GEL DE KIZMA

65 yaşını doldurduktan sonra sıkça belediye otobüsüne binmeye başladım. 65 yaşına girenlere verilen kartın nimetlerinden yararlanıyorum artık. Eh, ne de olsa, “Bedava sirke baldan tatlıdır.”

Öteden beri gözlemci bir yapım vardır. Kalabalık ortamlar bu özellik için oldukça uygun. Kısa kent içi turlarda ilginç durumlarla karşılaşıyorum.

Geçenlerde otobüste bir bayan gözüme takıldı. Yanında, karşısında kimse olmayan bu bayan sürekli konuşuyordu. Bu nedenle dikkatimi çekmişti. Konuşurken doğal olarak çeşitli mimikler yapıyordu. Zaman zaman gülümsüyor, hatta kahkahalar atıyor; kimi zaman da kaşlarını çatıp vahşi bir görünüm sergiliyordu. Tek kişilik bir tiyatro oyunu izler gibiydim. Epey sürdü bu durum. Garibime gitti. Hani bizde kendi kendine konuşana deli derler ya. O geldi aklıma. Belli ki cep telefonuyla konuşuyordu. Kulağında bir kulaklık vardı kuşkusuz, ama saçından belli olmuyordu. Beni rahatsız eden, konuşmalarının herkesçe duyulmasıydı. Çok mu gerekliydi herkesin içerisinde böyle dakikalarca konuşmak, özel konuları gündeme getirmek, kendini zorla başkalarına dinlettirmek?... Ben buna “teknolojik görgüsüzlük” diyorum. İnanın ne zaman bir belediye otobüsüne binsem ilk işim cep telefonumu uçak moduna almak ya da kapatmak olur. Yani böyle herkesin içinde ulu orta konuşmak da olmaz ki!..

Toplu taşıma araçlarındaki öğrenci söyleşileri de bir başka sorun. Alçak sesle konuşan bir öğrenci yok. Tüm sesler yüksek perdeden. Öyle biri konuşurken diğerlerinin dinlemesi de yok. Hep bir ağızdan konuşuyorlar. Tam bir gürültü kirliliği. Arada bir uyaran oluyor ama, aldıran kim?... Keşke okullarda eğitime en az öğretim kadar yer verilse… Öğretmek işin kolayı, zor olanı ise eğitmek.

Kızdığım bir başka nokta da şu sigara sorunu. Adam durakta otobüs beklerken fosur fosur sigara içiyor. O sırada belediye otobüsü geliyor. Adam telaşlanıyor. Sigarası daha bitmemiş, otobüs de geldi. Ne yapacak?... Sigarasını acele acele emerek dumanı ciğerlerine dolduruyor. Ta otobüsün giriş basamağına gelinceye dek sürüyor bu durum. Son bir kez daha çektikten sonra sigarasını yola fırlatıyor, son nefesini veren bir adam gibi ciğerindeki dumanı dışarı üflüyor. Dumanın yarısı içeriye, yarısı dışarıya… İşte uygar bir toplumun uygar bir bireyi (!)…

Geçenlerde yolum Ankara Metrosu’na düştü. Anadolu Meydanı’ndan (eski adı Tandoğan Meydanı) Kızılay yönüne gidiyoruz. Metronun otomatik seslendirmesi var. Varılacak durak adlarını sırayla söylüyor. Ama deyim yerindeyse o da kafayı yemiş. Anadolu Meydanı’ndan sonraki ilk durak Maltepe. Ancak otomatik seslendirme “Kızılay” anonsu yapıyor. Şaşırıyorum. Biliyorum ki gelecek durak Kızılay değil, Maltepe. Peki, Ankara’yı tanıyıp bilmeyen biri ne yapacak? Kızılay’da inecekse yanılıp yanlış yerde inmeyecek mi?... Çok mu zor sistemin yanlışını düzeltmek?... Umarım düzeltmişlerdir.

Acele bir işim var. Bu kez bir halk otobüsündeyim. Otobüsün çeşitli yerlerinde uyarı yazıları var. Birinde şöyle yazıyor: “Lütfen yaşlılara, gazilere ve hamile bayanlara yer veriniz.” Diyeceksiniz ki ne var bunda? Ne var olur mu? Hamile zaten bayan olur, erkek olacak durumu yok ya?... “Hamile bayanlar” diyeceğinize, “hamilelere” deseniz ya.

Ben de ipin ucunu iyice kaçırdım dostlar. Milletvekillerinin yemin metninde koca bir paragraf tek cümle oluyor. Bu tek cümlede 11 kez “ve” sözcüğü kullanılıyor, milletvekilleri derin bir nefes alıp soluklanmadan metni okumaya çalışırken neredeyse kalp krizi geçiriyorlar, bunu dile getirmiyorum da başka şeylerle uğraşıyorum.

Evet, bugünlerde çok eleştirel bir kimliğe büründüm dostlar. Çevremi çok dikkatli gözlemliyorum. Dolayısıyla eleştirecek çok şey buluyorum. Bu arada kendimi de eleştiriyorum. Beğenmediğim bir huyum var: Gördüğüm birtakım aksaklıkları, karşımdakiler kırılmasın diye onlara söyleyememek; pek fazla önemi olmadığını düşünerek bazı konularda hakkımı arayamamak. Bir dolmuştayım. Taşıma ücretini ödedim. 5 kuruş para üstü almam gerekiyor. Ama ilgili kişi unutup bunu vermiyor. Ben de içimden, “Ne olacak 5 kuruşu almasam? Şimdi bu 5 kuruşu istemek ayıp olur.” diyerek ses çıkarmıyorum. Ama aynı durumdaki bir başkası, “Delikanlı, paramın üstünü vermediniz.” diyerek uyarıp parasını alıyor. “Yahu ayıp be! 5 kuruşun da hesabı mı yapılır?” düşüncesiyle parasının üstünü isteyenlere içten içten öyle kızıyorum ki… Aslında yanlış olan benim tutumum, hakkını arayanın değil.

Çevremdekileri ve kendimi daha fazla eleştirip de mutsuz etmeyeyim. Yeter bugünlük bu kadar. Her şey gönlünüzce olsun.

28.11.2015
OKUR YORUMLARI
Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ