Garip bir ülkeyiz biz. Deyim yerindeyse eşi benzeri bulunmaz bir ülke. Guinness rekorlar kitabına girecek pek çok özelliğimiz var. Öyle özellikler ki saymakla bitmez.
Bizim siyasilerimizin sorumlulukları yoktur. Onlar için dün dündür, bugün de bugün. Dün dediklerini bugün unuturlar. Kolay çark ederler. Ağızlarından çıkanı kulakları duymaz. Duyduklarında ise önemsemezler. Hemen özür diler ve sözlerini unutulmaya bırakırlar.
Halkımız unutkan bir kimliğe sahiptir; duyduklarını, gördüklerini çabucak unutur. Siyasiler bu durumu bildikleri için rahat manevra yapar, diledikleri gibi at koştururlar.
Ülkemizde yaşam rastlantılara bağlıdır. Bir yerde okumuştum: Bir zamanlar ülkemize bir Amerikalı gelmiş. Ülkemizin her yöresini gezmiş. Toplum yaşantımızı, yaşadığımız acı olayları, yollarımızı, özellikle trafik kazalarında ölen insanlarımızın durumunu yakından gözlemlemiş. Amerikaya döndüğünde bir Türk dostuna Türkiye ile ilgili izlenimlerini anlatırken şöyle demiş: Dostum, Türkiyeyi gördüm. Sizin ülkenizde insanlar tesadüfen yaşıyorlar, Amerikada ise tesadüfen ölüyorlar. demiş.
Sakın ha, bu örneği verdim diye Amerika hayranı biri olduğumu sanmayın! Ben en zor koşullar içinde yaşam sürsem bile ülkemde yaşamaktan hoşnutum. Ülkemi, insanlarımızı gerçekten çok seviyorum. Ancak hoşumuza gitmese de Amerikalının söylediklerinde gerçek payı yok değil mi?...
Durakta otobüs bekliyor, ama binmeyi beklerken altında kalıp canımızdan olabiliyoruz. Evimizde otururken davetsiz bir kamyon tepemize uçabiliyor. Yolda yürürken başımıza bir tabela düşebiliyor. Bir düğünde, eğlencede maganda kurşunuyla can verebiliyoruz. Kadınlarımız; canı sıkılan, öfkelenen bir kocanın gazabına uğrayıp dünya değiştirebiliyorlar. Otobüslerde, sokaklarda tacize uğrayabiliyoruz. İşçilerimiz hiçbir önlem alınmaması nedeniyle çeşitli kazalara uğrayabiliyorlar. Daha neler neler
Dünyanın hiçbir yerinde, Koyun can derdinde kasap mal. anlayışı böylesine öne çıkmamıştır. Ama bizler, her gün üç beş şehit verirken ne hesaplar peşinde koşuyoruz. O ciğeri yananları, o ateşin düştüğü yeri yaktıklarını aklımıza getirmiyoruz. Kendimizi onların yerine koymuyor, duyarsız ve umarsız davranıyoruz. .
Güneydoğudaki kahraman asker ve polislerimizin teröre karşı verdikleri amansız mücadeleyi biliyorum. Şehit haberlerini içim burkularak izliyorum. Şehit haberlerinin sıradanlaşır gibi algılanmasından büyük üzüntü ve kaygı duyuyorum. Böyle bir ortamda ülkeyi yönetenlerin başka beklentiler içerisinde olmasını kabullenemiyorum.
Ağır sözler söylediğimi düşünüyorsunuzdur. Haklısınız. Ama ben de haklıyım. Olayları görüyor, yaşananları biliyor ve bundan büyük bir rahatsızlık duyuyorum.
Ben, iktidara sahip olanlardan farklı beklentiler içindeyim. Her şeyden önce birlik, bütünlük ve barış içinde bir yaşam istiyorum. İşsize iş, aşsıza aş diliyorum. Yoksulluğa son verilmesini ve hakça paylaşımın sağlanmasını arzuluyorum. Ayrımcı tutum ve davranışlardan kaçınılmasını bekliyorum. Adaletin güvenilirlikten uzaklaşmamasını diliyorum. Siyasilerimizden daha akılcı, barışçı, saygılı davranışlar umuyorum. Atalarımızın dediği gibi, Balık baştan kokar. Ben istiyorum ki baştakiler dikkat etsinler, tartışma kültüründen yoksun olmasınlar, ülkemizin sorunlarını kavgadan, gürültüden uzak bir yapıda tartışsınlar; yoksa toplumu dizginlemek zorlaşır.
Bizler toplum olarak hem uzlaşma hem de tartışma kültüründen yoksunuz. Bu nedenle hızla kutuplaşıyoruz. Dolayasıyla tehlikenin boyutları giderek artıyor. Kutuplaşma bizi bölünmenin eşiğine getiriyor. İşte burada bizleri yönetenlere büyük görevler düşüyor. Bunların başında da söz konusu kutuplaşmayı önlemek geliyor. Bunun için yapılması gereken en önemli iş, ayrımcı söylem ve tavırlardan uzak durmak; birleştirici ve bütünleştirici bir kimliğe bürünmektir. Yoksa ortak değerlerimiz bir bir yozlaşacak, bizi birbirimize bağlayan güçler kopacak ve bundan ülke olarak büyük bir zarar göreceğiz.
Ne yazık ki ülkemizde futbol fanatizmine benzer bir siyasal fanatizm oluştu. Kitleler takımlaşma yolunda hızla ilerliyor. Birbirinden hoşlanmayan, hatta nefret eden takım taraflarları gibi olduk. Bir an önce bu durumdan kurtulmalı, daha derin ayrışmalara düşmeden ortak bir yol bulmalıyız. Yoksa çok ama çok geç olacak.
Birbirimize ne denli sevgi, saygı, hoşgörü çerçevesinde yaklaşırsak o denli birlik ve bütünlük içinde oluruz. Öncelikle birbirimizi dinlemeyi öğrenmeliyiz. Farklılıklarımızı birer zenginlik olarak görmeliyiz. Farklı düşünce, görüş ve inançlara saygı duymalıyız. Sorunlarımızı kavga etmeden çözme yoluna gitmeliyiz.
Evet, bir kez daha belirtiyorum: Siyasiler, toplumun nabzını düşürecek söylemler içinde olmalı; toplumu gerecek söz ve davranışlardan kaçınmalıdırlar. Gün, birlik ve beraberlik günüdür. Ayrışmanın, kutuplaşmanın kimseye yararı yoktur.
14.05.2016
Bizim siyasilerimizin sorumlulukları yoktur. Onlar için dün dündür, bugün de bugün. Dün dediklerini bugün unuturlar. Kolay çark ederler. Ağızlarından çıkanı kulakları duymaz. Duyduklarında ise önemsemezler. Hemen özür diler ve sözlerini unutulmaya bırakırlar.
Halkımız unutkan bir kimliğe sahiptir; duyduklarını, gördüklerini çabucak unutur. Siyasiler bu durumu bildikleri için rahat manevra yapar, diledikleri gibi at koştururlar.
Ülkemizde yaşam rastlantılara bağlıdır. Bir yerde okumuştum: Bir zamanlar ülkemize bir Amerikalı gelmiş. Ülkemizin her yöresini gezmiş. Toplum yaşantımızı, yaşadığımız acı olayları, yollarımızı, özellikle trafik kazalarında ölen insanlarımızın durumunu yakından gözlemlemiş. Amerikaya döndüğünde bir Türk dostuna Türkiye ile ilgili izlenimlerini anlatırken şöyle demiş: Dostum, Türkiyeyi gördüm. Sizin ülkenizde insanlar tesadüfen yaşıyorlar, Amerikada ise tesadüfen ölüyorlar. demiş.
Sakın ha, bu örneği verdim diye Amerika hayranı biri olduğumu sanmayın! Ben en zor koşullar içinde yaşam sürsem bile ülkemde yaşamaktan hoşnutum. Ülkemi, insanlarımızı gerçekten çok seviyorum. Ancak hoşumuza gitmese de Amerikalının söylediklerinde gerçek payı yok değil mi?...
Durakta otobüs bekliyor, ama binmeyi beklerken altında kalıp canımızdan olabiliyoruz. Evimizde otururken davetsiz bir kamyon tepemize uçabiliyor. Yolda yürürken başımıza bir tabela düşebiliyor. Bir düğünde, eğlencede maganda kurşunuyla can verebiliyoruz. Kadınlarımız; canı sıkılan, öfkelenen bir kocanın gazabına uğrayıp dünya değiştirebiliyorlar. Otobüslerde, sokaklarda tacize uğrayabiliyoruz. İşçilerimiz hiçbir önlem alınmaması nedeniyle çeşitli kazalara uğrayabiliyorlar. Daha neler neler
Dünyanın hiçbir yerinde, Koyun can derdinde kasap mal. anlayışı böylesine öne çıkmamıştır. Ama bizler, her gün üç beş şehit verirken ne hesaplar peşinde koşuyoruz. O ciğeri yananları, o ateşin düştüğü yeri yaktıklarını aklımıza getirmiyoruz. Kendimizi onların yerine koymuyor, duyarsız ve umarsız davranıyoruz. .
Güneydoğudaki kahraman asker ve polislerimizin teröre karşı verdikleri amansız mücadeleyi biliyorum. Şehit haberlerini içim burkularak izliyorum. Şehit haberlerinin sıradanlaşır gibi algılanmasından büyük üzüntü ve kaygı duyuyorum. Böyle bir ortamda ülkeyi yönetenlerin başka beklentiler içerisinde olmasını kabullenemiyorum.
Ağır sözler söylediğimi düşünüyorsunuzdur. Haklısınız. Ama ben de haklıyım. Olayları görüyor, yaşananları biliyor ve bundan büyük bir rahatsızlık duyuyorum.
Ben, iktidara sahip olanlardan farklı beklentiler içindeyim. Her şeyden önce birlik, bütünlük ve barış içinde bir yaşam istiyorum. İşsize iş, aşsıza aş diliyorum. Yoksulluğa son verilmesini ve hakça paylaşımın sağlanmasını arzuluyorum. Ayrımcı tutum ve davranışlardan kaçınılmasını bekliyorum. Adaletin güvenilirlikten uzaklaşmamasını diliyorum. Siyasilerimizden daha akılcı, barışçı, saygılı davranışlar umuyorum. Atalarımızın dediği gibi, Balık baştan kokar. Ben istiyorum ki baştakiler dikkat etsinler, tartışma kültüründen yoksun olmasınlar, ülkemizin sorunlarını kavgadan, gürültüden uzak bir yapıda tartışsınlar; yoksa toplumu dizginlemek zorlaşır.
Bizler toplum olarak hem uzlaşma hem de tartışma kültüründen yoksunuz. Bu nedenle hızla kutuplaşıyoruz. Dolayasıyla tehlikenin boyutları giderek artıyor. Kutuplaşma bizi bölünmenin eşiğine getiriyor. İşte burada bizleri yönetenlere büyük görevler düşüyor. Bunların başında da söz konusu kutuplaşmayı önlemek geliyor. Bunun için yapılması gereken en önemli iş, ayrımcı söylem ve tavırlardan uzak durmak; birleştirici ve bütünleştirici bir kimliğe bürünmektir. Yoksa ortak değerlerimiz bir bir yozlaşacak, bizi birbirimize bağlayan güçler kopacak ve bundan ülke olarak büyük bir zarar göreceğiz.
Ne yazık ki ülkemizde futbol fanatizmine benzer bir siyasal fanatizm oluştu. Kitleler takımlaşma yolunda hızla ilerliyor. Birbirinden hoşlanmayan, hatta nefret eden takım taraflarları gibi olduk. Bir an önce bu durumdan kurtulmalı, daha derin ayrışmalara düşmeden ortak bir yol bulmalıyız. Yoksa çok ama çok geç olacak.
Birbirimize ne denli sevgi, saygı, hoşgörü çerçevesinde yaklaşırsak o denli birlik ve bütünlük içinde oluruz. Öncelikle birbirimizi dinlemeyi öğrenmeliyiz. Farklılıklarımızı birer zenginlik olarak görmeliyiz. Farklı düşünce, görüş ve inançlara saygı duymalıyız. Sorunlarımızı kavga etmeden çözme yoluna gitmeliyiz.
Evet, bir kez daha belirtiyorum: Siyasiler, toplumun nabzını düşürecek söylemler içinde olmalı; toplumu gerecek söz ve davranışlardan kaçınmalıdırlar. Gün, birlik ve beraberlik günüdür. Ayrışmanın, kutuplaşmanın kimseye yararı yoktur.
14.05.2016
14.05.2016
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ