YIL BİTERKEN

2020 sanırım yüzlerce yıl unutulmayacak bir yıl oldu. Yılın kuşkusuz kahramanı ise Covid19 denilen belaydı. Bu bela, son yıllarda zorlukla ayakları üzerinde durmaya çalışan, tarım ve sanayide ciddi yıkımlara yol açarken, peşinden, sağlık, eğitim iç ve dış ticaret, enerji, turizm, ulaştırma, eğlence sektörlerinde zincirleme tahribata neden oldu. Tüm sektörlerde yaşanan olaylar genel ekonomiyi ziyadesiyle sarstı. Faizleri ile birlikte iç ve dış borçlar artarken, geri ödemelerinde yapılandırılmaya dahi gidilemedi; yerine tek çare olarak, bol bol para basıldı; bu da enflasyonu tahammül edilemez seviyelere aldı götürdü…

Ne var ki ülkemizdeki bu hazin görünümün benzerleri, zengin-fakir demeden, dünyanın tüm ülkelerinde de aynı zamanda izlendi.  Ama bir farkla, “Ak akça kara gün içindir” Türk Atasözüne inanan ülkeler, felaketin maddi bölümünü daha rahat atlattılar. Bu atasözünü dikkate almayıp sadece günü geçireme politikalarına itibar edildiği ülkemizde, kabağın büyüğü, maalesef yine halkımızın başına patladı.

 24 Haziran 2018 tarihindeki Başkanlık Referandumu’nun kampanyasında yapılan propagandalarda, başkanlık rejiminin ülkeyi uçuracağı vaat edilmekteydi.  Ama yerine işsizlik, , enflasyon ve döviz ile birlikte kısır siyasi çekişmeler uçtu gitti. 

ABD’de uygulanan başkanlık ile Fransa’da uygulanan yarı-başkanlık sistemlerinin başarılı sonuçlar verdiğini görmekteyiz. Ama bu ülkelerde meclis, yargı ve mali denetim saat gibi çalışmaktadır. Ama bizde bu erklere nedense hiç itibar edilmemektedir.  

Platon’un günümüzden 2500 yıl önce kaleme aldığı ünlü “Devlet” Kitabının bir pasajında,    

“Tüm yönetim biçimleri kendi çıkarları için yasa koyar. Demokrasi demokratik yasalar, tiranlık otokratik yasalar koyar. Yasa yaparken, kendi çıkarlarını –yani yöneticilerinin çıkarlarını- uyruğun çıkarı olarak sunarlar. Ve bu kurallardan sapanları, yasa karşıtı ve suçlu diye cezalandırılır. İşte, bayım, bütün devletlerde var olan tipik adalet ilkesinden benim anladığım, budur: Kurulu hükümetin çıkarı.” 

şeklinde yapılan vurgulama, dünya gündeminden bu nedenle halen düşmemektedir. 

Adalet, Demokrasi ve Ekonomi paketi adıyla bir dizi yeni kararların en kısa zamanda hayata geçirileceği, bir ay kadar önce bizzat Cumhurbaşkanımızın tarafından ilan edilmişti. 

18 yıllık iktidarları sırasında söz konusu kavramlarda ülkemizin çağ atladığı, sık sık kullanılan slagon olmuştu. Ama fiiliyatta çağı pek atlayamadık ki, kapsamlı yeni paketlerin hazırlanacağı müjdesi (!) bir kere daha verilmekte? 

Anılan kitapta “Demokraside, demokratik yasalar çıkar”  denmesine rağmen “Demokratik Başkanlık” sistemiyle yönetilen ülkemizde, demokrasi, adalet ve güçlü ekonomik kararların çıkacağına dair müjdeleri çok dinledik, ama gerçekleşmelerini göremedik. Halkın beklediği, verilen vaatlerin hayata geçirilmesidir.  

Devletin, bazı kurumlarında yetkililere yukarıdan verilen talimat ile işlerin yürütülmesinin aksine, ekonominin talimatla yönetilemeyeceği, sonunda anlaşılmıştır. Bunun ilk örneğini, muhterem kayınpederinin icazeti ile Hazine ve Maliye Bakanlığı görevinden ayrılan Berat Albayrak ile onun haberi olmadan görevinden alınan Merkez Bankası başkanından sonra, yerlerine tayin edileler tarafından politika faizinin acilen 300 baz puan artışla %14 ten %17e yükseltilmesiyle gördük.  Akabinde de döviz kurlarında da TL lehine bir fark çıktı. Merkez Bankasına yurt dışından 15 milyar dolar sıcak para girişi olduğu haberi de bugün gazetelerin ekonomi sayfalarında yer almakta. 

Gelen doların TL na çevrilmesinden sonra önemli bir bölümü, her zaman olduğu gibi, üretime yönelik yatırımlar yerine, yüksek faizli devlet tahvillerinden nemalanmaya gidecektir. Kısa vadeli bu işlemler, en küçük bir sinyalde, anında geldikleri yerlere kaçtıkları için çok riskli olup, ekonomimize faydadan ziyade, zarar vermektedir. 

Bu itibarla faizi artırarak döviz kurunun düşürülmesi ve sıcak para girişinin sağlanmasının olumlu bir politika olamadığı aşikârdır. 

Faiz yükseldiğinde kurlar, enflasyon ve ihracat ile birlikte istihdam azalır. Öte yandan ithalat artarken, yabancı sermaye girişinde de düşme baş gösterir. Bu sürece bağlı olarak tayin edilecek yeni ekonomi politikalarında bu etkenler arasındaki ilgileşim çok iyi saptanmalı ve uygulamalarda ortaya çıkması muhtemel sapmalar zamanında düzeltilmelidir. 

Bu ilgileşimin güzel örneğini Japonya’da görmekteyiz. Japonya, ABD Dolarına karşı Yen’i $1= 111 ile 122 Yen arasında seyreden bir koridorda tutmaktadır. Dolar kuru bu koridorda 111 Yene doğru düşerse, yani Yen kıymetlenirse, birinci sıradaki dış ticaret partneri ABD’den ithalatı artmakta, ABD bundan memnun kalmaktadır. Dolar karşılığı 122 Yene doğru trend çizerse, yani Yen değer kaybederse, bu kez ABD’den ithalatı azalmakta, ABD’nin canı fena sıkılmaktadır. Yani kur politikaları sadece ekonomileri değil, bir anlamda dış ilişkileri de doğrudan etkilemektedir. 

Ama ne var ki, Japonya bu dilemmaya söz konusu kur koridoru sayesinde çözüm bulmaktadır. Nasıl mı? 

Japonya’nın, demir-çelik ve elektronik sanayileri gibi yüksek teknolojik ürünleri ile ilgili yatırımlarını büyük ölçüde ABD’de yapması sayesinde… Yen’in yükselmesi ile ihracatta uğradığı dolar kaybını, ABD deki yatırımlarından kazandığı dolar ile telafi ederken, yen değer kaybettiğinde de süreç tersine işlemekte, dış yatırım gelirleri azalırken uğradığı dolar kaybını bu kez artan ihracat gelirleri ile dengelemektedir. Böylece ABD da bu politikaya karşı ses çıkaramamaktadır.

Bu örnek sadece kur politikalarına aittir. Yanında vergi adaleti, piyasa koşullarına uygun faiz oranının tayin edilmesi, ayrıca öncelikli sektörlerde yerli ve yabancılara sağlanacak yeni yatırım teşviklerinin hayata geçirilmesi hiç ihmale gelmez. Böylece uygulamaya konulacak rasyonel politikalar ile ekonomi sağa sola fazla muhtaç olmadan yoluna devam edebilecektir. 

    Aklımdayken şu hususa da değinmek istiyorum. Artık şapkamızı önümüze koyup, bundan böyle, 

  • Avrupa bizi kıskanıyor,  

  • Ekonomimiz OECD Ülkeleri arasında birinci, dünyada ikinci sıraya geld.

  • AB Parlamentosunun Türkiye’ye Yaptırım Kararı bizi ırgalamaz.

  • AHİM kararları bizim için yok sayılır,

  • S&P, Moody’s, Fitch gibi Kredi Derecelendirme Kuruluşları’nın Türkiye için verdiği düşük notlar siyasi amaçlıdır, 

gibi, uluslar arası camiada antipati yaratan ifadeleri kullanmaktan da vazgeçmek gerekir. 

Ülkemiz ve tüm dünya için sağlık, mut ve refah dolu 2021 Yılı geçirmelerini diliyorum.

 
OKUR YORUMLARI
ABDULKADİR ÇAPANOĞLI
31.12.2020 06:36:00

Çok bilgilendirici bir makaleydi. Zevkle okudum. Ancak "şapkamızı önümüze koyup" şunları yapmamız gerekir önerilerinizin yine tersini yapmaya devam edeceğimiz konusundaki inancımı muhafaza ediyorum. Selamlar.

Bahri Oktem
30.12.2020 17:01:42

Bülent Payaslioglu, bürokrasideki birikimleri ile ülkenin sosyo politik ve ekonomik sorunlarını yorumlarken cok önemli tespitlerle bulunduğunu görüyoruz. Kutluyorum.

Yozgat'ta Günün Haberleri
YOZGAT'TA 5 GÜNLÜK HAVA DURUMU
hava durumu
YOZGAT İÇİN GÜNÜN NAMAZ VAKİTLERİ