“VATANDAŞ TÜRK OSMAN” HÂL UYUYOR

Kim ne derse desin; akıcı, sımsıcak, şiirimsi bir dilimiz var. Onunla tüm düşünce ve duygularımızı rahatlıkla anlatabiliyoruz. Dilimiz iyi, güzel de onu kullanan bizler nasılız? Asıl sorun burada.

Dilimizi koruyup kollama konusunda ne yazık ki çok duyarsız bir toplumuz. Bunu zaman zaman birtakım yazılarımda dile getiriyorum. Her şeyden önce dilimizi yabancı kültürlerin etkilerinden koruyamıyoruz. Daha doğrusu böyle bir çaba içinde değiliz. Bu yüzden güzelim dilimiz, her cepheden bir saldırı içerisinde. Bir zamanlar Doğu kökenli sözcüklerin etkisiyle kimliğini yitirme noktasına gelen dilimiz, şimdi de Batı kökenli sözcüklerin baskısı altında. Birtakım koruyucu önlemler alınmayınca iş çığırından çıkıyor kuşkusuz.

Türk Dil Kurumu diye bir kurumumuz var. Bu kurumun Türk dilini koruyup kollamak ve geliştirmek gibi önemli görevleri olduğu kesin. Ancak bunu ne denli başardığı konusu tartışılır. Biliyorsunuz TDK’nin yayımladığı güncel bir Türkçe Sözlük var. 120 bine yakın sözcük yer alıyor bu sözlükte. Ayrıca yaklaşık 616.767 söz varlığını barındıran bir de Büyük Türkçe Sözlük oluşturulmuş. Sözcük sayısını duyunca, “Ooo!” dediğinizi duyar gibi oluyorum. İyi bir sayı bu, hem de çok iyi. Ama bunların ne kadarı gerçek Türkçe, ne kadarı başka dillerden alıntı. İşte güncel Türkçe Sözlük’te geçen sözcüklerden birkaçı: aktüeryal, arktik, azonal, barkarol, bazofil, bibliyotek, decrescendo, dendroloji, fecrikazip, fonolit, galvano, jenosit, lalüebkem, lejant, metrdotel, monden, müzahrefat, nısfınnehar, otodidakt, pantograf, perforaj, streptokok, tranş, trotinet, viziyer… Bu tür sözcüklerden yüzlercesi var daha.

Bir dili zenginleştirmenin ya da zengin göstermenin yolu, ister Doğu ister Batı kökenli olsun her duyulan, kullanılan sözcüğü sözlüğe eklemek midir? Bizim dilimizin yabancı sözcüklere gereksinimi yok ki. Biz o yabancı kökenli sözcükler olmadan da düşünce ve duygularımızı rahatlıkla anlatabiliriz. Türkçemiz bunu sağlayacak güçtedir.

Yabancı kökenli sözcükleri sözlüklere alıp Türkçe diye sunmak işin kolayına kaçmaktır. Bu tutum Türkçeye büyük zarar verir. Oysa yapılması gereken, dilin kendi içindeki kuralları çalıştırarak gerektiğinde yeni sözcükler üretmek ve türetmektir.

Ülkemizde yapılan dil çalışmaları neye benziyor biliyor musunuz? Hani bir fabrika kurup kendi uçağınızı kendiniz üretmek istersiniz, ama size derler ki, “Ne gerek var? Biz size istediğiniz uçağı ve parçalarını sizin mal edeceğinizden ucuza verelim. Boşuna uğraşıp da kendinizi yormayın.” Ne kadar da masum bir teklif (!) değil mi ?… Dışa bağımlılık işte böyle oluşuyor. Biz dilde bu yöntemi uyguluyor gibiyiz. Hazır sözcük transfer edip dilimizi dışa bağımlı duruma getiriyoruz. Dilimizin yaratıcı gücünden yararlanma yoluna gitmiyoruz.

Konu oldukça derin. Enine boyuna tartışılması gerek. Ama en azından dile bir gümrük koymak zorunluluğu ortada. Ne o öyle? Her yabancı kökenli sözcük, elini kolunu sallaya sallaya dilimize giriyor

Ne zaman Türkçenin yabancı sözcüklerin akınına uğratılmasına seyirci kalınsa Bolulu Ali Özdemir’in “Vatandaş Türk Osman” adlı yazısı aklıma gelir. Bu duyarlı kardeşimizin aşağıdaki yazısını okuyup da hak vermemek olanaksız:

“Osman Bey, sabah saat 7.00'de Casio masa saatinin alarmıyla gözlerini açtı. Puffy yorganını kaldırdı. Hugo Boss pijamalarını çıkarıp Adidas terliklerini giydi.

WC'ye uğradıktan sonra banyoya geçti. Clear şampuanı ve Protex sabunuyla duşunu aldı. Colgate ile dişlerini fırçaladı. Rowenta ile saçlarını kuruttu. Bill's gömleğini ve Pierre Cardin takımını giydi. Lipton çayını içti. Sony televizyonda medya özetlerini ve flash haberleri izledi. Citizen kol saatine baktı. Aile bireylerine, “Çav!” deyip Hyundai otomobiline bindi. Blaupunkt radyosunu açarak, rock müziği buldu. Ağzına bir Polo şeker attı.

Şehrin göbeğinde bulunan Mega Center'daki ofisine varınca, Casper bilgisayarını çalıştırdı. Microsoft Excel'e girdi. Ofisboydan nescafesini istedi. Saat 10.00'a doğru açlığını yatıştırmak için grissini yedi. Öğlen Wimpy's Fast Food kafeteryaya gitti. Ayaküstü Coca Cola ve hamburgeri mideye indirdi. Camel sigarasını yakıp Star gazetesini karıştırdı.

Akşam üzeri iş çıkışı Image Bar'a uğrayıp CB'sini yudumladı, sonra köşedeki Shopping Center'a uğradı. Eşinin sipariş ettiği Persil Supra deterjan, Ace çamaşır suyu, Palmolive şampuan, Gala tuvalet kâğıdı, Sprite gazoz ve Johnson kolonyayı alarak kasaya yanaştı. Bonus kartıyla faturayı ödedi.
Hafta sonu eşi Münevver'le Galeria'ya giden Osman Bey, showroomları dolaşıp Kinetix ayakkabı, Lee Cooper blue jean satın aldı.

Akşam evde bir gazetenin verdiği TV Guide'a göz atan Osman Bey, kanallar arasında zapping yaparak First Class, Top Secret, Paparazzi gibi programları izledi. Aynı anda Outdoor dergisini karıştırdı.
Saat 22.00'ye doğru Show'da Türk dili üzerine panel başladı. Uykusu gelen Osman Bey, televizyonu kapatıp yatak odasına geçerken kendini mutlu hissetti. "Ne mutlu Türk'üm diyene!" diye gerindi ve uykuya daldı.”

Evet dostlar, “Vatandaş Türk Osman” hâlâ uyuyor. Bakalım ne zaman uyanacak?...

05.05.2016
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ