Osman Hakan KİRACI

24 YILLIK MUHASEBE

       Meslekte 30 yıl...

       YOZGAT ile 25. yıl..

       Bazen buruk, bazen sı­kıntılı, bazen kıvançlı.

       Anılarla dop­dolu çeyrek asır..

       Türkiye ga­zeteciliğinin ha­misi Agâh Efendi’nin diyarında 1968 yılında başlayan gazetecilik serüve­ni...

       Beynimde “Büyük Yozgat” ideali..

       Yüreğimde engin bir Yozgat sevgisi..

       Felsefemde “Yozgat Milliyetçiliği”..

       Beynimden yüreğime, yüreğimden düşünceleri­me, düşüncelerimden kale­mime komuta eden bu ilkelerle başlamıştım gazeteciliğe...

       Oysa körpe bir gazetecinin ha­yallerindeki ve tutkularındaki YOZGAT, tarihsel süreci içerisinde kendi gerçeğini yaşıyordu.

       *      *      *

       1968'li yılların Yozgat'ı, mad­den fakir, manen zengin sayılırdı.

       Yozgat bahçeli evleriyle yeşil ve de şirin bir kentti.

       Çamlık daha bir oksijen atmosferindeydi.

       Tertemiz bir havada so­luklanıyor, temiz suları yudumluyorduk.

       Bakışlar sevecendi, se­lamlar içtendi...

       Bayramlar güzel mi güzel­di.

       Otomobiller yoktu, ama herkes birbirleriyle buluşabili­yordu.

       *      *      *

       1968'li yılların Yozgat'ında yatırımlar durgundu.

       Delegeye hizmet esasına dayalı politikası kısırdı.

       Belediyesi 1 mezbaha, 3-5 zabıta kalıbına sıkışmıştı.

       Bürokrasisi pasifti. Ekono­misi cılızdı.

       Fakülte hayaldi. Organize Sanayi gündemde bile değil­di.

       Şehir stadyumu tamam­lanmamıştı.

       Yozgatspor toprak sahada amatör kümede oynuyordu.

       Köyler elektriksiz, susuz, telefonsuz ve yolsuzdu.

       Kentin alt yapısı da, üst ya­pısı da bozuktu.

       Tarih boyu ihmali ve geri kalmışlığı adına reva görül­müş, garip, derbeder bir Yozgat vardı.

       Kısacası Yozgat'ta mad­den ve fiziken “yokluklar” vardı, Varlıkları ise yok gi­biydi.

       Milattan önce değildi bu anlattıklarım.

       *      *      *

       Benim gazeteciliğe başla­dığım 1968'li yıllarda Yoz­gat'ta YENİ YOZGAT, BOZOK, HAKİKAT ve ANADO­LU gazeteleri vardı.

       O tarihlerde 300 lira maaş­la muhabirliğini yaptığım YE­Nİ YOZGAT gazetesiyle bir­likte, 4 gazete 25 yılda birer birer kapandı.

       YENİ YOZGAT'ın sahibi Sn. Ahmet Hamdi SÖNME­MİŞ şimdilerde Bursa'da. O'nu minnetle, sevgiyle, say­gıyla selamlıyorum.

       Yozgat'ın ilk gazetecisi Abbas Sayar bugün Ayvalık’ta... 

       Neşet Tanrıdağ Anka­ra'da.

       Anadolu gazetesinin sahi­bi ise öldü.

       Eskilerden bir ben kaldım.

       Hem de YOZGAT'ı çeyrek asır yaşatarak.

       Neden mi hala Yozgat'tayım?

       Para kazandırmayan gazetecilikte, matbaadan kazandı­ğını harcattıran ve siyasette de di­renmemin nedeni, “Yozgat'a olan engin sevgimden” baş­ka ne ile izah edilebilir?

       1968'li yıllarda gazetecilikte sadece “Yeni Yozgat” kul­varında koşmamıştım.

       Babıâli’de SABAH, Türk Haberler Ajansı ve Anadolu Ajansı Yozgat muhabirliğinin ardından askerlik dönüşünde de yüksek tirajlı bazı ulusal gazetelerin  kulvarında adeta zamanla yarışıyordum.

       Ve 1974 yılında bu gazeteyi ya­yınlamaya başla­mıştım.

       Karşılaştığım tablo hiç de iç açı­cı değildi.

       İmkânsızlık yü­zünden dizgi ve baskı sistemimiz Gutenberg teknolojisiyle işliyordu.

       Özel ilan ku­rumlan yok dene­cek kadar azdı.

       Resmi ilan kaynağı yeter­sizdi.

       Bu gazeteyi yayınlamaya başladığım 1974 yılı sürecinde rakiplerimiz ne yaptılar biliyormusunuz ?

       Yozgat basın tarihinde görülmeyen bir atakla kent merkezinde gazete enflasyonunu hort­lattılar.

       Yani, Yozgat il merkezinde adları ayrı ama münderacaatı  aynı 20 evet tam 20 korsan gaze­te yayımladılar.

       Amaç, YOZGAT'gazetesine resmi ilan kaynağı yönünden  hayat hakkı tanımamaktı.

       Yozgat basınını  o dönemde , ga­zete enflasyonu yönüyle  dünya basın tarihine geçirmeyi başarmışlardı.

       Ama ben yaşatacaktım YOZGAT'I...Kararlıydım.

       Engellendikce direncim yoğunlaşıyordu.

       Gazetemi yayım başlangıcının  ilk yıl­larında katledemediler.

       Yine durmadılar.

       Ardından YOZGAT'a süb­vansiyon aktaran matbaa sektöründe de ilkel mi, ilkel bir rekabeti yıllarca sürdürdü­ler.

       Olmadı. İdareye, adliyeye jurnallediler.

       Ama baş edemediler.

       *      *      *

       Sabırla, inatla, Yozgat yo­luna devam ediyordu.

       Ve gazeteciliğimiz soluk­suz sürüyordu.

       Yozgat'ın yokluklarını, sı­kıntılarını, sorunlarını gece gündüz demeden hem YOZGAT'ın, hem de temsil etti­ğim genel basının sütunlarına defalarca taşıyordum.

       Yılmadan, korkmadan, çe­kinmeden...

       Yozgatlı'nın dertlerine derman olmak duygusu beni her gün heyecanlandırıyordu.

       Meslekte her yeniliğine imza atıyordum.

       Ancak ne var ki, 8-10 yıl sonra 80'li yıllarda hem de 36 ay tekerimizin önüne TAŞ koydu­lar.

       Ara rejimde bile her türlü riski göze alarak “gazeteci” gibi gazetecilik yapmaya çalıştım. Ama ne gam (!) “Devletin benzini bizim göletin su­yu mu” dedim.

       Adliye koridorları­nın yolunu göster­diler.

       “Musluklardan bulanık su akıyor” dedim.

       1402 sayılı sıkıyönetim ka­nununun 3/c maddesini ihlal­den yani kamuoyunu telaş­landırmak iddiasından kışla­ya marş marş dediler.

       “Şöyle yaz” diye emir bu­yurdular.

       “Hayır, haber böyle yazıl­maz. Gazeteci gibi yazarım” dedim.

       Dalkavukluğu reddettim.

       Kışla ve adliye koridorla­rında “Sanık” sıfatıyla dolaştı­rıldım.

       25 yılda 25 kez yargılan­dım.

       Jurnalistlerin ve dalkavuk­ların sevinçleri kursaklarında hep yarım kaldı.

       Neticede aleyhimde açılan bütün davalardan aklandım.

       Çünkü, haklıydım, gerçekleri yazmıştım.

       Ve YOZGAT, çeyrek asırlım yayım sürecinde  ANADOLU basını içerisinde  sütunlarında tekzip görme­yen tek gazete, onuruna  da nail oldu.

     *      *     *

       Boşuna dememişler, “Her gecenin bir sabahı vardır” diye.

       Ne kadar doğru bir söz.

       12 Eylül ara rejiminin uzun karanlık geceleri benim açımdan  36 ayın sonunda sona ermiş ve yeniden demokratik ortama kavuşmuştuk.

       Yozgat'ın meselesini, Yoz­gatlının kaderini özgürce ye­niden yazmaya devam edi­yordum.

       Çile döneminden sevinç dönemine geçmiştim.

       Çünki, mesleki ödüller peş peşe Yozgat'ın vitrinine taşınıyordu.

       Çünki, YOZGAT'ın manşe­tine geçen haberler, YOZ­GAT'I yönetenlerin gündemi­ne alınıyordu.

       *      *      *

       YOZGAT sütunlarındaYıllarca yazdık, çizdik, eleştirdik, yol gösterdik...

       Yozgatlı'nın haber dünya­sını, sosyal, kültürel ve eko­nomik hayatını, politikalarını, karanlığa terk edilen yorum­larını ve özlemlerini aydınlat­tık.

       Çeyrek asır sonra YOZGAT'ımızın yokları, var oldu.

       1968'li, 1974'lü yılların noksanları geçte olsa gideril­di, sorunları çözümlendi.

       Bugün Yozgat fakülteyi değil üniversiteyi, sanayi si­tesinin yolunu değil Organi­ze Sanayi Bölgesini, OHAL teşviklerini, telefonu değil as­falt yolunu konuşuyor.

       Geleceğine ilişkin karam­sarlığı değil, umutlarının ger­çekleşebileceğini düşünü­yor.

       İşte bu gazete, bugün Yoz­gat'ta umuda yolculuğun gü­vertesi olabilmenin mutlulu­ğu ile Çeyrek asrın hesabını veriyor.

       *      *      *

       Değerli okuyucularım,

       YOZGAT 25 yıl YOZGAT için, sizin için yaşadı.

       Ve ben yaşadıkça YOZGAT yaşamaya devam edecektir.

       “BÜYÜK YOZGAT” idealini birlikte yaşayacağımız yıldönümlerini kutlamak dileğiyle Gazetemiz “YOZGAT”a ilgi ve desteklerinizden dolayı hepi­nize teşekkür ediyorum.  // 02.03.1998

28/03/2022 18:39
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ