dinimizi, hırs ve siyasetlerine âlet ettiler.”

Ve 15. yüzyılın sonuna kadar gelen“Eski Anadolu Türkçesi’nde”, 15. yüzyılın ortalarından itibaren Arapça ve Farsçanın ağırlığı kendisini belli etmeye başladı. Ve Haçlı seferleri başladı. Ve Türkler kendilerini her zaman arkalarından vuran Arap dininin bayraktarlığını yaptılar ve yapmaya devam ediyorlar. Şimdilerdeyse 1949 yılından bu yana Çin Halk Cumhuriyeti'nin siyasi ve iktisadi kontrolü altındaki Doğu Türkistan’da Çin devletinin Uygur Türklerine yaptığı baskıyı, onların toplama kamplarında gördükleri mezalimi koca Müslüman Dünyası görmezlikten bilmezlikten geliyorlar.Ve Cumhurbaşkanlığı Fors’undaki 16 Türk devletinden biri olan Uygur Türklerinin Doğu Türkistan’daki toplama kamplarından derhal serbest bırakılması için 22 ülke tarafından Çin’e verilen mektupta Türkiye’nin imzası yok….

Eyyyy, bir zamanlar Baltık denizinden Çin seddine kadar olan topraklarda Türkçe konuşan Türk kavmi ne büyük günahın varmış ne ağır imtihanın varmış. Sen ne yaptın bunlara? Bütün bunları hak edecek ne yaptın? Ve genç William Pitt’in dediği gibi “hiçbir haksızlık yapmadıkları halde “neden haksızlığa uğradılar bu Türkler.” Ve bugün nereye gitti bu hünerli Türkler? Zengin yaşam deneyimlerini, geleneklerini gittikleri yerlerde cömertçe paylaşan bu necip kavim nerde? Bugün yeryüzündeki bütün ırkların atası Türk kavmi nasıl parçalandı, nasıl yalnızlaştırıldı?  Varlığım Türk varlığına armağan olsun diyen Türkler nerede? Ve nerede Yüce Atatürk’ün onuncu yıl nutkunda çok emin olarak söylediği “asla şüphem yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük“medenî vasfı ve büyük medenî kabiliyeti”, bundan sonraki inkişafı ile âtinin yüksek medeniyet ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır beklentisi.

 Ve biz bugün büyük şairimiz Nazım Hikmet’in ta 1947 yılında yazdığı şiiri okuyoruz hâlâ.

Koyun gibisin kardeşim,
gocuklu celep kaldırınca sopasını
sürüye katılıverirsin hemen
ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlûkusun yani,
hani şu derya içre olup
                            deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.
Ve bu dünyada, bu zulüm
                                    senin sayende.
Ve açsak, yorgunsak, alkan içindeysek eğer
ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak
                      kabahat senin,
                                     — demeğe de dilim varmıyor ama —
                      kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!

Değerli okurlar, yukarıda yazdıklarımı Sultan Orhan’dan sonra hepsi kırma olan Osmanlı padişahlarını, onların Hıristiyan devşirmesi analarını. Sadrazamlığa kadar yükselen devşirmeler ile Enderun’a alınıp ilerde devlet kademelerinde kullanılmak üzere yetiştirilen Hıristiyan çocuklarını, bir yanda askere alınmayıp ticaretle uğraşıp zengin olan azınlıkları ve öbür yanda binlerce kilometre uzaklarda yapılan savaşlarda kırdırılan Anadolu Türk çocuklarını düşünerek yorumlamanızı isterim.

Bir zamanlar Baltık denizinden Çin seddine kadar olan topraklarda Türkçe konuşan Türk kavmi ne büyük günahın varmış ne ağır imtihanın varmış, sen ne yaptın bunlara? Bütün bunları hak edecek ne yaptın?

Kaynakça:

Atatürk ve Türklerin Saklı Tarihi-Sinan meydan

Türklerin Saklı Tarih-Murad Adji

Türklerin ve Büyük Bozkırın Eski Tarihi-Murad Adji

Türk Olmak' - Arslan TEKİN

Fors- Ahmet Takan ve değişik internet sayfaları

 

BUGÜN DÜNYADA 261 MİLYON  KADAR TÜRK VAR?

TÜRKİYE CUMHURİYETİ; 

Nüfus: 83.000.000

Başkent: Ankara

AZERBAYCAN CUMHURİYETİ;

Nüfus: 12.000.000

Başkent: Bakü

KAZAKİSTAN CUMHURİYETİ;

Nüfus: 17.400.000

Başkent: Astana

TÜRKMENİSTAN CUMHURİYETİ;

Nüfus: 6.000.000

Başkent: Aşkabat

ÖZBEKİSTAN CUMHURİYETİ;

Nüfus: 31.000.000

Başkent: Taşkent

KIRGIZİSTAN CUMHURIYETI:

Nüfus: 6.200.000

Başkent: Bişkek

KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ;

Nüfus: 300.000

Başkent: Lefkoşa

ÖZERK TÜRK CUMHURİYETLERİ:

ALTAY CUMHURİYETİ;

Nüfus: 300.000

Başkent: Gorno-altaysk

BAŞKURTİSTAN;

Nüfus: 5.300.000

Başkent: Ufa

KABARDEY-BALKARYA CUMHURİYETİ;

Nüfus: 1.200.000

Başkent: Nalçik

ÇUVAŞİSTAN CUMHURİYETİ;

Nüfus: 1.800.000

Başkent: şupaşkar

DAĞISTAN CUMHURİYETİ;

Nüfus: 3.500.000

Başkent: Mahaçkala

DOĞU TÜRKİSTAN;

Nüfus: 30.000.000

Başkent: Urumçi

GAGAVUZYA;

Nüfus: 200.000

Başkent: Komrat

HAKASYA;

Nüfus: 600.000

Başkent: Abakan

KARAÇAY- ÇERKES CUMHURİYETİ:

Nüfus: 700.000

Başkent: Çerkessk

KARAKALPAKİSTAN;

Nüfus: 1.400.000

Başkent: Nukus

NAHCİVAN;

Nüfus:500.000

Başkent: Nahcıvan

TATARİSTAN;

Nüfus: 4.500.000

Başkent: Kazan

TUVA CUMHURİYETİ;

Nüfus: 388.000

Başkent: Kısıl

YAKUTİSTAN;

Nüfus: 1.200.000

Başkent: Yakutsk

TÜRK AZINLIKLARI;

İRAN AZERİLERİ; İran’da varlığını sürdüren 30.000.000 Azeri Türkü bulunmaktadır.

KAŞKAYLAR; İran’da 2.500.000 kaşkay türkü yaşamaktadır.

NOGAYLAR: Rusya federasyonu, Türkiye, Romanya ve Türki cumhuriyetler’de toplam 400.000 civarında Nogay yaşamaktadır.

AHISKA TÜRKLERİ; Türkiye dışında, Rusya, Türki cumhuriyetler, Avrupa ve Abd’de yaklaşık 500.000 civarında Ahıska Türkü yaşamaktadır.

BALKAN TÜRKLERİ, Yunanistan, Bulgaristan ve eski Yugoslav devletlerinde yaşayan türkler. 1.000.000 civarındadır.

IRAK TÜRKMENLERİ; Irak’ta Musul-Kerkük başta olmak üzere çeşitli bölgelerde 3.500.000 civarında Türkmen yaşamaktadır.

KAÇARLAR; iran’ın bir dönemine damgasını vuran Türk boyudur. Günümüzde iran’da 25-30.000 Kaçar Türkü yaşamaktadır. Bizdeki Göçerler anlamındadır.

KARAY TÜRKLERİ (KARAİMLER), Dini inanış olarak museviliği seçen türk halkıdır. Başta Rusya ve İsrail olmak üzere dünyada 100.000 civarında Karay Türk’ü bulunmaktadır.

KIRIMÇAKLAR, bir başka yahudi türk boyudur. Karaimler ile akraba olup özellikle kırım’da yaşamaktadırlar. Günümüzde sayıları 10.000 civarındadır.

KAMUK TÜRKLERİ, Rusya-kafkasya-Dağıstan’da yaşayan kıpçak türkleridir. nüfusları 500.000 civarındadır.

SALARLAR, Çin’de varlığını sürdüren ve sayıları 200.000 civarında olan türk topluluğudur.

DOLGANLAR, Rusya’nın en kuzeyinde yaşayan ve Sibir Türkleri ile akraba olan sayıları 10.000’i bulan türk topluluğudur.

ŞORLAR, Sibirya’da yaşayan ve günümüzde nüfusları 20.000 civarında olan türk topluluğudur.

SURİYE TÜRKLERİ, Günümüzde sayıları 1.500.000’i bulan Oğuz Türkmenleridir.

YUGURLAR, Çin’de yaşayan ve sayılları 20.000 civarında olan türk topluluğudur.

TEREKEMELER, günümüzde ekseri Rusya’da yaşayan ve sayıları 1.000.000 civarında olan kıpçak topluluktur.

HALAÇLAR(KALAÇ), İran-Afganistan’da yaşayan ve sayıları 200.000’i bulan Türk topluluğudur.

ŞAHSEVENLER, İran’da Kum, Tahran, Kazvin ve Zevcan'da yaşayan sayıları 300.000’i bulan azeri halk.

NAYMANLAR, Moğolistan, Kazakistan, Türkiye ve Rusya’da yaşayan ve sayıları 3.000.000’u bulan topluluktur.

AVRUPA TÜRKLERİ, Almanya başta olmak üzre Avrupa’da yaşayan kandaşlarımızdır. Nüfusları 9.000.000 civarındadır.

Bunların dışında populasyonları kayda değer olmasa da kendi gelenek ve göreneklerini sürdüren birçok Türk topluluğu vardır. Genelde eski Sovyet coğrafyasında yaşayan bu toplulukların bir kısmının isimleri; Tofalar, Yaka Türkmenleri, Afganistan Türkmenleri, İlu Türkleri, Aynallu Türkleri, Aymaklar, Hamseler, Stravopol Türkmenleri, Teleütler, Çulimler, Barabalar, Ögütler, Kızıllar, Hoşballar, Biltirler, Kamasinler, Kızılderililer sayılabilir…

Bugün tüm dünyada yaşayan Türk nüfusu 270.000.000’u bulmaktadır ki, bu da Çinliler, Hintliler, Endonezyalılar’dan sonra Türk Milleti’ni dünyanın en kalabalık 4. Nüfusu yapmaktadır.

 

Dr. Kayaalp Buyukataman

 

OKUR YORUMLARI
SELÇUK TAYFUN OK
03.05.2022 21:44:38

Elinize emeginize sağlık,çok güzel bir yazı,bilmediğim veya yarım yamalak bildiğimiz pek çok bilgi var .Teşekkürler..

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ