YABANCI SÖZCÜKLERE GÜMRÜK GEREK

Şimdi, “Yabancı sözcüklere gümrük ne demek? Bu da nereden çıktı?” dediğinizden kuşkum yok. Geçende bir televizyon kanalındaki haberi dinlerken dertlerim depreşti. Türk Dil Kurumu, İngilizce olan ve “erkek arı” anlamına gelen “drone” sözcüğüne Türkçe karşılık bulmak için bir anket düzenlemiş.

Bildiğiniz gibi drone, batarya ile çalışan bir insansız hava aracıdır. Gözetleme, sağlık, ilaçlama, video çekim, reklam ve benzeri alanlarda kullanılan bu araç, artık yaşamımızın bir parçası olmaya başlamıştır. İşte Türk Dil Kurumu, bu insansız hava aracına Türkçe bir karşılık bulma telaşına girmiş. Kurumun anketine katılanlar “drone”a Türkçe karşılık olarak, “uçurgör, uçangöz, uçarçeker” gibi adlar öneriyorlar. “Ama deyim yerindeyse, son zamanlarda sıkça kullanıldığı gibi, “Atı alan, Üsküdar’ı geçti.”

Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri, Türkçenin korunup geliştirilmesi konusunda ne yazık ki hep aynı yanlışa düşüyorlar. Türk Dil Kurumu, daha önce de benzeri atılımlarda bulunmuş; örneğin “faks” için çok güzel bir Türkçe karşılık olan “belgegeçer”i gündeme getirmişti. Sonuç ne oldu? Faks sözcüğünün kullanımı engellenebildi mi? Hayır? Peki, niçin engellenemedi? Çünkü biz önce meydanı yabancı kökenli sözcüklere bırakıyor, cirit atmaya başladıklarında da telaşlanıp onlara Türkçe karşılıklar bulmaya çalışıyoruz. Güzel karşılıklar da buluyoruz bulmasına ama, daha önce de dediğim gibi, “Atı alan, Üsküdar’ı geçiyor.”

Peki, güzel Türkçemizi yabancı kökenli sözcüklerden korumak için ne yapmalıyız? Testi kırılmadan önlemimizi almalıyız? Nasıl mı? “Yabancı kökenli sözcüklere gümrük uygulayarak. Nasıl yapacağız bunu? Çok basit: Örneğin ülkeye ilk kez girecek olan bir teknolojik araca, o andan başlayarak Türkçe bir karşılık bularak. Yoksa, aracı özgün adıyla ülkeye sok; aylarca, yıllarca onu bu adla kullan; sonra da rahatsızlık duy, bu ada Türkçe karşılık ara. Geçmiş olsun! Virüs yayıldı bir kez. Artık onu yok etmek olanaksız. Tipik bir örnek: “Faks” denilen araç ülkeye ilk kez girerken ona Türkçe bir karşılık bulma çabasına girilmedi. Aradan uzun zaman geçti. Türk Dil Kurumu, bu sözcüğe karşılık olarak “belgegeçer”i buldu. Ne yazık ki fazla tutmadı bu karşılık. Alışkanlıklar ağır bastı ve faks sözcüğü dile yerleşti. Bizim güzelim “belgegeçer”imizse üvey evlat oldu.

Çok az da olsa sonradan Türkçe karşılık bulunup tutan sözcükler var. “Computer”in yerini alan “bilgisayar” gibi. Ama bir elin parmağını geçmez sayıları. Önlemi çok daha önceden almak gerek. Yoksa, “havanda su dövmek”ten öte geçmez çabalarımız. Sonradan bulduğumuz Türkçe karşılıklar havada kalır. Öyle de olmuyor mu? Havada kalmak bir yana, bazen de alay konusu olmuyor mu? Zaman zaman, “Belgegeçer de neymiş, bir de uçangöz mü çıktı?” denilmiyor mu?

Benim eleştirim, bazı eleştirmenler gibi yabancı kökenli sözcüklere Türkçe karşılıklar bulunması çabası değil; bunun için çok geç kalınması.

Türk dilinin korunmasından, gelişip güçlenmesinden sorumlu olan Türk Dil Kurumu yetkililerine sesleniyorum. Bir an önce “dil gümrüğü” uygulaması için gerekli çalışmaları yapıp yetkilileri harekete geçiriniz. Yoksa çok geç olacak ve dilimiz “yol geçen hanı”na dönüşecek. Bunun sorumluluğu büyüktür.

Diyeceksiniz ki: İyi de kardeşim, dile gümrük koyduk; ama sözcüğe Türkçe uygun bir karşılık bulamadık. Ne olacak o zaman? Onun da yanıtını vereyim: Değerli söyleşi ustası, rahmetli Nurullah Ataç’ın önerdiği yöntemi uygulayacağız. Yeni bir sözcük yaratacağız. Bazılarınız buna, “Yani sözcük mü uyduracağız?” diyecek belki. Nasıl derseniz deyiniz. Dil, zaten insanın yarattığı bir olgu değil mi…? Biz hep işin kolayına kaçıyoruz. Yabancı kökenli sözcükleri olduğu gibi alıp ekliyoruz sözlüğümüze iş bitiyor. Ama yozlaşan dilimiz toplumu da yozlaştırmaya başlıyor.

Size Türk Dil Kurumunun “Büyük Türkçe Sözlük”ündeki sözcük sayısını söyleyeyim mi? 616.767. Evet yanlış duymadınız, tamı tamına 616.767. Ne var ki bunların tümü gerçekten Türkçe sözcükler değil. Hele öyleleri var ki başka dillerden özgün biçimleriyle, yani olduğu gibi alınmış. Bu bir zenginlik mi? Kuşkusuz ki hayır! Ne bulduysak almışız sözlüğümüze. Sonuç, büyük bir dil kirliliği. Bakar mısınız Büyük Türkçe Sözlük’teki şu sözcüklere: “assai, brik, dramaturg, fütüroloji, gayrikabilitahmin, higroskopik, konsonant, lavdanom…” Bunlar binlerce sözcükten yalnızca birkaçı. Pek çoğunun da birbirinden güzel Türkçe karşılıkları var. Ama nedense bu ve benzeri yabancı kökenli sözcükleri sözlüğümüze olduğu gibi almak, dili zenginleştirmek olarak algılanıyor. Bence kendimizi kandırıyoruz.

Ha, bu arada şunu da belirteyim. Kitle iletişim araçlarının böylesine yaygınlaştığı, sınır ötesi iletişimin doruk noktasına ulaştığı bir durumda, benim yüzde yüz arı dili savunduğumu düşünmeyiniz. Bu olanaksız. Ancak dünyanın hiçbir ülkesinde de yabancı kökenli sözcüklere bu denli özgürlük tanındığı düşüncesinde değilim.

Yeri gelmişken ülkemizdeki tabela adlarına, özellikle “AVM”lerdekilere alıcı gözle bir bakınız. Sanki yabancı bir ülkedeymiş gibi hissediyorsunuz kendinizi. Burada da aynı sorun var. Alabildiğine özgür bir yabancı sözcük kullanımı: “Piazza, Toyzz Shop, Bisse, Moon Light Cafe, Majestik…” Bir de yarısı Türkçe yarısı yabancı kökenli adlar ya da Türkçe sözcüklere yabancı tipi ekler getirilerek oluşturulanlar var ki en gülüncü de bunlar: “Dürümland, Pilav House, Smitchi, Bulgurking…” Olmaz kardeşim, olmaz! Bir ülke kendi diliyle bu denli dalga geçemez, kendini yabancı sözcüklere böylesine teslim edemez.

Dildeki yabancılaşma toplumu yozlaştırıyor. Gençlerin aralarındaki söyleşilerine şöyle bir bakınız: “Bye bye aşkım!”, “Okey tatlım.”, “Herkese çüz!”, Sözlerin çok absürt be kardeşim!”, “Nick name kullanmıyor musun dostum?”, “Olay spontane gelişti.”… Televizyon kanallarının adı da aynı etkinin altında: Show TV, Star TV, Fox TV…” Kısacası, yaşamımızın her alanı yabancı sözcüklerin kuşatması altında.

Dilde yabancılaşmaya önlem niteliğinde birtakım çalışmalar da yok değil. Ama çok cılız, çok yetersiz çalışmalar bunlar. Hükûmetimiz, başta Türk Dil Kurumu olmak üzere topluca bir atılıma geçmeli; dilimizi bu büyük tehlikeden en kısa zamanda kurtarmalıdır.

Çinli filozof Konfüçyüs’e sorarlar: “Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız, yapacağınız ilk iş ne olurdu?” Konfüçyüs yanıt verir: “İşe önce dili düzeltmekle başlardım. Çünkü dil bozulursa sözcükler düşünceleri anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa yapılması gereken işler yapılmaz. Görevler gereği gibi yapılmazsa, töre ve düzen bozulur. Töre ve düzen bozulursa adalet yoldan sapar. Adalet yoldan çıkarsa şaşkınlık içine düşen halk ne yapacağını, işin nereye varacağını bilemez. Bunun içindir ki hiçbir şey dil kadar önemli değildir.”

“Anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az.”

30.06.2017



OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ